Televizyondaki magazin haberleri uzadıkça uzuyordu.
Daha sonra, az sonra, az sonra diye diye üç beş başlıkta toparlanabilecek
haberlere bir türlü geçmiyorlar, araya bolca reklam sokuşturup insanların
beynini kemiriyorlardı. Kazım, sıkıldı. Bir reklam arasında, gözlerini
televizyondan ayırıp duvar saatine baktı. “Saat nerdeyse on iki oluyor, bizim kız
abisinin evine yerleşti galiba!” diye söyledi. Sinem’e döndü. “Git bak kızım,
şu ablana! Çağır, gelsin artık!”
Sinem ayaklandı, gitti.
*
Abisinin kapısına ulaştığında, içeri girmeden, “Abla! Abi! Babam ünlüyo kız, abla!” diye
seslenmeye başladı.
Lale, kız kardeşinin sesini duyar duymaz hızla
toparlandı. Üstüne başına çeki düzen vererek kapıyı açtı. “Ne var kız?”
“Babam, gelsin artık, diyor.”
Lale, gelirken giymiş olduğu terlikleri geçirdi
ayağına. “Tamam, geliyorum!”
İsmail’e kaçak bir bakış attıktan sonra uzaklaşıp
gitti.
*
Kazım, “nerede kaldın be kızım?” diyerek karşıladı
onu.
Lale, kapı aralığından, “abimin çenesi bir durmak
bilmedi ki,” dedi. “Oturup anlattık işte… Bir şey var mıydı?”
“Yok, ne olsun… Orada niye dikilip duruyon? Girsen ya
içeri!”
“Yok, yatacağım azıcık. Abimin çenesinden ağrılar
girdi başıma. Birazcık erken ünleyeydin de kurtaraydın beni ya!”
“Keyfinizi bozmayım dedim!”
“Bozaydın keşke, başım ağrımazdı böyle, hiç olmazsa!
Neyse, ben odama geçip yatayım,” diyerek örttü kapıyı, hemen yandaki kendi
odalarına girdi. Kendini öylece yatağın üstüne atarak derin düşüncelere daldı,
gitti.
*
Bir
yaprağın üstüne çiğ tanesi düştü. Yaprağın üstündeki çiğ tanesine yıldırım
düştü. Böylece çiğ tanesi ve yaprak alev aldı. Daha sonra dondular ve lale meydana
geldi. Lalenin ortasındaki koyuluk bu yangında oldu.
“Yaşayamam
bu lekeyle ben Allah’ım, yaşayamam!”
Lale
Çılgınlığı dönemi, Hollanda’da lale soğanı fiyatlarının iyice yükselmesinin
ardından aniden aşırı düşmesi sonucu, o işle uğraşan pek çok insanın battığı ve
intihar ettiği dönemdi.
Lale,
düştüğü durumdan intihar ederek kurtulmayı düşünmeye başlamıştı.
*
Sinem,
odada televizyonun karşısında uzanmış, bir şeyler seyrederken dışarıdaki
konuşmalara kulak verdi.
“Çiğdem
bacım! Ne yemeği var?”
“Kuru
fasulye oluyo abi. Onbeş dakkaya hazır olur.”
“Yanına
pirinç pilavı da yapcan mı?”
“Yapayım
mı?”
“Yap
ya… Sinem oralarda mı?”
“İçerde…”
“Bi
yolla da, bana bi paket cigara alsın da gelsin!”
“Olur.”
Sinem,
ablasının bir şey söylemesine fırsat bırakmadan odadan çıkarak, abisinin
ardından koşturdu.
“Para
ver de alıp geliim abi!”
İsmail
cebinden çıkarttığı bir kağıt parayı kızın eline tutuşturdu. “Biliyon
dimi gülüm, ne cigarası içtiğimi?”
Sinem, “Biliyom,” diyerek koşturup gitti. Yolda, İsmail
abisinin Çiğdem ablası ile olsun, kendisiyle olsun çok kibar konuştuğunu
düşündü. Onlarla ilk kez böylesine sevecen konuşmasına bir anlam veremedi.
*
Sinem
sigarayı alıp getirdikten sonra abisinin kapısına gitti. İçeri girmeden,
kapının önünden, “Abi! Getirdim sigaranı!” diye seslendi.
İçerden
abisinin sesi duyuldu. “Getir içeri!”
Kapıyı
açtı, çekinerek girdi. Sigarayı ve para üstünü uzattı.
İsmail,
sigarayı aldı, parayı almadı. “Sende kalsın onlar gülüm! Harçlık
et!”
Sinem,
parayı sevinerek cebine soktu.
İsmail, bir
an alıcı gözlerle baktı ona. “Maaşallah! Maaşallah! Kocaman kız
olmuşsun da fark edememişim seni be gülüm! Kaç yaşına girdin sen, bakiim?”
“On
dört…”
“Oh-ho…
Genç kız olmuşsun bile, valla! Ne dersin, evlendirelim mi seni, ha?”
Sinem,
abisinin esprisine kikirdeyerek güldü.
“Yemek
yapmayı da öğrendiysen, hiç durmayalım, evlendirelim seni. Biliyon mu yemek
yapmayı?”
Sinem,
biliyorum derse, bu evlendirme işinin ciddiye binebileceğini zannederek,
yapmayı bildiği bir çok yemek olmasına rağmen, “I-ıh,
hiç bilmiyom,” dedi.“Yemekleri ablamgiller yapıyo ya,
hep…”
İsmail,
onun bu sıkıntılı haline güldü. “Madem bir an önce öğren yemek
pişirmeyi. Öğrendikten sonra evlendiririz, olur mu?”
Sinem,
cevap vermeden gülmekle yetindi. “Hadi ben gidiim, başka bi istediğin
yoksa!”
“Yok,
sağol!”
Kız, tam
dönüp çıkacakken, “gel bakiim sen buraya!” diye seslenerek durdurdu. “Yanıma
gel!”
Sinem, ne
oluyor diye sorgular gibi bakınarak geldi.
İsmail,
onun kolundan tuttu, öbür eliyle göğüslerine elledi. “Bunlar
da çıkmış kız! Vallaha kocaman kız olmuşsun yahu!”
Sinem, onun
göğüslerine ellediği an neye uğradığını şaşırarak, geri sıçradı.
İsmail, onu
sakinleştirmeye çalışarak, “korkma, korkma kız, şaka yaptım.
Korkma… Ha ha ha!”
Sinem, “korkmadım
da…” diye
geveledi, lafının gerisini getiremeden çıkmaya yöneldi.. “Ben
gidiim artık!”
“Git,
gülüm. Korkma… Ben senin abinim… Abilerden korkulmaz, dimi? Git, git gülüm,
git…Ama kokma abinden... Ha ha ha!... Seni gidi korkak, ha ha ha...”
Sinem
çıktı, gitti.
İsmail,
arkasından düşüne kaldı. “Kocaman kız olmuş şerefsiz!” diye söylendi.
*