ardıç

 

köyümün dağlarında her taraf çalı,

dağeriği, dağarmıdı[1], akgılik[2]

            gırmızıgılik[3] ve

                        ardıç, andız ağaçları

anlarda muşmula, armut, badem

derelerde söğüt olur

kavak, selvi, çınar ağaçları yoktur,

bizim köyde

 

kavak, çınar ağaçları yoktur,

bu yüzden;

bilmeyiz olmadık isimleri

ağaç gövdesine kazımayı

sevmeyiz, ağaçları kazıyanları

gönülden severiz sevdiklerimizi

ve gönlümüze yazarız,

alın yazımızı

 

çalı, andız, ardıç ağaçları vardır da

çam ağaçları yoktur bizim köyde

bu yüzden

“tabut olmaz bizden” ölmeyi isteyene,

           

çalı, andız, ardıç ağaçları vardır

bizim dağlarda tepelerde

pi(y)nar çalısı yetişir ancak...

bu yüzden bizde;

bir mevsimliğine de olsa;

yaşamak,

çiçek açmak,

göğe yükselmek isteyen

sarmaşıklara

sırık oluruz,

 

sırık oluruz, çalı gibi

            açacak çiçeklere

fasulyelere

yeşilliklere

 

 

 

 

 

 

 

kesmeyiz ağaçları,

ağaçlar yeşersin

orman olsun isteriz

belki de bu yüzden sökmeyiz[4], koruruz

koruyun deriz

"koru[5]" deriz

koru etraf yeşersin

yazın kanat kol gersin

yolcuya..

yaban hayvanlarına

kuşa..

 

koru deriz küçük ormana

koru, korunsun insan

"ormanla;

 vatan

cennet olur"

                                   biliriz

"ormansız vatanda;

 topraklar

                         verimsiz

                         insanlar çelimsiz[6]

                         hayat'da sevimsiz"

                                   olur[7]

bu yüzden ormansız yurt

                           istemeyiz!

ağaçsız edemeyiz.

 

toprağı ağaçsız etmemelisiniz

kıraçta çalıyı men ederiz,

girmez oraya keçimiz

küçük koruya “güney” deriz

koruruz güney’i kesmeyiz

kestirmeyiz!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

yıllar sonra ne koru ne güney

gökyüzünde kuşlar vardı

daldan dala uçarlardı

dallarda yeşil yapraklar

tomurcuklar çiçek açardı

çiçekler burcu-burcu kokardı

arılar coşardı

 

şimdi unutmuş;

gökyüzü kuşları

kuşlar kanat açmayı, dallarda oynaşmayı

ağaçlar dallarına konan  kuşları

dallar yapraklanmayı, tomurcukları

çiçekler renkleri-kokularını

 

kahrolmuş

insanlar..koklamayı, koklamayı,

konuşmayı, konuşmayı

coşmayı, coşmayı..

insanlığı

kuşlar uçmayı, uçmayı..

uçmayı

çiçekler açmayı açmayı..

açmayı..

 

bir yalnız köy

bize kalmış..

tavşan etiyle topalak

bilen kalmamış..

çalılar kazınmış..

dikenli tel gerilmiş.

çalıya boşverilmiş

çalıya

bana..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1] dağarmudu : ahlat, yabani armut

[2] akgılik :(akçekirdek anlamında) : alıç,

[3] kırmızıgılik: alıç, kızılcık, meyvesinin birkaç tanesi bir arada olup, ancak olgunlaştığında yenilebilen cüssesine göre büyük çekirdekli yabani bir meyvedir, kızılcıkta denir ancak bazı yerlerde kızılcık diye ergene de denilir.

[4] sökmek: bir bitkinin kökü ile birlikte toprağından       ayrılmasıdır,

   sökme: mera ya da ormanın ağaçtan arındırılarak tarlaya dönüştürülmesidir

[5] koru: küçük orman, kesilmeyerek, kestirtilmeyerek herkes tarafından korunmaya alınmış genellikle çalılıklar

[6] çelim: güç, kuvvet, takat, sıhhat, çanlılık,

[7] Kestane Deresi’nde "Yemin"

( Ardıç başlıklı yazı İ.ÇELİKLİ tarafından 1.06.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.