içimde bir yerlerde sarı bir yılan sıyrılıyor kabuğundan
doğduğu nehre ölmeye gelen balıklar gibi değişiyor rengim
isli çıraların aydınlattığı karanlık mahzenlerde deprem öncesi bir uğultu
sanki yedi uyuyanlar uyanıyor uykusundan
sfenkslerin gölgesinde saklanan bir köle gibi tedirginim
mercan resifleri gibi gün güne değiştirdi beni yokluğun
artık denizlerim kesif tuz
nehirler im çamur balçık
saçlarımda yapış yapış bir efkar
o çiçekli böcekli şiirler yazan adam yok artık
büyüsü bozuldu seni sevmenin
bedenimde her hücre artık senin adını zikretmiyor
kuşlarım uçmuyor senin denizlerinde
seni hangi dilde tercüme etsem anlamı hep acıya çıkıyor
demem o ki vazgeçiyorum,
avuçlarında kuru güller gibi ufalanmak tan
solmuş anı kırıntılarından hayal bir sevda kurgulamaktan
ayrı geçen onca yılı inkar edip
kendimi kandırmaktan vazgeçiyorum
üstüne basa basa değil
kırarak dökerek hiç değil
hiç olmamışım gibi hayatından geçip gidiyorum
hiç bilmeyeceksin seni nasıl sevdiğimi
o vurdumduymaz tavrını
dudağının kenarındaki gamzeyi
ucuz kuaförlerde uçuşan saçlarını
sırtındaki kedi patisi benleri bile sevdiğimi
hiç bilmeyeceksin
bilme bundan sonrada bilme
aşktı bitti de
geldi geçti de
sakın
sakın bende sevdim deme
sevseydin böyle katılaşmaz dın deniz kabuğu kıvrımları gibi
sevseydin cevşen gibi koynunda taşır
tılsımlı gömlekler gibi sarıp sarmalar dın beni
sevseydin kırk yıllık düşmanından öç alırcasına
böyle özletmez din kendini
sevseydin ahh...
bir sevseydin...
böyle kurda kuşa yem etmezdin beni