Demokrasi; genel yararın üretilmesi içinde, bir genel yararın kullanılmışını da, isterse herkesin her durumla mutlaka söz sahibi bir bileşke irade olmasıdır.  Bu katılımcı olan çoğunluk herkesin evet diyebileceği bir demokrasiyle olası olabilirdi. Özelde de bir sektördeki üretim hareketine katılanların isteseler de istemeseler de o ilişki biçimine bir şekilde taraf oluşla ya da temsilcisi aliyle katılmasıdır.  

 

İyi de demokrasi, baştan beri demokrasilere katılımın mayası olmakla; mülkü ve mülk sahibi olmayı eksen almıştı. Hiç mülkü olmayan bir köleyi, demokratik bir tasarrufun içine nasıl katacaktınız?

 

"Madem mülk Mamon’un diyorlar”, diyordu. Mazdek, Babek, Şeyh Bedrettin ve bunun gibi birçokları buna; “amenna" diyorlardı. Ama bu amenna deyişiyle kalmıyorlardı. Mülkün Mamon'a ait olmasına katılıyorlardı. Ama keyfi oluşla bu mülkün dağıtımına karşı çıkıyorlardı. Mülk sahibi olan baba, efendi, sahip (Baal'di).

 

"Öyleyse biz de Mamon'un kulları olduğumuza göre baba da evlatlarını birbirinden ayırmayacağına göre; bizler babanın evlatları olmamızla; yeryüzü hepimizindir" diyorlardı. Yine, "hepimizin olan yeryüzünü tasarruf etmek te, hepimizin hakkıdır" diyorlardı.

 

Mazdeki toplumcu düşünceler, köklü oligarşik demokrasiyi temellerinden sarsıyordu. Mamon'du mananın mülkünü keyfi dağıtma yapan kullanımları; "özel mülk sahibi olmanın mülkü iktisap etme bilinciydi". Fakat babanın evlatları olma bilinci içinde oluşlara göre mülkün tasarrufu hiç te Mamon’un tasarrufu gibi yansımıyordu. Ortak olunması gereken kullanım gibi yansıyordu. Bu irade; özel mülkçü irade sahibi olmayan başka bir Mamon’du manayı sezgi etmek, olmakla söylüyorlardı.

 

Ön ittifaklı müktesebat unutturulmuştu. Geçmiş geri beslenmenin yerine Mamon’du mananın tesisi, başlanış alınmıştı. Bu referans alıntıma göre Mamon'du mülk sahipliğinin içinde; Mamon’un seçilmiş kulu olmanın sahipliği yerine baba olan; ana olan Mamon’un kulu, evladı olmayı değer yargısı yapma bilincini ele alıyorlardı. Bu nedenle Mamon kölelere kulum demeye dahi korkuyordu. Çünkü Mamon’a kul olmak, öznel mana içinde Mamon iradeli ortak kullanımlara da meşruiyetlik iddiasının nedeniydi.

 

"Madem evlatlardık, diyordu; köle evlatlar; Kybele ananın, Baal babanın evlatlık, kulluk mirası da ortaklaşa kullanımımız içinde olmalıdır" diyorlardı. Böylece Mamondu mülk sahipliğini de karşı açıdan yansıtmalarıyla; öznel nedenli toplumcu düşünceleri de sistem içinde meşru kılmaya çalışıyordular.

 

Egemen sınıfın Mamon’dan tabana doğru yayılan düşünceleri; girişen geri yansımalarıyla tabandan tepeye doğru bir diyalektiki düşünce olmakla Mamon'du manayı yeniden ve kaostuk düzenliyordu.

 

Bu yeni düzenlemeye göre efendi köle karşıtlı mana; babanın, ananın mirasçı, evlatları olmaları bağlamındaki hemcinslerimizi; Mamon'un şahsında birleştiriyordu.

 

Miras ön ittifaklı kavram değildir. Bu nedenle köleci düşünce devinmesi köleci sistemin dil kalıplarının öğreti kılındığı kendi anlamları dışında; diğer zıt anlamlarıyla toplumcu düşünceyi yansıtma, olacaktı.

 

Bu yüzden o günkü egemen sistem içinde kalmak kaydıyla bu zıt düşüncelerden biri olan karmati düşüncesi kendisini; imamet hangi kişin olacak diyen, ehli beyt düzeyi sıkışmışlık içinde olan her bir tartışmalardan uzak kaldı. Şia, Hürremi, Babeki, Şah kulu, Şeyh Bedrettin vs. isyanları egemen sisteme olan İslam disiplinin içine yaptıkları bir katılımlarıyla, karşı toplumcu düşünceyi İslam içine sokmakla filizlenen toplumcu düşüncelerdi. İslam kardeşliğini bu anlamıyla daha çok yorumladılar.

 

Bu soyut eksenli sonu gelmez tartışmalar sistem unsurlarını kapsayan demokrasiyi nasıl inşa edecekti? Mülksüz unsurlar söz söylemlerin ortaklığı çağrışan buluşturmasıyla karşı tarafa kendi iradelerini nasıl kabul ettirecektiler?

 

Robert Owen, Marx gibi birçok eylemci ya da kuramcılar bu sorunun cevabını vermişlerdi. Sorunun cevabı basitti. Ta ilkten beri grup düşünceye; totemi düşünceye ve ön ittifakı düşünceye eylem ekseni olmakla çekimleyici olan şey ortaklaşan iradenin kabulü olacaktı.

 

Gruba gayret ve çabayla katılmak, “emek olmadan yemek olmaz” demekti. Yani mülkün kullanım tasarrufu olan demokrasiyi herkesin kullanımı olan demokrasi yapmak için sizi demokratik tavırlar içine katacak meşrulaşmanın kendisi; herkeste, herkesin sahibi olduğu emekti. Üretim gücünüzdü.

 

İçine toplumsal üretim gücü ve toplumsal emeğin sokulmadığı hiç bir şeyin değeri yoktu. Bahçe olan, tarla olan mülk; bakımla, emekle meyve veriyordu. Yer altındaki maden emekle çıkıp toplumsal birikimli emek gücüyle işleniyordu. Üstelik toplumsal emek gücü hiç kimsenin olmamakla sentezi toplumsal bilgi ve tecrübe de herkesindi.

 

Mülk sahibinin mülk sahipliği tasarrufu karşısına da tüm mülksüz ve yoksulların da kendi emeklerine kendilerinin sahip oluşlarını; üretimden gelen gücü oluşuyla dikilecekti. Yani mülk sahipliğine karşı emek sahipliğiydi. Emek verilmeyen tarlalar ıssızlaşıp çoraklaşıyordu. Yeni meşrulaşma ve yeni eksen emek gücüydü. Üstelik bu herkeste ortak olan bir ekseni olmanın ortak kılınmaydı. Mülk sahipliği ortaklaştırmasına karşılık; emek gücü sahipliğinin ortaklaştırma dayanışmasıydı. Kaptırmamışsanız eğer, emeğin sahibi de sizdiniz.

 

İşte şimdilerdeki demokrasi geçmişteki gibi etken mülk sahibine göre, karşı sekansla edilgenlik oluş değildi. Üretim, çalışma diyen mülk sahibi sekanslı etkiye karşı; karşı sekansta ücret, saat, çalışma güvenliği, sağlık şartları vs. demenin iradesiyle olan alan devinmesini kazanan, etkinlikleri vardı.

 

Mülk sahipliğiyle emek sahipliği olan bu iki irade, bir araya gelip görüşmeleriyle tarafların iradeleri üzerinde uzlaşma koyuyorlardı. Mülk sahipliği egemenliği gibi tek yanlı gelenek, görenekti irade olmanın dini eşmesi; şimdi çift yanlı iradenin girişen modülasyonla demokrasi kültürü olmakla eski olan yeni bir tür demokratikleşmesini ele vermişti. Buna demokratik tavır deniyordu.

 

Artık egemen olan sekansa karşı, edilgence değil de sekansların denge gözeten hareketi boyunca etkince cevabı olan şeyler, bir isyan; bir münafıklık, bir imandan çıkma oluşuyla görünüyor değil de demokratiklik tavırla olması gereke bir tutum oluşuyla meşru ediliyordu.

( Demokrasi Tarihi 4 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 14.11.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.