Ateş pahası

Bir gün sultan Süleyman merak sarmıştı ava
O gün de avlanmaya müsait imiş hava

Lakin av dönüşünde yağmura tutulmuşlar
Yağmurun şiddetinden sırılsıklam olmuşlar

Can derdine düşerek sığınmışlar bir taşa
Erkanı yanındaydı vezir, serasker, paşa

Hava biraz açınca bir kulübe görmüşler
Hepsi cümbür cemaat kulübeye girmişler

Kulübede ki çoban buyurunuz söyledi
Hoşbeş ettikten sonra hepsine yer eyledi

Padişah memnun kalır yüzü güler neşeden
Bir ara boş bulundu laf attı bol keseden

Der ki bu ateş şimdi bin altına değerdir
Zeki çoban o anda padişahı dinlerdir

İyice kurundular tam olmuş hizmetleri
Padişah vermek ister çobana ücretleri

Ne kadar borcumuz var padişah der çobana
Çoban der padişahım bin bir altın ver bana

Padişah zanneder ki çoban cahilin biri
Herhalde rakamları tanımaz bu serseri

Ne dersin be hey çoban biz avlandık sahanda
Akıl erdiremedim ne sır var bu pahanda

Çoban yere eğilir kelle kaygısı ile
Padişaha arz eder yüksek saygısı ile

Padişahım bir altın zaten yiyip içtiniz
Ateş için bin altın değeri siz biçtiniz

Padişah sarf ettiği sözünü hatırladır
Bin bir altını hemen o çobana fırlatır

Bu tabir ondan kalma “Ateş pahası” diye
Lafı atmadan önce düşün bir kaç saniye

Ozan Mikdadi
( Ateş Pahası başlıklı yazı Mikdadi tarafından 2.04.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.