Oysa hayat ne güzel gidiyordu, ta ki el çantamın sapı ve kayışı bozulana
kadar. Hayır bana bozulsalar iyi, ne yapar ne eder yine onların gönlünü alırım
ama, neye bozuldukları da belli değil. Oysa ki o çantayı daha geçen sene
çocuklarım babalar günü hediyesi olarak almışlardı bana. Bir esnaf için,
ticaret ile uğraşan benim gibi biri için bundan iyi de hediye olur mu? Yapmayın
Allah aşkına, olur mu diyorsunuz? Ha anladım, anladım, yeni bir araba filan
alsalardı daha iyi olurdu diyorsunuz da, nerede biz de o para? Doğruya doğru,
eğriye eğri bende de yok, çocuklarımda da. Nereden olsun ki şu ekonomik krizler
ile boğuşurken hem ülkem hem de bizler...
Neyse gelelim yine çantamın sapı ve kayışına. Sade çantada mı oluyor sap?
Hayatta da ne saplar, ne değişik insanlar var. Her yerde de karşınıza çıkar
durur bu saplar. Saflar da bu saplara hiç sesini çıkartmaz. Neredeyse bir
yıldan fazla geçmiş çocuklar bana o çantayı alalı. Daha bozulmasın mı sapı da
kayışı da? Gerçi bozulmadan önce haber de vermiyor keratalar, kızıyorum. İnsan
bir söyler sabah evden çıkarken değil mi ama? ''Biz bu gün, bozulacağız epeyce
haberin olsun Ahmet ağabey.'' deyin bunu bana ciğerimi de canımı da yiyin benim
her ikinizde. Öyle olur olmaz yerde de bozulmayın lütfen. Bir topluma,
insanların içine girdiğimde lütfen çıkmayın yerinizden, rahat durun, oturun
oturduğunuz yerde. Hayır sonra dedikodu oluyor, arkadaşlarım arasında. ''Nasıl
bir adam bu Ahmet bey bozuk çanta sapı ve kayışı ile dolaşıyor da bir yenisini
almıyor.'' diyorlar. Elin ağzı torba değil ki büzesin. Gıcık kapıyorum haliyle,
yani dostlarımın bu konuşmaları kulağıma gelince...
Geçenlerde araba kullanırken, yan koltukta, baktım çıkmış kayış efendi, yan
gözle bana bakıyor. Kırmızı ışıkta da durmuşum. Hazır durmuşken takayım şunu
dedim, nasılsa burada çok uzun yanıyor kırmızı ışık. Uğraşırken, uğraşırken
dalmışım, o arada yeşil yanmış. Arkamda da arabalar birikmiş, daaaaat, daaaaat
diye kornalara basıyorlar. Son an da aynadan bakınca fark ettim. Tam ışık
tekrar kırmızıya dönerken bastım gaza, o sırada da öbür tarafa yeşil yanmasın
mı, zor kurtardım öbür arabalardan lakin epey de küfür yemişimdir herhalde...
Hayır çok basit bir işi var. O sapa takılı demir aksamını ve kayışını, herhangi
bir çantacı kardeşe gideceksin Ahmet, parasını verip değiştireceksin. Çocuk
oyuncağı senin için. Çantacı arkadaşlarım da var meslektaş sayılırız. Ama ben
de ''Tembellikten eşeğe dayı çağırma.'' durumları olduğu için. Bir türlü
halledemiyorum çantamın sapı ile kayışını. Olmuyor, hem de hiç olmuyor. Bazen
bir davete gidiyorum, elimde çantam. Farkında değilim kayışı çıkmış. Yanımda ki
arkadaşlarım kaş göz ediyor. Tuvalete kaçıyorum bahane ile orada düzeltiyorum.
Bir de bağırıyorum çağırıyorum çantamın, sapına da, kayışına da. Hanım da bana
kahkahalar ile gülüyor, hatta gülmekle de kalmıyor, yerlere yatıyor, gülerken
gözlerinden de yaş geliyor. İlahi Kocam diyor ''Armudun sapı üzümün çöpü.''
derlerdi şimdilerde ise ''Çantanın sapı üzümün çöpü diyecekler, senin bu hallerinden
sonra.'' böyle cümleler kurup bana laf sokuyor durmadan...
Sap sap diye, kayış diye diye diye nerelere geldik. Yok, yok yarından tezi yok
ben su sap ve kayış işini halledeceğim. Artık canıma tak etti, hatta tek tak da
yetmez, tak tak etti diyelim. Yoksa bir daha ki babalar gününü beklesem de bir
çanta daha mı aldırsam çocuklara? Of ki of! O zamana da daha çok var. Hem de
''Ben babalar günü çanta istiyorum sizden.'' diye de söylenmez ki... Onlar
gönüllerinde ne geçerse onu alsınlar. Şöyle coşkuyla sallayamıyorum el çantamı
yolda tek başına yürürken. Tam sallarken kayışı bir çıkacak hop birinin
kafasına ya da bir yerine gelecek, ondan sonra al başına belayı. Adama durumu
anlatmak için bin dereden su getir. Hele bir de yapılı filan bir adamsa beni
yamultup kenara koyar vallahi... Çok önemli bir konu sap ve kayış meselesi,
çok. Aman ha siz siz olun el çantalarınızın sapı, hem de kayışı aynı anda
bozuldu mu benim gibi müşkülpesentlik edip de tamir ettirmemezlik yapmayın,
sonra bir sürü işler açılır başınıza diyeyim yani...