Orta birinci sınıftan ikinci sınıfa geçeceğim diye beklerken iki dersten ikmale kalmıştım. Annemin ders çalışmam için kurduğu baskılar yaz tatilimi zehir etmişti.

Bu baskının sonucu girdiğim bir dersin bütünleme sınavında başarılı olmuştum.
Son sınavım Tabiat Bilgisi dersindendi. (Bu ders şimdiki tedrisatta yok galiba, ya da Fen Bilgisi olarak geçiyor olabilir)

Sınava giderken yoluma çıkan Necati, “boş ver imtihanı, ben de girmiyorum işte, haydi langırt oynamaya gidelim,” deyince imtihana gitmek yerine langırt oynamaya gitmiştim ve bu yüzden Orta Birinci sınıfı iki defa okumak zorunda kalmıştım. Orta Birinci sınıfı ikinci defa okumaya başladığımda o Necati’nin ortaokul ikiye başladığını görünce, bana kurduğu tuzağın içimi ne kadar çok acıttığını anlatamam.
Çok aptal bir çocuktum, çok…
*
Okuldan edindiğim bir arkadaşım, yaz tatilinde yirmibeş lira yevmiyeyle tuğla ocaklarında çalışacağım deyince, babamın maaşı kadar bir parayı kazanmanın cazibesiyle, çalışacağı işe beni de götürmesini istedim.

Bu başlangıçtan itibaren o yaz tatilini ve bir soraki yaz tatilini tuğla ocaklarında çalışarak geçirdim.
Hiçbir tuğla ocağında uzun bir süre çalışmış değilim. Çok çalışkandım; ama çalışkanlıktan çok kurnazlığı benimsemiş insanlarla anlaşmazlığa düşerek kısa bir süre sonra o iş yerinden ayrılmak zorunda kalıyordum. Tuğla ocaklarının sayısı haddinden fazlaydı ve yeni bir iş bulmak sorun olmuyordu. En son, Hüseyin isimli birisinin iş yerinde çalışıyordum. Adam, hakkımı yiyerek sudan bir bahaneyle haftalığımdan önemli bir miktar paramı kesmiş ve tepki gösterince beni kovmuştu. Çok ağrıma gitmişti bu. O güne kadar ağrıma giden bütün tuğla ocakları maceralarımın da hıncını çıkartmak için gece geç saatlerde adamın iş yerine giderek o gün dökülmüş olduğu için henüz çamur halinde olan tuğlalardan, benden kestiği para tutarındaki tuğlayı çiğnemiştim.

Çok aptalca bir intikam biçimiydi bu; çünkü adam beni ertesi gün yakalamış, iş yerine götürmüş, ayağımdan ayakkabımı alarak gece çiğnenmiş tuğlalar üzerindeki ayak izleriyle aynı olduklarını görünce de beni eşek sudan gelinceye kadar dövmüştü. O dayak hiç ağrıma gitmemişti çünkü asıl ağrıma giden, o tuğlaları kendi ayakkabılarımla çiğneyecek kadar aptal oluşumdu.

Birkaç gün sonra, adamdan attığı dayağın intikamını almak için değil; sadece, aptallığımı telafi etmek için, üç-dört numara büyük bir çizmeyle gidip, bu defa sahada kurumaya bırakılmış bütün tuğlaları çiğnemiştim. Bu, adam için çok büyük bir zarar demekti. Tabii ki, ertesi sabah adam gene peşime düşmüştü, ama bu defa “nah yakalardı!”

Neticede adam karakola giderek şikayetçi olmuştu ama ayak izleri benimkileri tutmayınca ve babam karşı tavır koyunca (babam aydın insandı; yasaları kullanmayı bilirdi ve yasalara güvenirdi) adam şahitsiz ve yalan isnatta bulunmaktan suçlu bulunarak şikayetini geri almak ve babamdan özür dilemek zorunda kalmıştı. Karakol başkomiseri adama, benim bir tüyüme bile zarar vermemesini tembih etmişti.
*
Hem, dünyanın en yorucu işlerinden birinde çalışıyorsunuz, hem de çalıştığınızın karşılığında alacağınız üç beş kuruşa sudan bahanelerle el konuluyordu. Bu yüzden tuğla ocaklarında çalışmaktan çabucak soğumuştum.
( Çok Aptal Bir Çocuktum, Çok başlıklı yazı AliKemal tarafından 14.07.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.