“Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de dalâlettedir. Bunun izahı ise:
Bir
şahıs, kudret-i Ezeliye tarafından, adem zulümatından(yokluk
karanlığından) şu korkunç dünya sahrasına atılırken gözünü açar, bakar.
Bir lütuf beklediği zaman, birden bire, düşmanlar gibi, hastalıklar,
elemler, belâlar hücum etmeye başlarlar. Bir medet, bir yardım için
müsterhimâne(merhamet dileyerek) tabiata ve anâsıra(unsurlara) baktığı
vakit, kasavet-i kalble(kalp katılığı ile), merhametsizikle karşılaşır.
Ecram-ı semaviyeden(gök cisimlerinden) istimdat etmek üzere başını
havaya kaldırır. O ecram(gök cisimleri, gezegenler, yıldızlar), atom
bombaları gibi dehşetli ve heybetli halleriyle gözüne görünür. Hemen
gözünü yumar, başını eğer, düşünmeye başlar. Bakar ki, hayatî hâcetleri
bağırıp çağırmaya başlarlar. Bütün bütün tevahhuş ederek(korkarak,
ürkerek) hemen kulaklarını tıkar, vicdanına iltica eder.”
Bakar
ki, vicdanı, binler âmâl (emeller) ve emanî(temenniler) ile dolu
gürültülerinden cinnet getirecek bir hale gelir. Acaba, hiçbir cihetten
hiçbir tesellî çaresini bulamayan o zavallı şahıs, mebde ile
meâdı(başlangıç ile sonucu), Sâni ile haşri itikad etmezse, onun o
vaziyetinden Cehennem daha serin olmaz mı?” (1)
Canlı ve cansız
tüm varlıkların kaderi, sonsuz ilim sahibi Allah tarafından yaratılıp
belirlenir. Oturduğumuz koltuktan önünüzde duran bilgisayara,
buzdolabımızdaki sebzelerden masamızdaki çay bardağına kadar her varlık
bir kaderle yaratılır.
İzlediğimiz her
görüntü, muhatap olduğumuz her şey, dünya hayatımızdaki kaderimizin bir
parçasıdır. Kâinatta meydana gelen büyük ya da küçük hiçbir olayda
tesadüflerin asla rolü ve etkisi yoktur. Hiçbir ağaç tesadüfen meyve
vermez. Hiçbir meyve tesadüfen çürümez. Hiç kimse tesadüfen doğmaz, hiç
kimse tesadüfen ölmez. Hiçbir olay başımıza tesadüfen gelmez. Hepimiz,
Allah’ın hikmet ve hayırla özel olarak belirlediği ve hayatımızda yerini
almış ya da alacak hadiseleri yaşarız.
"Yeryüzünde olan ve sizin
nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu
yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre
pek kolaydır." (2)
Karada ve denizde olanların tümünü Allah
bilir. Yerin karanlıklarındaki, denizin derinliklerindeki her şey,
gaybın anahtarları elinde olan Allah’ın yaratmasıdır.
Dünyada ve
tüm kâinatta hiçbir şey tesadüf değildir. Allah "Her işi evirip
düzenler”, “Göklerde ve yerde olan ne varsa O’ndan ister. O, her gün bir
iştedir”, "halkı sürekli yaratmakta olan"dır, "gökleri ve yeri yaratan
ve onları yaratmaktan yorulmayan"dır. Ve "... O bilmeksizin bir yaprak
dahi düşmez"…
Bediüzzaman’ın ifadesiyle; “en cüz’î hâdisat (en
küçük bir olay) vukua gelmeden (meydana gelmeden) evvel hem mukayyeddir
(kayıtlıdır), hem yazılmıştır. Demek tesadüf yok, hâdisat (olaylar)
başıboş gelmiyor, intizamsız değillerdir”.
Bütün insanlığı
kendince alaya alan, âdeta büyü gibi etkileyen bir ideoloji olan
Darwinizm, tesadüfü adeta ilahî bir akıl gibi takdim eder. Bir
Darwinist’e göre milyonlarca harfi caddeye serpsek, bu harflerin hepsi
bir gazete sayfasındaki gibi anlamlı yazılar oluşturabilir(!) Bu çarpık
ideolojiye göre tesadüf, müthiş bir akla sahip bir deha imiş gibi
dayatılır.
Bedeninden kâinata kadar var olan tüm sistemlerin
tesadüfen oluştuğuna inanan insan için-Üstad’ın hikmetli ifadesiyle-
Cehennem daha serindir. İnsanın tesadüfen çalışan beynine, tesadüfen
atan kalbine ve tesadüfen çalışan tüm diğer organlarına güvenerek
rahatça hayatına devam etmesi mümkün müdür?.. “Çağırıp yardım istese,
yardımına gelen yok. Her şeyi düşman, her şeyi garip görür. Dünyaya
geldiğine bin defa nedamet eder, lânet okur.”
İman ehli insan ise
altında bir elmanın kabuğuna oranı kadar incelikte yerkabuğuyla
korunduğu gürül gürül ateşten mağma, üzerinde 1980 yılından itibaren
sayıları kırkbeş kat artmış olan göktaşlarına rağmen, hayatına güven
içinde devam eder.
İşte insanın hayatını huzur içinde sürdürebilme
sebebi, kendisine ve kâinata can veren Yaratıcının, tüm sistemleri
kontrolü altında tutuyor olmasıdır.
İnsan, “sırat-ı müstakime
girmekle kalbi ve ruhu nur-u imanla ışıklanırsa, o zulmetli evvelki
vaziyeti nuranî bir hâlete inkılâp eder. Şöyle ki: O şahıs, hücum eden
belâları, musibetleri gördüğü zaman, Cenâb-ı Hakka istinad eder,
müsterih olur.
İmanı vesilesiyledir ki insan, “kalbindeki
emellerini teskin eder, her şeyle ünsiyet peyda eder”. Gökyüzündeki
cisimlere bakar; onların hareketlerinden dehşet değil, güven hisseder.
Hangi cisme bakarsa baksın, o cisimlerden “Ey arkadaş, bizden tevahhuş
etme(dehşete kapılma). Hareketlerimizden korkma. Hepimiz bir Hâlıkın
memurlarıyız” seslerini kalbi ve vicdanı ile işitir.
“Ruhunda
yüksek lezzetleri ve saadetleri hisseder; kalbini ikaz, vicdanını tahrik
edip ruhunu ihsas ettikçe o saadetler ziyadeleşir ve ona mânevî
cennetlerin kapıları açılır. (3)
Zahiren bize iyi ya da kötü gibi
gelen her olayı Allah yaratır. Elhamdulillah ki tüm kâinat, Rahman,
Rahim ve Hakim olan Allah’ın kontrolündedir. O’nun yaratması kusursuz,
mükemmel, hikmetlidir, hayırla doludur. Bize düşen Rabbimizin kudretini
hakkıyla takdir etmek, O’nun en mükemmelini yaratacağına iman edip,
teslim olmak, her olayın sonucundaki hayrı ve hikmeti görmeye
çalışmaktır. Umulur ki bunun karşılığı dünyada da ahirette de hep hayır
olacaktır.
"Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize
kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü’minler
yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler." (4)
Elif Nisa, Yeni Asya
Dipnotlar:
(1): İşâratu’l- İ’caz
(2): Hadid Suresi, 22
(3): İşâratu’l- İ’caz
(4): Tevbe Suresi, 51
(
Cehennem Daha Serin Olmaz Mı? başlıklı yazı
E Bayraktar tarafından
3/15/2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.