Namı Dilhun'du.
Mecnun kadar ünlüydü bu şehirde.
Bu aşkta önüne çıkan
çölleri bir paçavra gibi atacak denli gözü karaydı.
Ferhat kadar kazma
sallamışlığı vardı, sevgiliyle önündeki dağ gibi sorunları alt etmek için.
Bir mum gibi erirdi
sevgilinin huzuru nazargâhında, huşu içinde rabbe dururdu namazgahta.
Hep dua ederdi O'na
kavuşmak için. Sağlam bir iman gibi dururdu Dilhun'un sol tarafında O. Kutsal
bir dava olurdu bu sevda, uğruna canı bile feda edecek bir dava.
Bu yol ömrünü
koymuştu; namluya sürer gibi...
Bu yola baş koymuştu;
kelle koltukta gibi...
Ah be Dilhun var mı
böyle aşklar sahiden?
Kaldı mı ki Dilhun
gibi aşk sergerdeleri?
Herkes ayrılığı
kaşıklar bugün!
Kendisini arzulu
bakışlar altında et gibi hissedenlerin yaşadığı bir vakitte kalbe değen ve ruha
intisap eden kim?
Sen cana değiyorsun
Dihuuuuunnn!
Ruha işliyorsun Dilhuuuuuun!
Doğduğu gün sesi çok
içli çıkmış ilk. Ve daha ana kucağına verilmeden adı Dilhun olsun denilmiş. Bir
bebek ki içi kan ağlayarak doğsun. Kaderinde var ağlamak Dilhuuuunnn! Senin
kaderin keder üzerine inşa edilmiş. Temelinde hüzün var bu ömrün, harcında acı
var.
Dilhun; bir yaralı
adam Elazığ'da ... Bir sevdalı yürek sayfalarda... Bir çilekeş yalnız Gazi
Caddesi'nde... Bir derbeder meyhanelerde... Bir pejmürde şehrin ara
sokaklarında...
Vuruldu vurulalı bir
elalıya başına gelmedik kalmadı. Hicranın her türlüsü ketçaplı mayonezli
sunuldu ona. Akıl almaz sevdi; pür dikkat sevdi, dalgalı sevda, fırtınalı
sevdi, yangınlı sevdi, taşkın sevdi, aşkın sevdi. Her filmin sonu kötü biter ya
bu aşkın sonu da ona benzedi.
Kaç ay oldu
ayrılalı...Yürekten gideli sevgili...Gözden kaçalı...Ömürden çalalı...Sebepler
doldursa incir kabuğunu Dilhun yanmazdı
o kadar. Gidecekse bir insan bir kalpten, değmeli gittiğine. Ağlayacaksa bir
adam, seller gibi ağlamalı, üzülecekse eğer ölesiye üzülmeli... Ama bütün
bunlara değmeli!
Gittiği o günden beri
kanıyor yüreği Dihun'un. Hiçbir şey tampon olamıyor bu kanamaya. Pamuklar
yetmiyor, tendürdiyotlar çare değil. Oksijenli sular acıtmıyor. Fitille basılsa
ne? Yaralı yer dikiş tutmuyor. Attığı her adımda yüreğinden dökülen kanlar iz
bırakıyordu ardından. Bir sevdalı görmek isterseniz yerlerdeki kanı takip edin.
Sizi Dilhun'a götürecektir elbette.
Bütün sokakların en
yalnızıdır. Bütün izbelerin müdavimidir. Kör kuyuların Yusuf'udur. Bütün
kurbanların İsmail'idir. Bütün ateşlerin İbrahim'idir.Cümle alem aşıkların piri
muganıdır. Elazığ'ın yegane aşığıdır.
Yüreğinden akan kanı
dolduracak tek şey, sevgilinin sımsıkı sarılmasıdır. O yaraya tampon, o yüreğe fitil, o yaraya dikiş olmasıdır.Yoksa
bu kan akacak hep, durmayacak asla! Gözde yaş akacak, kalpte kan...Nerede
vicdan?
Namı Dilhun'du.
Dilinde bir elalı yâr
adı saklıydı. Avuçlarında daima kurumuş papatya olurdu.Ve millete gösterirdi: 'Bakın bu papatyalar tazelendiği gün işte o
gün sevgili bana dönecek' derdi. Gözleri parlardı bunu söylerken, ilk defa
bir yabancı gülümseme gelir konardı yüzüne.Ve koşardı hiç durmadan gökyüzüne
çıkarcasına, hayal olurdu. Hep dua ederdi; 'Papatyalarım
tazelensin, dertlerim demlensin.' diye. Münacaatı bu yöndeydi Rabbe. Yaralıydı.
Bahtı karalıydı. Saati hüzne ayarlıydı.
Avuçlarında kurumuş
papatyalar bulunurdu.