Küçük bir çocukken; 
İncir ağaçlarına benzetirdim kollarını. 
Hani şu bahçemizde olan, 
Akşamları incir kuşlarının tünediği. 
Kuşlar nasıl sokulurlarsa birbirlerine 
Öylece sokulmak isterdim kollarına. 
Teninin kokusunu duymak, 
Sana dokunmak… 
Sonra sımsıkı sarılmak sana. 
Öyle içten öyle sıcak. 
Yıkılmaz bir dağ gibiydin gözümde, 
Kollarım seni saracak kadar büyük değildi ki baba. 
Kıraç topraklar gibiydi bakışların. 
Bana kollarını hiç açmadın, 
Hiç almadın beni kucağına, 
Hiç oğlum deyip sarılmadın. 
Bu yüzden hep kıskandım; 
Birbirine sokulan kuşları baba. 
Her fırsatta acıttım canlarını sapan taşlarıyla. 
Öfkem kimeydi sanıyordun baba. 
Hepimiz korkardık senden. 
Öfkeliydin, sinirliydin. 
Sesin kuşları bile ürkütürdü. 
Hepimiz bir köşeye sinerdik, 
Neden di baba onca hışım, onca öfke neden. 
Bizler canından bir parça değimliydik. 
Peki ya annem... 
Hep el gibi gelip, el gibi çıkıp gittin evimizden. 
Hiç birimiz bilemezdik ne vakit döneceğini. 
Bir gün, bir hafta, bir ay… 
Annemin kapılara bakıp her gözyaşı döktüğünde; 
İçimde kocaman bir nefret büyüttüm sana. 
O an kuşlara yaptığım gibi kırmak isterdim, kanadını 

O beni hiç sarmayan kollarını, 

Döndüğünde susardın.
 
Çıldırtan, kulakları sağır eden bir sessizlik çökerdi, toprak damlı evimize.
 
Sanki evde ki hüznün ağırlığından;
 
Duvarlar üzerimize yıkılıverecekmiş gibi gelirdi.
 
Dönüşün hep bir yağmur sonrasına denk gelirdi.
 
Akardı toprak damlı evimiz, ıslanırdı annemin gözyaşları,
 
Islanırdı hayallerimiz, ıslanırdı içimde öfkem.
 
Sırılsıklam dururdun kapıda.
 
Seni kapıda her gördüğümde
 
Koşup o incir dallarını andıran kollarına atılmak,
 
Sımsıkı sarılmak isterdim
 
Sonra annem, sonra öfkem gelirdi aklıma…
 

Bir gün ben çok hasta olmuştum.
 
Gece karanlık, gece alabildiğine uzun.
 
Yağmur bin hışımla yağıyordu.
 
Beni sırtına aldığın gibi düştün yollara.
 
Yürüdün, biran bile aksamadan yürüdün gecenin içinde.
 
Yel değirmenlerine saldıran Donkişotlar gibiydik.
 
O an teninin kokusunu duydum baba.
 
Demek babalar böyle kokarmış ha.
 
Demek babalar böyle kokarmış
 
Hasta olduğum için mutluydum.
 
Mutluydum sana dokunduğum için.
 
Korkmuştun, gözlerinde ilk defa korkuyu görmüştüm baba.
 
Beklide beni seviyordun,
 
Ölmemden korkmuştun. Mutluydum…
 


Peki ya neden di baba, onca öfke onca hışım neden.
 
Şimdi anlıyorum seni Çaresizlik…
 
Bizi hayatına sokmak istemeyişinin nedeni buydu değimli
 
Onca öfke onca hışım bizlere değil çaresizliğineydi değimli.
 
Bizleri kabullenirsen mutlu edememekten korktun hep.
 
Kaçmak kabullenmekten daha kolaydı değil mi sana.
 
Kaçtın, ama her köşe başında bizler çıktık karşına,
 
Her köşe başında parasızlık
 
Her köşe başında annemin ıslak bakışları
 
Her köşe başında çaresizlik.
 
Onca öfke onca hışım bunaydı değil mi baba.
 
Oysa bir güzel söz, başımızı okşayan bir sıcak el yeterdi bize be baba.
 
O incir ağaçlarını andıran kollarında sokulsaydık birbirimize,
 
Babalar nasıl kokarmış bilseydik,
 
Derin derin içimize çekseydik olmaz mıydı be baba.
 

Öyle çok özlüyorum ki şimdi seni.
 
O bir kez de olsa içime çektiğim kokunu.
 
O sekiz köşeli kasketin altındaki sert bakışlarını.
 
O nasırlı ellerini, kavruk yüzünü.
 
En çokta incir ağaçlarına benzettiğim;
 
Ama sımsıkı hiç saramadığım kollarını.
 
Şimdi bende büyüdüm baba, kollarımda büyüdü
 
Seni sımsıkı sarmak istiyorum,
 
Kokunu içime çekmek
 
Nerdesin be baba
 
Nerdesin?
 
Kahretsin...
( Babama Mektup başlıklı yazı zeze öldü tarafından 9.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.