Oysa doğanın dili ve yine doğanın diyalektiğinden biri olan hayatın akışı içinde şartlar sağlanana dek korkular bastırılırdı. Bir aslan: “öküzün boynuzu karnımı deşecek” diye öküzü takipten caymaz. “Bir geyiğin çatalı gözümü çıkaracak” diye leopar av yapmaktan vaz geçmez. Yine bir ceylan öznesinden önce sırtlanın kendisini yiyeceğini bilseydi belki de hayatın akışına katılmak istemeyecekti.

 

Bu nedenle özneden özce mana ya da bilme yoktur. Bir doğumdan önceki dış dünya yavruda bulunan kopya tasımının canlının evladında bulunması, o evladın kendisinden önce yaşamı deney edinmiş ebeveynlerinden ötürü olan aktarımlardır.

 

Bir tek atom sentezi, tekilliğin bilmesidir. Su en az iki atom sentezli tikel oluşun bilmesidir. Polimeri olan sentezler, polimeri tümel oluşun bilmesi oluşla öznelliktir. Korunan ilke olan bencillik; önceliği enerji sağlayışına vermiştir.  

 

Boynuzdan korunma da zorunlu oluşuyla hayatın idamesi iken Bu yüzden kurt boynuzun üzerine atılır. Yaşam için boynuzdan önceki en temel korunma enerji girdisi yapmaktır. Çoğu zaman boynuzdan kurtulma ve boynuz yarasından sonra yaşama şansınız vardır.

 

Ama enerji girdisi yapmadan asla yaşamı sürdüremezsiniz. Yani korkudan sonrada olası pek çok yaşam vardır. Ama enerji girdisiz yaşam olası değildir. Her şeyi takdir eden Mamon, bunu takdirini nedense görmezden gelip insanı inançsızlıkla kâfirlikle suçluyordu. “Bu niye böyleyi? Sorgulamamayı “meleklik” sayıyordu. Aptallar hep melekti ve melek olmayı özlüyordu. İşte Mamon köleci sistemli ortam dalgalanması içine ön görülemeyen bir yığın manaca olur potansiyellileri de sokmuştu.

 

İnsanları kudurtan kendisi değilmiş gibi üste çıkıp bir de bütün bu olup bitenler karşısında kendisine; "ben hikmetinden sual olunmayanım" diyordu. Kimi kişileri manaca mal mülk sahibi yapmakla yüksek potansiyelli ligin; malsız, mülksüz olan düşük ve alçak potansiyeli üzerine olan her tür alan etkisini göremeyen Mamon, “yüce” olamazdı.  Hele de gördüğü sorunsalları, insana yüklemezdi.

 

Tedirginliklere sebep olan takdirinin isabetsizliğini göremediğine yanmayan Mamon, kararlarından duyduğu huzursuzlukla üste çıkmağa çalışıp "hikmetinden sual olunmayan ben..." diyordu kendi kendisine. Yüksek potansiyelin verdiği bu hasara karşı olmayı kendisi istikşafı edeceğine, bunun tanım ve çözümünü yapmış olan insanın haklı karşı duruşunu Mamon; kâfir, imansız, zındık ilan edecekti.

 

Ortaklaştırmanın somut ve soyut alan etkisi olan ilahlar, kendi aitlerini bu ortaklaşma içinde tutmakla " ortaklaşmaya aykırı birçok duruma hazır olabilir türden olumsuz olacak alan etkilerine dek kapıları olumsuzlaşmaya karşı, sıkı sıkı örtmüş" bulunuyorlardı.  Bir olumsuzluk karşısında suçlu aramıyor anlama havi olmakla derhal bir çözüm mitosu (destanı) ortaya koyuyordu.

 

Ön ittifakın ilahları, ortaklaştıran sürece; kendi süreç üretimlerini yaptırdı. Bu süreçle artık ürün veren zenginlik kaynaklarını da biriktirmeye başlamıştılar. İlahi üretim tarzının zenginlik kaynağı olan artık ürün birikmeli bu durum, ortaklaştıran alanın potansiyelliği olmakla, ortamın potansiyel gerilimini artırdı. Potansiyeli oluşu artan durumun baskı ve basıncı ortaklaştıran süreç sentezini parçalar olma yönünde bir olanakla; ortaklaştıran ilahi sürecin kendisi kendi sürecini parçalamayla baş başa kılmıştı.

 

Orataklaşmanın servetini, özel ve kişisel tüzelliğe ait mal, mülk sahipliği yapmıştı. Ortaklaştıran alan etkili süreçleri parçalanan ön ittifakın kişi aitleri, bu parçalanmanın bugünkü bildiğimiz hali karşısında birbirine karşı düşmanca olan bir hırsla, giderek canavarca duyguların sahibi olmuşlardı.

 

Parçalanma mukadderdi. Ama parçalanma salınımının bu yönde güçlendirilmesi mukadder değildi. Bir kez de köleci salınım içine girince de kendi haline bırakılmakla bu tür kaderler kaçınılmaz olmaktadır. Ama bu yazgıyı düzenleyemeyeceğiniz anlamına değildir. Özel mülkiyetçi olan bu tür köleci girişimle, köleci dönem öncesinin içindeki ortaklaşmacı olan sosyo toplumsa yapıların içi artık; "birçok olumsuz duruma hazır oluşun kapılarını ardına kadar açılmıştı".

 

Oysa Mamon ortaklaşan ön ittifaklı alanın kararlarına karşı çıkmakla; ortaklaşma içinde sıkı sıkı kapalı olan her türlü durumlara açık olmanın kapısını, açmıştı. Mamon her türlü duruma açık olma kapısını açmakla, köleci ortama uygun cini de şişede çıkartmıştı.

 

Ön ittifakın etki alanı içinde olmakla; ön ittifakın ortaklaştıran etki alanı totem gruplara, gruplara özgü kendilerinin etnik biyo kültürel sentezlerini de yaptırdı. İlk melez hemcinslerimiz her bir grubun saç, göz rengi; boy pos; hastalığa dirençleri gibi durumsalların birleşmesine uğradılar. Ön ittifaklı sürece kadar kendi içlerinde izole olmanın alan etkisi içinde kalmış olan totem grup özelliklerinden her bir biyo kültürel görünüşler melezler üzerinde seçilimdi birleşme olmakla melezler, "insan" olmuşlardı.

 

İnsan yepyeni bir mana anlamasıydı. İçinde kölelik gibi kötülük gibi hırsızlık gibi mana anlaması barındırmayan, salt üreten öznel güçlerin birlikteliğinin totem gruplara göre ön görülemeyeniydi. İzole olmanın ayrı ayrı olan totem kutsallığına karşı; gruplar arası birleşmenin ilahi mana anlamalı kutsallığın ürünüydü insan. İnsan ilahi takdirce olan ittifakın birleşme meyvesi olan, üründü.

 

İnsan kutsaldı ve tarihte ilk kez totemi gruplar arası temaslar yoluyla; gruplar arası temasça olan ortaklaşmanın ürününe "insan" denmişti. İnsan; ilahi yolun yolcusu olan totem grupları temas ettirir, totem grupları ortak üretim ilişkisi içine sokar olmanın yol ve yordamını takip edenlerin melezi olandı.

 

Köleci dönemin kendi mana anlayışına göre köleci mana; ön ittifak uygarlığı içinde oluşan ön ittifak insanını azgın oluş, sapkın oluş diye tarif ediliyordu! Hâlbuki köleci dönem azdırması olan insan ne ön ittifakın şartları içinde azgındı. Ne totemi aitlik içinde oluşla azgın ve sapkındı. Köleci dönem, ilahi dönemin ortaklaşan insanına; insanın insan olmasına yabancılaştırmakla kalmadı; ön ittifaklı ortaklaşan insanın kendi insanlığının unutturulmasındaki manaya; "nesy" yani “nas” köle diyordu.

 

Nesy, ortaklaşmayanlar oluşuyla, Mamon yolu olmakla; nastı. Nas, köleydi. Kuldu. İnsan kolektiflik içinde insan olmuştu ve insani olması kolektif değerler dâhiliyesinde gelişmeleriyle yücelmeydi. İnsan giderek bu kolektif lige çevreyi, hayatı, evreni de katan kolektifeliği üretmenin adı olmakla insandı.

 

Nesy ön ittifak ürünü olan insana, insan denmesini ve kolektifçe insani olmanın özelliklerini unutturan manasına nas olan nesydi. Eyyuh El nas (Ya seslenmesi olup; ya da ey El'in kölesi, El’in sahipliğinde olan ey kul) deniyordu. Veya Eyyuh El velet (ya El'in çocuğu) oluşla bir hitaplaşmalar seremonisiydi.

 

El-ilah tanımı biliyorsunuz ki El’in, İlah manalı güç transferi olmakla ilah anılmalı eşleşmenin mana güçlendirmesi olmakla özel mülklerin yaratıcısı olan EL’in ilah gibi takdirde bulunmasının simgesiydi. Ama EL; ilah gibi ortaklaşma olmamanın; takdirinde de bulunandı. Bundandır ki, köleci dönem söylemi içinde ilah ta El (Mamon) olmakla; keyfine göre özel mal mülk dağıtan ilahtı. Böylece mal, mülk sahibi olmanın keyfince malını mülkünü dağıtmanın takdirini yapan sürecin mana anlaması da "El ilahtı".

 

Artık MS. 1789 yılına kadar gelen gelişme içindeki insana, kahir ekseriyetin başka gözle bakması içinde görülen asi, nankör anlamıyla melezliğe, insan denecekti! Bu asi ve nankör oluşun tarihi nedenleri vardı. Aslında köleci sistem bu tabirleriyle ön ittifaklı insan tutumuna karşı olmanın anlam ve zıtlığını söylemekle köleci dönem öncesi insanın tutumunu ve köleci sistemin kendi bilinçaltını ele veriyordu.

 

İnsana neden asi ve nankör deniyordu?  İnsan kolektif ligin içine doğmakla hiç kimsenin olmayan ortak emeğini bölüşmenin sahibiydi. Ve bu paylaşan sahiplik içinde ne asiydi ne de ön ittifakına karşı nankördü.

 

Yarın yeniden doyması için ön ittifak ortaklaştırması içinde katılımcı olmakla ilahi düzenlemeye uyan insanımıza bu ortaklaşması içinde hiç kimse nimet ve rızk vermiyordu. Ve hiç kimse verdim dediği rızkı ve nimeti ön ittifaklı insanın başına kakmıyordu.

 

Mamon ön ittifak içinde kolektif emekle; “tattırdığım nimetleri, sonrada” köleci dönem içinde;  “geri alırsak” diye çoğul konuşup, başkasına vermek için geri aldığı nimet karşısında “ o ümitsiz olup nankör olur” diyordu. Ön ittifak içinde nimetleri verilen insan nankör olmazken; köleci dönem içinde insan niye nankör oluyordu acaba?

( Alan Etkisi Ve İnsan 4 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 23.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.