1
Adam: "Bana öyle şiir şiir bakma!"
dedi kadına. "Allah yarattı demem
bir güzel severim seni!"
Alın size
aşk!
Alın size
şiir!
En güzel
dize sevgilinin bakışı değil midir? En
güzel sanat onun konuştukları değil de nedir şimdi? Var mı ondan güzeli? Devam
etti adam övgüsüne:
"Bakışın şaheseri olur ömrümün, asılır
kalır çerçevesinde gözümün."
Duvarlara
yazılacak bir söz daha sarf etti adam, kadının aklı allak bullak oldu yüreği
yerle bir.
Teslim
bayrağını açtı açacak...
Gözleri
yağdı yağacak...
Ansızın
bastıran yaz yağmuruydu adam.
Beklenmedik
anda gelen sevinçli bir haber!
"Kalkıp aşk eylerim sana, yurt bellerim
seni. İkametgâhım olur yüreğin, kolların istirahatgâhım olur. Sevdan
rehberim..."
Adam
vurdukça vuruyordu sazın teline, yüreğin
en can alıcı noktalarına hitap ediyordu, en titrek ve en ince yerine.
Böyle kalp dolusu gelince adam inceden inceye, kadın da kalır mıydı öyle ölü
gibi yerli yerinde? O da gülümsedi kendine gelince.
Bazen
susmak da güzeldir.
Söylenecek
hiçbir şey bulamamak da!
Sadece
içten gelen bir gülüş, bir kalp yakıcı bir bakış da teslim alır yüreği.
Kadın da
adamı deli eden bir cazibe vardı.
Kadının
ayakta duruşu, nazlı nazlı salınışı bile adam da fırtınalara sebep oluyordu.
Hele bir de ol güzel, bu afet salınışın üzerine bir tutam gülüşünü ekledi mi,
süs olarak da bir tatlı bakışını ekti mi bunların üzerine adamın almış olduğu
güzellik hazzına, varmış olduğu aşk erginliğine diyecek yoktu.
"Bana öyle şiir şiir bakma! Öylesine uzun
boylu, tumturaklı, şatafatlı, albenili hem de! Alengirli sözler söylerim sana, çilingiri
olurum kalbinin."
Sanki
kadına cilve yap demişlerdi. Saçının bir teli bile adama edalı gelir olmuştu. O
nasıl bir salınıştı rüzgarda, bir o yana bir bu yana! Bir tel dahi yüreği
yerinden oynatır mı?
Rabbim
sevmek ne güzel bir bela!
Aşina kıl
beni her daim.
Şükrüm
eksik olmaz dili mecruhumda.
Kadın
aşkın lügatteki manasıydı.
Şiirdeki
yansıması...
O denli ölçülüydü
ki, o kadar yerli yerindeydi ki!
Ne bir
kelime fazla ne bir kelime eksik!
Aşk'ın en
beliğ ifadesiydi.
"Bana öyle şiir şiir bakma! Okurum canını,
ezberim olursun. Hangi dudaktan döküldün kalbe? Ne kadar da tatlısın sen böyle!
Adını söylediğinde her vakit 'Sil dudağının kenarını.' derim. Anlamadan
bakarsın öyle! Kendimden gayet emin bir şekilde: 'Bal damlıyor dudağından da
ondan!' derim. Daha bir seversin sen de beni."
Kadın bir
sus işareti çekti parmaklarını dudaklarına götürerek. Başka iklimlerdeydi. Dayanacak
gücü kalmamıştı. Yüreği kuş yüreğiydi, hassastı. Bu kadar duygu tazyikinden kurtulabilmesi
çok zordu. Aşk vurgunu yemişti.
Ruhu en
tatlı yemişlerini alıyordu aşkın.
Kalbi
adamın avuçlarındaydı.
Saçının
telinden ayağının parmak uçlarına kadar aşk dolmuştu. 'Bu nasıl bir histi rabbim! Vermiş olduğun her nimette olduğu gibi
kalbime ihsan ettiğin bu güzelliklerden dolayı da müteşekkirim.' diyordu
durmadan.
Adam
kadına son bir kez baktı.
Son bir
kez seslendi.
Ceylana
son pençeyi vuran aslan gibiydi.
Cennete
girmeden önceki son fasıldı.
"Bana öyle şiir şiir bakma! Allah yarattı
demem bir güzel severim seni. Tıka basa severim: boğulasıya, kudurasıya, çıldırasıya..."
- Ah! dedi
kadın yığıldı kaldı olduğu yerde. Etrafında beyazlar giymiş kanatlı varlıklar
vardı. Köpüklü sular akıyordu dört bir yanında. Gökyüzü pürüzsüz maviydi. Kuşlar
detonesiz ötüyordu mütemadiyen. Kurulu aşk sofrasında eksik hiçbir şey yoktu.
Çiçeklerin binbir çeşidi kokuyordu hava.
Rüyada
mıydı, cennete miydi bilmiyordu. Ama gördüğü bütün bu güzelliklerin içinde
elinde papatyadan bir taç ile sevdiği adam geliyordu yanına. Elinde papatyadan
bir taç ile sevdiği adam geliyordu. Bir damla yaş aktı güzelim gözlerinden, papatyaya
değdi. Papatya kokmaya başladı.
- Aşk olsun!
dedi cümle mevcudat hep bir ağızdan.
- Amin, dedi
kadın kalpten.
- Amin, dedi
adam hepten.