Şimdi Soma’da meydana gelen
feci olay için, şöyle oldu böyle oldu, diye laf kalabalığı yapmayacağım. Kulağı
olan, gözü olan tüm gerçekleri kendince kabul ettiği haber alma organlarından
dinleyip, izlediler…
Önce ölenlere rahmet, yaralılara şifa ve tüm ulusumuza
baş sağlığı dileyerek gerçeklere dalmak istiyorum…
Evet, başlıkta da okudunuz, Soma olayında hepimiz suçluyuz!
Kimse ahkâm kesmesin! Neden mi?
İsterseniz önce hani birçoğumuzu meydanlarda yağlı ballı
sözlerle gözümüzün içine baka baka nutuk atarak, yerine göre bağırarak galeyana
getirip coşturarak kandıran, yerine göre medyaya baskı kurarak sizlerin
gerçekleri öğrenmenize engel olan, işte Soma benzeri ülkemizin tüm gerçeklerini
demokratik haklarınızı kullanarak
sokaklarda haykırmaya başladığınızda hemen bir emirle ‘aranızda provokatörler
var’ diyerek Toma’nın tazyikli suyu ile yerlerde sürükleten, plastik mermi
attıran, copla dövdüren, yani sizlerin demokratik ve insan hakkınızı elinizden
alanlardan bahsetmek istiyorum. (ki provokatörleri tespit etmek, ayırmak da kitle
örgütleriyle devletin görevidir)
Kim mi? sorusunu şükürler olsun işitmedim! Sizlerin
tahmin ettiği gibi bunlar ülkemizin politikacıları… Artık yukarıda bahsettiğim
kriterlere iktidar mı, yoksa muhalefetin politikacıları mı uyuyor ona da siz
karar verin (!)
Politikacılar
Politikacılar demiştik! Her biri Soma kazasının ardından ilçeye akın
ettiler. Kimisi olaylar hakkında bilgi alıp hemen döndüler. Kimisi acılı
halkına tekme attı. Kimisi de curcuna arasında vatandaşının suratına tokat attığı
iddia edildi. Bu olayların oradaki istenmeyen yüzüydü. Asıl olan, bu tip
politikacıların günümüzde insanlara yıllardır yaşattıkları anti demokratik
tavırları ve bizlere dayatmacı kararlarını polis erkini kullanarak
düşüncelerimizi ve protestolarımızı nasıl etkisiz hale getirmeye çalıştıkları
ve önem vermedikleriydi.
Birkaç kişinin bir
araya gelerek toplumsal sorunlarımızı kamuoyuna duyurmak isteyenlere bile hep
kışkırtıcı gözle baktılar. Uyguladıkları
orantısız güçle, yerine göre sakatlayıp insanların ölümlerine neden oldular… Yine
onları yaka paça gözaltına alarak, geleceklerini kararttılar. Düşünen beyinleri
ürküttüler, sindirdiler ve kabuğuna sokmaya çalıştılar…
Bu tip politikacıların yaptıklarını hepiniz zaten
yanlı-yansız olarak yıllardır izlediniz. Hepimizi ilgilendiren önemli bir olayların
ardından; sizden nasıl gerçekleri gizlemeye
çalıştıklarını, yasaları anında değiştirdiklerine bile zaman zaman şahit
oldunuz! Bu yapılan anti-demokratik hareketler, kitap olarak raflardaki yerini aldı…
İLO
Sözleşmesi’nin önemi:
Soma olayının ardından ortaya bir gerçek patladı! CHP’li Manisa milletvekili Özgür ÖZEL Meclise
verdiği SOMA gerçeğini dile getirdiği önergesinin önemi bir anda ortaya
serildi. Başbakan Soma’da yaptığı toplantıda bu önergeyi küçümsedi. İçinde Soma
sözcüğünün olmadığından bahsetti fakat gerçek hiç de öyle değildi. Ancak Alo
Fatih hattı üzerinden biat edenler bunu böyle bildi. O vatandaşlarımız CHP vekilinin önergesinde
ne yazıyor, neler söylemiş, diye kendilerini
yormadılar bile!
Gelelim İLO Sözleşmesine… Onda neler yazıyorduk ki, bizim
gibi üç ülke daha İLO’nun bu önemli maddelerini kabul etmemişti? Bu figüranın içinde
kimler vardı? Eğer zamanında bunu imzalasaydık, bugün özellikle
o güvenli yaşam odalarının yapılması mecburi olacak ve işçilerimiz ölmeyecek,
çocuklar babasız, eşlerde kocasız kalmayacaktı. İşte bunu imzalamayan
politikacılarımızın hepsi suçludur!
Şimdi de gelelim hatiplere inanan o duyarsız ve biat tipi
vatandaşlarımıza:
Biat
tipi vatandaşlarımız:
İşte suçlulardan
birisi de duyarsız olan vatandaşlarımızdır! Yaşamlarında hiç kitap ve gazeteyi eline
almayan, yalnızca politikacıların ağzına bakarak onlara biat eden, liderlerinin
kıçının kılı olmayı kabul eden, yalnızca dizi ve maçlarla kendini avutan, kana
bulanmış bir torba kömür veya erzaka mahkûm olan ve bu muhtaç halini hiçbir
zaman sorgulamadan, yaşamını yalnızca
yardıma endekslemiş insanlarımız... Bunlardan milyonlar var!
Yani
kısacası partisini ve liderini sorgulamayan, araştırmayan vatandaşlarımız da
suçludur! Vatandaşlarımız
suçlu da hani “milletin a..na koyacağız” diyen patronlar suçsuz mu?
Patronlar:
Onlar ki, kendisini
koruyan ve yerine göre kollayan iktidarla zaman zaman kol kola giren, uçakla
omuz omuza ülkeleri aşan, karlarını
artırmak için ucuz işçi çalıştırmayı marifet sayan. İş güvenliğini hiçe sayarak
ülkemizi dünyada liste başlarına taşıyanlar sizce suçsuz sayılır mı? Soma Maden
Ocağının patron ve ekibi basının önünde günah çıkarmaya çalıştı. Kuru
kalabalıkta kim vurduya gitti yaşam odalarının elzemliği... O yaşam odalarını
yaptırmanın maliyeti, ölen madencilerimizden daha mı kıymetliydi? Kömürün tonunu 24 dolara mal ettiklerini
söylerken içinde nelerin gizlendiğini madende çalışanlar Halk TV’de Uğur
Dündar’a tüm çıplaklığı ile dile getirdiler. Şimdi bunları kimler izledi?
Tarlada çalışan Ahmet amcamla Ayşe teyzem öğrenebildi mi, işçilerin isyanlarını?
Bence hayır, onlar yine avutuldular Alo
Fatih hattının düzmecesinde!
Hep olay dönüp dolaşıp Alo Fatih hattında düğümleniyor! Oysa ki İnsanların gerçekleri bilgilenme hakkı
ne kadar önemli değil mi? Öyle olmasa basından kovulan onlarca gazeteci olur
muydu? Veya ülkemiz basın özgürlüğünde sınıfta kalır mıydı? Demek ki neymiş?
Basında özgür değilmiş!
Alo
Fatih Hatlı Basınımız
Alo! Duydunuz mu basının yalaka Fatihleri? sizlerde
suçlusunuz! O patronlarınızın çıkar ilişkileri içinde söylediklerinden
çıkmayan, hep bir araya gelerek sanki anlaşmışçasına aynı manşeti atan ve
patronlarınızın ve uzantılarının çıkarlarını korumak için kalemini satan,
gerçeklerden uzak yazmaya mahkûm edilen gazeteciler; sizlerde halka gerçekleri anlatmadığınız için
suçlusunuz! İnsan onuru her zaman önemlidir! Gazetenizde gerçekleri
yazmayacaksanız orada ne işiniz var? Yazmayacaksanız gidin gururunuzla
madenlerde çalışsanız, köşe başlarında limon satsanız inanın yaptığınız
yalakalıktan bin kat onurlu yaşarsınız!
Konuyu fazla uzatmayalım
daha suçlular geride!
‘İşçilerin haklarını
koruyacağım’ diye soyunan sarı sendikalar sizlerde suçlusunuz! Ayağa kalkın!
Sarı
Sendikalar!
Adınız çıkmış sarıya inmez beyaza! Öyle erkten yana sendikacılık olmaz! Yiğit
olacaksınız! İşçinin haklarını delikanlı gibi savunarak ses getireceksiniz. Ama
sizlerde haklısınız, sizleri de içten içe yanan kömür gibi parçaladılar. Kömür
tozu gibi un ufak yaptılar. Toz şekeri gibi dağıldınız. İktidardan yana
oldunuz, onlar ne derse yaptınız. Çalışanları üye yapmanız için belki de onları
işsizlikle, tayinle şaka yollu kulaklarına tehdit nameleri fısıldadınız! Üç kuruş ekmeğinden olmamak için çalışanları
size boyun eğdirmeye mahkûm ettiniz. Hükumetle önce yüzde on zam göstermeliği
ile pazarlık masasına oturup, sonrada hükumet ne verdiğiyse, alıp onlara biat ettiniz. İLO sözleşmesini
hayata geçirmek için neden hükumeti baskı altına almadınız? Yaşam odalarını
patronlara yaptırmak için neler yaptınız? Şimdi geride pıstınız! Çünkü
savunacak hiçbir şeyiniz yok!
Denetimin
Önemi
Bürokrasi de olan
veya özel olarak denetim yapan kişi veya kurumlar suçsuz mu? Geçin onu, geçin! Onlarda
suçlu! Size kamuda çalıştığım 1987 yıllarında başımdan geçen bir olayı anlatayım,
o zaman ne demek istediğimi anlarsınız:
İş
yerimizi denetlemeye gelen kurumun müfettişi amirimize, Adana’dan kendisine bir
koli geldiğini ve onu sebze halinden alıp geleceğini söylemişti. Amirimiz,
kendisine kurumun kamyonunu tahsis edebileceğini söylediğinde, Müfettiş, “
Babanın aracını mı veriyorsun?” diye tersleyince amirimizin suratı pancar gibi kızarmıştı.
Şimdi böylesi müfettişler var mı? Yoksa birçoğu
bürokrasinin içinde tayin olmamak ve düzenini bozmamak adına iktidara tıpkı
sarı sendikalarda olduğu gibi boyun eğmek zorunda mı kalıyorlar? Ki Soma’da
kurtulanlar, denetimlerin nasıl şaibe altında yapıldığını televizyonlarda
bangır bangır haykırmıştı…
İşte bundandır Soma’da ölen ve yaralanan madencilerin ve
haykıran ailelerin vebali, yukarıda
anlattıklarımın omuzlarındadır!
Kimse bundan kaçmaya çalışmasın, kaçtıkça daha da derine
batacaklardır! Suçu kabul etmek ve süratle gerekli önlemleri almak da
erdemliktir.
Şimdi
herkes basının önüne çıkmış, günah
çıkarmanın peşinde! Politikacılar Soma’nın acısı üzerinden prim yapmanın veya
oylarını korumak, artırmak veya kaybetmemenin telaşı içindeler. Basın ise, yine
gerçeklerden uzak yandaşlık peşinde…
Ve olup
biteni çabucak unutmaya hazır bir toplum…
Kimler
mi suçsuz?
Kömür karasına bulanmış, toz zerrecikleri gözlerini
kızartmış, ayağında yırtık çoraplı, ölmeden önce oğluna “hakkını helal et” diye
not yazıp avucuna sıkıştıran bir baba ve ambulansta sedyeye uzatıldığında
hemşireye, devletin sedyesi kirlenmemesi için kömür tozu ile yoğrulmuş
botlarını ‘çıkarayım mı?’ diyen bu ülkenin az ücrete mahkûm ettirilen namuslu
ve alın teri ile kazananlarıdır…
Tekrar başımız sağ olsun!
Ertuğrul Erdoğan
Mayıs 2014/Bursa