Kaç hayatı terk ettim? Bu kaçıncı hayatım? 

Şu asırlık çınarda gizliydi ruhum... Dallarımı budadılar, acıdı canım; ama, ölmedim. Ruhum çırılçıplak ortada kaldı.

Tanrı Kronos, kuşanmış silahlarını; korkarım ki, tanıdı beni! Kaçmalıyım ya, bacaklarım yok. Uçmaya kanatlarım... Francisco, bir beden çiziyor, içine saklıyor ruhumu. Söz verdi, satmayacak mezatta. 
Ama, o ne! Kronos el koydu bedenime! Francisco, çaresiz Tanrı’sı karşısında. Kronos, bir oğlunun onu Tanrılıktan alaşağı edip yerine kendisinin geçeceğini öğrendiğinden, tüm oğullarının etini yemekte. Onun oğlu olmadığımı anlatıyorum, ama o tüm erkek çocukları yok ederek korunacağına inanmış... Of! Dişleri nasıl da batıyor etlerime! Her kopan bir parça et ile kana bulanıyorum; işte korunaksız kaldım gene...

 Zor tutunuyorum bulutlara. Devasa yağmur göletlerinde gizlenmek istiyorum. Su buz gibi... Donuyorum bir dolu tanesi içinde. Dayanamıyorum, atlıyorum yeryüzüne. Dengesizim, bir yaşlı kadının başına düşmekten kurtaramıyorum kendimi. Kadıncağız hemen oracıkta ölüyor. Ruhu beyazlar içinde bir melek; kelebek kanatlarıyla yükselmekte. Aşık olmalıyım ona, ama bedenim yok. Bir melek bedeni istiyorum. Şeytan geliyor, ben de meleğim, diyerek; korkuyorum, kaçıyorum.

Saklanıyorum bir kız çocuğu masumluğunda. Tanrı Kronos’a tapınan cadılar kutsal bakire ayinlerine beni seçiyorlar kurban etmek için. Bedenimde tırnaklarının yaraları. Utanılacak bir çirkinlik! Bir ruhun bedeninden utanması böyleymiş meğer... Kaçıyoruz. Ben ve bedenim ve cadılar parçalayacaklar yakalarlarsa... Onların süpürgeleri var, yakalıyorlar. Tanrı Kronos’a sunuyorlar çırıl çıplak.

 Harikalar ellemekte bedenime. Bedenim, parça parça tükenmek üzere. Ruhumu ele geçirecek! Tanrı Kronos’tan başkası değil ortalığa kan saçan! Çığlıklarım dilsiz! Gizlenmeliyim! Bir yumurta döllenecek ana rahminde, yırtmalıyım zarını, içine girmeliyim.

Bir kâbus mu gördüğüm? Sanmıyorum! 

Ben benim ruhuyum! Yada ruhuydum mu demeli? Yeni bedenimi görüyorum kendi rahmimde. Kulakları henüz açılmamış bir cenin. Tanrı Kronos’un ulaşamadığı bir et parçasıyım. Bedenim saklıyor beni gecelere, tavukkarası gözleri göremesin diye...

Tüm gelişimim böyle tamamlanıyor. İki yüz sekseninci ayla beraber doğuyorum geceye.

Beni doğuran beden, kanatlı, bembeyaz bir atın sırtına oturtuyor beni; ’doğurduğum budur,’ diyerek bir dişi bebek gösteriyor babam Kronos’a. Atın kanatları o kadar engin ki: saklar bedenimi cadılardan, cadılar saklamadan önce yokluğumu bedenimden. Ayakları çıplak cadıların, öpücükleri kan akıtacak kadar da tatlı! Ve biliyorum bedenim artık benden çok uzaklarda. Ruhsuz bir şekilde o da beni parça parça öpücüklere boğan cadılara benzedi! Artık kendi bedenimleyim. Bedenim gözlerini açmış olmalı, efsun kokusu alıyorum… Hissediyorum! Bitiyorum… Karanlık bulutlar arkasında büyümeliyim.

 Bir kara bulutun ardında devasa bir yıldırım beliriyor avuçlarımda. Atıyorum onu! Gidiyor, babam Kronos’u vuruyor. Görüyorum. Çılgına dönüyorum sevinçten!

Ben bir Tanrı’yım! Adım, Jüpiter!

( Çocuklarını Yiyen Satürn başlıklı yazı AliKemal tarafından 18.09.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.