SAFİNAZ ABLA-ROMAN...
Karıncaezmez, "Tahir"ciğim bu sana bahsettiğim Ergin Yavuz," diyerek tanıştırdığı adam, masasının önünde oturan bir başka adama bir şeyler anlatıyordu ki, lafını kesti, adama, "devam ederiz hocam," diyerek bizi karşıladı.
"Ali"nin oğlu?"
"Evet!"
"Hoş geldin delikanlı!"
Babama ne kadar da benziyordu. İkisi de kırk yaşında, kavruk,
zayıf, ama yakışıklı. Yoksa, gerçekten de amcam mıydı?
"Hoş bulduk Tahir amca!" diyerek eğilip elini
öptüm.
O, tutamadı kendini, güldü, "Tahir amca mı?" diye
sordu. "Baban mı bahsetti kardeşliğimizden, ha?" Çok değişik bir
diksiyonu vardı, etkileyici, tıpkı şiir okur gibi.
"Yok efendim," diye izah ettim ona;
"Babam pek bahsetmez böyle şeylerden. Fikret öğretmenim anlattı."
"Tamam," dedi Fakir Baykurt, "ben
senin Tahir amcanım…" Bizi masası önündeki diğer koltuklara oturttu.
"Baban Ali, öz kardeşim kadar kardeşti bana! Eskişehir'deymiş, ha?"
Bu "ha?" soru sözcüğünü ikidir kullanması dikkatimi
çekmişti. "Eskişehir"de efendim," diye cevap verdim ona.
"Vay benim canımın içi abim. Bir de özledim ki…"
Karıncaezmez"e döndü. "Abi, ansızın bir ziyaret edelim mi şunu, ne
dersin?"
Ben, bu önerinin gerçekleşmesi ihtimaliyle sevince
belenirken, Karıncaezmez ona sitem ederek, "çok edersin!" diye
çıkıştı. "Sendikadan fırsat bulabilecekmişsin gibi… Sendikal olaylar daha
çok enterese ediyor seni."
"Enterese etmek de ne demek, ha?" diyerek güldü.
"Şu Türkçeyi katletmeyin yahu…"
Karıncaezmez, "Sendika olayları daha çok ilgilendiriyor
seni," diyerek düzeltti.
Fakir Baykurt, "ya, ne demezsin, o bizim her şeyimiz.
Gene de bir fırsat yaratalım basalım şunu be, burnumda tütüyor vallahi…"
"Eh, sendikadan vakit ayırırsan gideriz."
"Sendika ya… Sana da dedik gir yönetime diye ama
kaytardın, ne güzel işlerimin yarısı yıkardım sana," diyerek gülmeyi
sürdürdü.
Karıncaezmez de gülerek, "oradan kaytarmasaydım, başka
yerlerden kaytarmam gerekecekti," dedi. Onun, okula, öğrencilere adanmış
hayatını düşününce ne demek istediğini anlamıştım.
"Ben de, hocama Kayseri Alemdar Sineması"ndaki
genel kongreyi anlatıyordum geldiğiniz de."
"Anlat da biz de dinleyelim o halde!"
Fakir Baykurt, "tamam," dedi. "Önce, Ergin'e
hediye paketini vereyim de…" Masasındaki zili çalıp az bekledi. Yaşlı bir
müstahdem geldiğinde, "şu hediye paketini getiriver Sami!" dedi. Sami
dediği adam çıktıktan hemen sonra kucağında büyükçe bir koliyle geldi.
"Koy delikanlının yanına!" Adam hediye paketi denilen koca koliyi
oturduğum yerin yanı başına bıraktı. "İçinde benim kitaplarım, dergiler ve
birkaç kırtasiye var."
"Teşekkür ederim efendim!" Geldiğimizde yaptığım
gibi, bu defa Tahir amca diye hitap edememiştim.
O, büyüklerle konuşmayı sürdürerek, "...
kongrenin toplanma zamanına yakın iki camiye ve bir imam-hatip okuluna bomba
atmışlar. Allahsız komünistler camileri bombaladı ve komünist öldüren cennetlik
olur, propagandası yayılmış Kayseri"ye… Çok kısa bir sürede binlerce
kişilik bir linç kalabalığı sinemanın önüne toplanmıştı. Tam o arada, ben de
açılış konuşmasını yapıyordum. Dursun, kulağıma, gericilerin, bağnazların
saldırısına uğramak üzere olduğumuzu ve büyük bir kalabalığın kongremizi basmak
için şu anda sinema kapısına çok yakın bir yerde olduklarını, söyleyince bu
bilgiyi ben de salondakilere aktarmıştım... derken milisler tekbir getirerek
yaklaşık 800 öğretmenin toplandığı salona taş ve gazlı paçavralar atmaya
başladılar, top yekün taarruza geçtiler. On binlerce öfkeli, ne yaptığını
bilmez bağnaz, beş katlı sinemaya saldırdı. Bulabildikleri her şeyi yakıp
yıktılar. Pencerelerden dumanlı, sisli yalımlar yükseliyordu. Bu arada,
yalımlar arasında genç bir öğretmen boğulmak üzere, parça parça sesiyle bir marş
söylüyor, üzerinde yağan taş ve şişeleri görmüyordu sanki. Marşın boğuk ezgisi,
yalımların çatırtısına, on binlerce öfke-korkunun uğultusuna karışıyordu.
Sinema ateşe verildi, öğretmenlere saldırıldı. Askerin çabuk müdahalesi
sayesinde öğretmenler kordona alınarak tahliye edildiler. Neyse ki kimse
hayatını kaybetmedi. Beş yüze yakın yaralı vardı ama..."
Ağzım bir karış açık dinlemiştim anlatılanları. Duygularıma
yaşanmış olan vahşet hükmederken, Tahir Amca"nın babamdan da büyük bir
adam olduğuna karar vermiştim.
O, sadece dünya çapında bir yazar değil, halkı ve öğretmen
meslektaşları için, babam için, savaşan bir kahramandı.