Gölgesinin mürididir her insan
Kirli sularda yıkandığını sanır durmadan
Hiç bitmeyen bir gurbeti saklar hayalleri
Doğarken başlar kırık bir ağıt
Ve diplerden duyulur tozlu sesleri
Sabrın alfabesini öğrenirken insan
Bir çentik daha atar direnişin haritasına
Soluğu yağmura bürünür çarmıhtaki düşlerin
Ateşle yüzleşir delik deşik cümleler
Ve enkazın altından duyulur sesler
Hayatın dikenli t/arafında kalırken insan
Bir mezar soğukluğu vurur yüzlere
Kansız bir yaradır artık güneşsiz gölgeler
Maviliği sınırlanır gökyüzünün
Ve yüreklerde yatılı kalır hüzün
Ölüm bir inzibat gibi dolaşırken caddelerde
Ha bire isimsizlikler doğurur analar
Bütün yenilgilerini temize çeker insan
Kıblesini kaybeder umut
Ve namluda paslanır kurşunlar
Direniş ölçer bir aydır şubat
Hafifliğin bedelini öder dipsiz yıkımlar
İradesiz bir sonbahar yaprağı düşer toprağa
Şimdisi yitik bir aydınlık başlar
Ve güneş batıdan doğar !
.
.
.
.