Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Dicle kenarında ağlayan annenin feryadı tazedir
Boğulmuş çocuğunun cesedini sudan beklemektedir

Tabir ettiği rûyasına dördüncü Murad kızmaktadır
Şeyh Efendi boynunu bedeninde taşımaktan aciz beklemektedir

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Melek Ahmed Ezanını bekle Karacadağ bekle
Güvercinin kanatlarındadır hayat biline

Buz pınarlardan içtik suyunu kana kana
Kıl çadırında yağdı gökyüzü ıslandık ondan

Güz mevsiminde ayağa kalkar dertler şah gibi
Sabır ahmaklıktan olmasa devadan iyidir

Kar düşmemişti henüz toprağa derdi
Dünyasını değiştirmeden annemin annesi

Hamravattan dönerdi kadın çamaşır yıkamaktan
Çocukların saçı kille bembeyaz ve parlak

Odun külüne aşina ham esvab hem kapkacak
Hamravat suyun hastaya şifaydı derman

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

İnsan olmanın yolu edeb mektebinden geçtiği zaman
Gönül defterine not düşerdim civanken sensiz sessiz

Ehl-i yaran kötü tanıtmış elde çare yok
Sahraya düşülürdü ihvanla kervan yayan

Nice taze fidanlar kırıldı kıranlar utansın
Bağda’ya Basra’ya yolculuk çok zahm

Amid kabullenmez olur demin çoğunda
Haksızlık cehennemde kaybolmuş zulm

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Esvab teştte yıkanırdı tokaç elde misafir
Öyleydi hayat kim bilir şimdi bizim gibi

Yanık Çarşıdır Çarşiya Şevûti bağrı hûn
Öyle anılır hikâyesini bilmez çok garib

Hesab Bağdaî’dir yanlış hata düzeltilir
İpek tezgahta dokunan da Bursevî yoktu

Dut ağaçları Leylası Arap kara hübür
Esfel’de hayat yaşamdı bambaşaydı

Bağçalarda âlem sahında delilo beraber
Çalışarak söyleşerek söyleyerek

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Elinde baston taşımazdı yaşlılar bedenler dinç
Dizini tutmazdı ihtiyar hiç yürümezdi

Okul okumamışlardı, âlem gezmemişlerdi
Yine bilirlerdi şiiri, şairi, örfü adedi

Birkaç dil bilinirdi mektebe gidilmeden
Arabî vardı Farsî vardı Türkî ve diğerleri

Hüzün kokan edayla anlatırdı gördüğüm yaşlılar
Baş sallanırdı her suale konuşmadan önceden

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Süleyman Nazif Bağda’dan çapa çapa gelmiştir
İngiliz medeniyet sevdasında petrolü gizlemiştir

Her dem kandırılan biz olmuşuz üçten fazla ısırıldık
Hala sen-ben kavgası almadık başımıza aklımızı

Araplar kanmıştır, kandırılmıştır fitnelerle
Bugüne ulaşmış kahrolası yıkılmayan gelenek

Adını kendi koydukları Ortadoğu kansız kalmamıştır
Kansız kalmayan coğrafyamıza gözyaşı akıtılmıştır

Parasız kaldılar mı kandan beslenenler her daim
Savaş yokken emare bulunmazken ortaya çıkarılmıştır

Acırım Kızılderililere her çubuk tüttürülen
Yeni kıyımın zemin hazırlayıcısı olmuştur

Biz çağın beyaz Kızılderilileriyiz demin
Barış üstüne barış savaşa değiştirilmiştir

Anılara bakan bilir ne günler gördük zamanda
Kahrolası çarkta daim bu şehir öğütülmüştür

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Demlerden bir dem Küçük Mecmua ve Matbaa
Şakî İbrahim Destanı hala yazılmamıştır

Ziya’nın kafatasında intihardan eser yoktur
Küçüktür tanımamıştır İçtihatçı Cevdet’i,

Ahali sur dışında ev yapmaya yabancıdır
Begler begdir eşraf konağına insan gulâmdır

Diyarbekir toprak damlı evlerin mekânıyken
Şehir sakin beldedir eşhas on bin sınırındadır

Bağda bahçede köşkler vardır üzüm içre üzümle
Akar ruh misali havuzlardan lezzet-i râna şire

Yaşıyordu ol dem yaman çağında Ahmıké
Hacı paşaların kasrında eli vardı mı kulağına

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Akla gelen ne varsa söylenirdi geçmişten bu güne
Devran nice babayiğidin başını bilerek yemiştir

Hüseyné Keyâ Cellik’te kan revan içindeyken
Lice Begleri başka âleme beraber taşınmıştır

Bir yanda Rus mezalimi öbür yanda içerden
Pasur yer yer kıyımdan yana kaybolmuştur

Yaşlılar ah yaşlılar yaşasaydınız biraz daha
Tarih yazılırdı adınıza yine geç kalınmamıştır

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Keşke rûyaların tatlılığını bozmasaydı uyanıklık
Bitmedikçe rûyalar insan uykudan uyanmasaydı

Kurşunlu Camiî Fatih Paşa yemyeşillik içre
Gelen budamış ağaçları avlu küçülmüş içinde

Ne Pazar kalmış ne pazara gelen artmış zamanla
Evler sağlı sollu meydan desen hiç kalmamış

Halen o günlerin hatırına kurulur olmuş Pazar
Fakir aradığını genç soyacağını arar durur

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Her avlu içinde pencereler avluya bakıp tutuşur
Her avluda mutlak sular komşularla bölüşülür

Kalmamış kuyuların paklayanı unutulmuş bir bir
Odun kıranı desen ne gezer oturanı çoktan göçmüştür

Küçeler dar küçeler uzun sıcaktan bî-zâr bî-zâr
Azalmış eski şehir gecekonduyla zirvede tüccar

Şan desen şeref desen beni seni geride bırakır
Künyesinde hırsız yazılı insanlık düşmanı insan

Keşke rûyaların tatlılığını bozmasaydı uyanıklık
Bitmedikçe rûyalar insan uykudan uyanmasaydı

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Cümle kapıda iki şakşak bulunur her daim
Tiz olanı kadına tok olanı ere mâlik bilinir

Paytonlar yigirmi yıl öncesine var idi yaşardı burada
Arabalar yokken kapılmamışken lükse bizim insan

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Kalp acısından bîganeydi insanlık bilmezdi
Ölmemişse savaşta ve çocuğu vurulmasaydı

Yemen bilinen yoldu gidilip gelinmeyen
Urfa Kapı tek gözdü çıkılıp dönülmeyen

Şehir gecede sessiz ve sakin kendi halinde
Eşkıya kimliği şehirde geçmez hastalık

Emin beldeydi kapıları kapanan akşamla
Kervan gelse beklerdi sabah Namazı’na

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Dımeşk’e, Riyad’a, Tebriz’e, Bağda’ya, Sahraya
Kervanlar uzanırdı Musul’a, Kerkük’e, Baku’ya

İttihat kırıntıları kirletmemiş iken şehir hafızasını
Terrakî adına çalıp çırpanlar yokken bilinmezken

İntihara kalkışmamış Ziya zararsızın biri imiş
İşte ol zaman ne oldu kurşun beyne düşünce

Şehr denilince Diyarbekir oldukça bilinir bilinirdi
Belde emin mekândı kapısından şeytan girmezdi

Yemen’de Huş vardır bizim Muş işin hikâyesidir.
Kalanların acısı sarkmış hala acılar dinmemiştir

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Eli yok ayağı yok sağlam kalanı hasta hastadır
Şehir belalarla hem dert serâser yasta yastadır

Babam Cihan harbî der anlatırdı büyüklerden
İnsan ölçek buğdaya misl-i altın öder dururmuş

Kıtlıktan kırılan kırılana yokluk beyzadeye olmayana
Canlı canlıya düşman yavrusuna av olmuş doğuran

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Yalnzlık içre rahat olmazmış insan sohbet gerekir
Hem evde hem işte hem zikrde hem camide

Dicle’ye salınırmış karpuz içinde yağ ve şem
Hullelerde gecelenir yazlar sıcak geçtiğinden

Şehir akrebe dûçar yılana teslim olurmuş ol zaman
Düşmeyen taşları ondan mı düşürmüşler bedenden

Çayda Çıra ele ayağa düşmüş yüz yıla yakındır
Harput eline göçüp gidince meşhur olmuştur

Nerde “Yek mumık” diyen kınalı kınalı taze eller
“Hela hela hey” diyen onbeş-yirmisinde gençler

Mamuretü’l-Aziz iken belde Harput yaşatılırken
Harputî olan mutlak gelirmiş Diyarbekir’e

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Nicedir yorgunum, sıkıntılar başı dumanlı dağ misali üstümde
Hangi kapıyı çalsam yabancıyım onlar için bir bir

Demde rahat yüzü görmedim, göstermedi rahat olmayası
Beni bana bırakmadı her yarda kan gözyaşı boynu büküklük

Diyarbakır’ın dört yol olduğunu bilirim suyu hem boldur
Ricam kabul olmaz bilirim gelmeyeceğini bilirim ben

Bilmez miyim Arbedaş’ı bilmez miyim Fatih Paşa’yı
Kim bilmez sıkıntıların kaynağını kim bilmez bilirim

Karşımda günahlar kolkola girmiş büyüğün elinde mendil
Sallanır karşımda ruhumun ızdırap çemberinde sıkılmış

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Bir çınarın gölgesinde uzansam ve yatsam kalkmadan okunsa salam
Diyarbakır’da tanınmasam ne olur fakirin biri öldü desinler

Elimde vasiyetim kenarı işlenmiş destmal üzerinde kan lekesi
Bilinmeze yolculuğum ıssız bir kuytulukta hep sensiz

Sensizliğe dayanamam, dayanmadım, dayanmak acıların en acısıdır
Bilmezsin bu kaçıncı intiharı ruhumun en sonu ölümüdür bedenimin

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Günahlar galerisinde yüzü kara olan gördüm bedeni siyah kesilmiş
Başı gövdesinden kesik kollarının yerinde ayaklar gördüm

Dili iki karış çekilmiş, üzerinde domuz derisi kaskatı kurumuş
Elleri ayaklarında sırtından kan irin cerahat akan insan gördüm

Ağzı çarpılmış, dişleri dökülmüş garip suratlarda gezinir kurtçuklar
Kemikleri çatırdayan, elindekini paylaşmamış sıfatlar gördüm

Gayya kuyusuna inmek kısmette olmasın inersem şayet indirilsem
İbret olurum âleme aynı sıfatlara sahip kendimi görürüm

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Kaçıncı titreyiş kaçıncı kez tövbe kaçıncı kez pişmanlık ve isyanı ruhumun
Kim ister sefaleti kim ister rezaleti nicedir aynası ruhumda bu hengamenin

Kırılmadık yeri kalmadı benliğimin can paramparça, ruh enginizisyonlarda
Diyarbekir’de bir akşam üstü Rıza Dayı’nın kahvesindeyim yanımda dostlar

Birçok devaya başvurmuş kalplerin ihtiyacıdır, anladım sohbetin kıymetini
Çay içimi sıcakkanlılık iki candan laf biraz sevecenlik ve dahi dürüstlük

Diyarbekir’de günler düşlerle sürüklenir ben düşlerden uzağım üç dört sayfa
Ah düşlere dalmadığım için biraz keder vardır, gam kervanında yayayım

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Diyarbekir’deyim vurmuşum küçelerine şehrin ruhumu
Ben gidiyorum akıyor zaman dört yanımdan habersiz

Bir tarafta tarih bir tarafta surlarda çarpışan sesler
Bir tarafta bayındır kent camiiler kiliseler hanlar hamamlar

Ne desem kelimeler tarif etmekten acizdir ne desem
Şimdilere baktığımda utanırım o devri dillendirsem

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Her taş yontulur ustalık konuşur karışır tere
Bakarım utanırım başım önümde bakarım yere

Yükselen burçlar ihtişamın tescilidir o demden
Yıkık ve harap miras alınana bakınca hele

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Düşler bana beni anlattınız ben kime anlatayım gördüğümü
Kim inanır kim kabul eder hissettiğimi söyleyin bir

Benim günahım ne bana teslim edilen emanete yok ihanetim
Yazmasam öyle bilinir öyle kayda geçer kimliğim

Ne olursunuz şahit bulun bana ve beni bırakmayın ne olursunuz
Benden ne istersiniz isteyin beni bana bırakmayın bir kere

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Sığındım Camiî Kebir’e yalvardım ne kadar dua bilirsem
Düşlerimde ne gördüysem onu anlattım Yaradana bir bir

Diyarbekir içinde yaralı gönlüm gezinip durdum serâser
Koynumda kentin tarihi ve şahidim şehrin ileri gelenleri

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Zaman değiştirmedi kimliğimi ben Diyarbekirliyim
Hatıra toplar rûya yorumlar öyle ömrü geçiririm

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim

Ben yaşlılığa doyar mıyım bilemem bu devranda
Ne sen sor sonrasını ne ben yorulup seni bekleteyim

Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
( Hatıralar Rüyalar Ve Diyarbekir-uzun Soluklu Şiir başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 31.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu