Sürgülü
paslı demir kapılar ardında olmuştum tutsağın
Gül
sevdalısı bülbüller mekân tutmuştu bahçe ile bağın
Uyardığım
halde burnun havalardaydı her daim
Bak şimdi
dost olmayan riyakârlar sarmış solun sağın
Bu emanet
can sana meftundu ama sen vermedin hakkını
Karın
doyurmayan naz ve cilvelerle usandırdın bu garibanı
Düşecek
simsiyah saçlarına aklar azalacak gözlerindeki fer
İstesen de
istemesen de fark etmeyeceksin uzak ile yakını
Nazik
ellerini tutmak baldan tatlı sözlerini duymak dileğimdi
Beni sevdanın
er meydanına çıkarmak seni çarpan yüreğimdi
Aşk ve
sevdamızı konuşurken yaşlı didelerimi gördüğün halde
Saygı duyup takdir
etmedin ama heba olan helal emeğimdi
Sevdanın meşakkatli
yollarında aldırmadın menzil murat
İçten gülmelere
hasret kaldı beti benzi kaçmış asık bu surat
Gâvur inadı
ettin girdin vebalime boşu boşuna aldın günahımı
Yorulup bitap
düştü bizi birbirimize kavuşturacak en rahvan at
Söylesene ne
geçti eline bu üç günlük dünyayı zehir etmekle
Oysa ben
mutlu olurdum eski bir çul ve yavan kuru ekmekle
Unutma ki
hiç kimse şanı yüce Allah’ın rızasını kazanamaz
Zalim olup
gönlü güzel fikri güzel insanlara dert çektirmekle
Hangi makamda
olursan ol sayılı ömür miadın bitecek bir gün
Ahrette hiçbir
faydası olmayacak hakkını veremediğin ünün
İşin kolayına
kaçmadan emredildiği gibi yaşa ki
Cehennem narları
yakmasın seni cennet olsun mekânın yerin
Sevilmek insanı
etmemeli bu kadar vicdansız bu kadar gaddar
Sevenin kamburlaşan
beline yüklenmemeli taşınamayacak bar
Lokman hekimlere
tabiplere gitmeye asla gerek yok
Tabip olur sevenin
müzminleşen sevda yarasına ancak yar
Ey sevgili
bunu bil ki her iki cihanda da olacağım senden davacı
Çünkü bir
kez bile hoş etmedin gönlümü çektirdin acı üstüne acı
Aşkın mahkemelerinde
ettin beni çarnaçar bir sanık
Ama sen ise
oldun gönlü taşlaşmış gelmiş geçmiş en zalim savcı
17/ Mayıs/ 2015