DIPPARANIN HAVUZU


  Uşak 'ta dedemlerin mahallesindeydi Dıpparanın havuzu.
Eski tabakhanenin bulunduğu yerdeydi.İlerisinde tabakhane köprüsü ,hamamı vardı.Küçük çocuk iken ara sıra gittiğimiz.
Havaların insanı bayıltacak kadar olduğu bir zamanda arkadaşlarla havuza gidelim dedik.Tek boş günümüz vardı o da pazar,cumartesileri babamın dükkanında çalışıyordum .
Büyük bahçe duvarıyla çevrili ağaçlık bir yerdi uzaktan gördüğümüz.Tahta kapısını çaldık bizden önce gelenler kapıyı açtılar.Havuza atlayanlar kenarında güneşleyenler bizi süzüyorlardı.
Ücreti vermek için merdivenlerden yukarıya çıktığımızda havuz sahibiyle karşılaştık.Başında bir yazma elinde eksik olmayan sigarası kısa kollu bir elbise iki kolunda da belki ondan fazla saat vardı havuza girenlerin saati.O zamanlar kol saatim yoktu kıymetliydi saatler o günler.Dolu cüzdanı emanet edilecek eşyaları ona teslim edilirdi.
 Ücretleri ödedikten sonra soyunmaya bahçeye soyunmaya giderken arkamızda bağırdı
--- Armutları çalmayın..
Şimdiki gibi mayo,havlumuz yoktu.Gölgelik bir yere üstümüzdekilerden kurtulup bir an havuza atmaktı düşüncemiz.Elbiselerin üzerine bir taş parçası koyup çıplak ayaklarla dikenlere basmadan havuza ulaşmaktı.
Terliğimiz yoktu hiç birimizde.
  Çeneleri titreyen çocukları görünce havuzun suyunun pek sıcak olmadığını anladık.Ne de olsa kuyu suyuydu sıcak olacak değildi.Karpuzları fileyle soğusun diye kuyuya salarlardı buzdolabı olmadığından.
Alışmak için bazıları önce ayaklarını sonra vücutlarını sokuyorlardı.En güzeli birden atlamak deyip balıklama havuza atladım öbür ucuna varasıya kadar bir iki kulaç attım kendimi havuzun kenarına attım çenem vücudum titriyordu soğuktan.
Kendime gelmek için güneşlenip havuzda yüzenlere,kaça kadar kalırsın yarışması yapıyorlardı.Biri sayıyor iki kişi başlarını suya sokup yarışıyorlardı.
Bir kaç kişide küçük bir taş parçasını havuzun suyuna atıp taşı kim önce bulma oyununa kaptırmışlardı kendilerini.
 Havuz başı sohbetleri olurdu.Gittiğimiz bir filim olurdu çoğu kez.
 Saatimiz olmadığından ikindi ezanında havuzdan çıkıp ıslak olan külotumuzun kurumasını beklerdik.Belkide evdekilerin kızacaklarından korkardık.Kurumazsa yarı ıslak giyerdik pantolonumuzu.
 Yıllar geçse de o soğuk havuzun suyunu günlük yaşantımızda da kullanırdık.Dıpparanın havuzun suyu gibi..
Tatlı soğuk sudan, tuzlu suya çocuklarımızla gider olmuştuk.Deniz ulaşılmaz olmamıştı  bize geçen yıllarda.
Kafamın içinde nereden nereye , o günleri düşünürken.
Küçük oğlumun sesiyle kendime geldim.
---Baba deminden beri sana sesleniyorum duymadın bile.
---Hayır ola oğlum bir şey mi oldu.
---Dıpparanın havuzu gibi değil mi denizin suyu.
Denize girerken,her şeyi çocuklara anlatmak doğru değil dedim içimden...






( Dıpparanın Havuzu başlıklı yazı HasanÖzaydın tarafından 13.05.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.