Hatıralar Rüyalar Ve Diyarbekir-uzun Soluklu Şiir
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Dicle kenarında ağlayan annenin feryadı tazedir
Boğulmuş çocuğunun cesedini sudan beklemektedir
Tabir ettiği rûyasına dördüncü Murad kızmaktadır
Şeyh Efendi boynunu bedeninde taşımaktan aciz beklemektedir
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Melek Ahmed Ezanını bekle Karacadağ bekle
Güvercinin kanatlarındadır hayat biline
Buz pınarlardan içtik suyunu kana kana
Kıl çadırında yağdı gökyüzü ıslandık ondan
Güz mevsiminde ayağa kalkar dertler şah gibi
Sabır ahmaklıktan olmasa devadan iyidir
Kar düşmemişti henüz toprağa derdi
Dünyasını değiştirmeden annemin annesi
Hamravattan dönerdi kadın çamaşır yıkamaktan
Çocukların saçı kille bembeyaz ve parlak
Odun külüne aşina ham esvab hem kapkacak
Hamravat suyun hastaya şifaydı derman
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
İnsan olmanın yolu edeb mektebinden geçtiği zaman
Gönül defterine not düşerdim civanken sensiz sessiz
Ehl-i yaran kötü tanıtmış elde çare yok
Sahraya düşülürdü ihvanla kervan yayan
Nice taze fidanlar kırıldı kıranlar utansın
Bağda’ya Basra’ya yolculuk çok zahm
Amid kabullenmez olur demin çoğunda
Haksızlık cehennemde kaybolmuş zulm
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Esvab teştte yıkanırdı tokaç elde misafir
Öyleydi hayat kim bilir şimdi bizim gibi
Yanık Çarşıdır Çarşiya Şevûti bağrı hûn
Öyle anılır hikâyesini bilmez çok garib
Hesab Bağdaî’dir yanlış hata düzeltilir
İpek tezgahta dokunan da Bursevî yoktu
Dut ağaçları Leylası Arap kara hübür
Esfel’de hayat yaşamdı bambaşaydı
Bağçalarda âlem sahında delilo beraber
Çalışarak söyleşerek söyleyerek
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Elinde baston taşımazdı yaşlılar bedenler dinç
Dizini tutmazdı ihtiyar hiç yürümezdi
Okul okumamışlardı, âlem gezmemişlerdi
Yine bilirlerdi şiiri, şairi, örfü adedi
Birkaç dil bilinirdi mektebe gidilmeden
Arabî vardı Farsî vardı Türkî ve diğerleri
Hüzün kokan edayla anlatırdı gördüğüm yaşlılar
Baş sallanırdı her suale konuşmadan önceden
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Süleyman Nazif Bağda’dan çapa çapa gelmiştir
İngiliz medeniyet sevdasında petrolü gizlemiştir
Her dem kandırılan biz olmuşuz üçten fazla ısırıldık
Hala sen-ben kavgası almadık başımıza aklımızı
Araplar kanmıştır, kandırılmıştır fitnelerle
Bugüne ulaşmış kahrolası yıkılmayan gelenek
Adını kendi koydukları Ortadoğu kansız kalmamıştır
Kansız kalmayan coğrafyamıza gözyaşı akıtılmıştır
Parasız kaldılar mı kandan beslenenler her daim
Savaş yokken emare bulunmazken ortaya çıkarılmıştır
Acırım Kızılderililere her çubuk tüttürülen
Yeni kıyımın zemin hazırlayıcısı olmuştur
Biz çağın beyaz Kızılderilileriyiz demin
Barış üstüne barış savaşa değiştirilmiştir
Anılara bakan bilir ne günler gördük zamanda
Kahrolası çarkta daim bu şehir öğütülmüştür
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Demlerden bir dem Küçük Mecmua ve Matbaa
Şakî İbrahim Destanı hala yazılmamıştır
Ziya’nın kafatasında intihardan eser yoktur
Küçüktür tanımamıştır İçtihatçı Cevdet’i,
Ahali sur dışında ev yapmaya yabancıdır
Begler begdir eşraf konağına insan gulâmdır
Diyarbekir toprak damlı evlerin mekânıyken
Şehir sakin beldedir eşhas on bin sınırındadır
Bağda bahçede köşkler vardır üzüm içre üzümle
Akar ruh misali havuzlardan lezzet-i râna şire
Yaşıyordu ol dem yaman çağında Ahmıké
Hacı paşaların kasrında eli vardı mı kulağına
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Akla gelen ne varsa söylenirdi geçmişten bu güne
Devran nice babayiğidin başını bilerek yemiştir
Hüseyné Keyâ Cellik’te kan revan içindeyken
Lice Begleri başka âleme beraber taşınmıştır
Bir yanda Rus mezalimi öbür yanda içerden
Pasur yer yer kıyımdan yana kaybolmuştur
Yaşlılar ah yaşlılar yaşasaydınız biraz daha
Tarih yazılırdı adınıza yine geç kalınmamıştır
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Keşke rûyaların tatlılığını bozmasaydı uyanıklık
Bitmedikçe rûyalar insan uykudan uyanmasaydı
Kurşunlu Camiî Fatih Paşa yemyeşillik içre
Gelen budamış ağaçları avlu küçülmüş içinde
Ne Pazar kalmış ne pazara gelen artmış zamanla
Evler sağlı sollu meydan desen hiç kalmamış
Halen o günlerin hatırına kurulur olmuş Pazar
Fakir aradığını genç soyacağını arar durur
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Her avlu içinde pencereler avluya bakıp tutuşur
Her avluda mutlak sular komşularla bölüşülür
Kalmamış kuyuların paklayanı unutulmuş bir bir
Odun kıranı desen ne gezer oturanı çoktan göçmüştür
Küçeler dar küçeler uzun sıcaktan bî-zâr bî-zâr
Azalmış eski şehir gecekonduyla zirvede tüccar
Şan desen şeref desen beni seni geride bırakır
Künyesinde hırsız yazılı insanlık düşmanı insan
Keşke rûyaların tatlılığını bozmasaydı uyanıklık
Bitmedikçe rûyalar insan uykudan uyanmasaydı
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Cümle kapıda iki şakşak bulunur her daim
Tiz olanı kadına tok olanı ere mâlik bilinir
Paytonlar yigirmi yıl öncesine var idi yaşardı burada
Arabalar yokken kapılmamışken lükse bizim insan
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Kalp acısından bîganeydi insanlık bilmezdi
Ölmemişse savaşta ve çocuğu vurulmasaydı
Yemen bilinen yoldu gidilip gelinmeyen
Urfa Kapı tek gözdü çıkılıp dönülmeyen
Şehir gecede sessiz ve sakin kendi halinde
Eşkıya kimliği şehirde geçmez hastalık
Emin beldeydi kapıları kapanan akşamla
Kervan gelse beklerdi sabah Namazı’na
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Dımeşk’e, Riyad’a, Tebriz’e, Bağda’ya, Sahraya
Kervanlar uzanırdı Musul’a, Kerkük’e, Baku’ya
İttihat kırıntıları kirletmemiş iken şehir hafızasını
Terrakî adına çalıp çırpanlar yokken bilinmezken
İntihara kalkışmamış Ziya zararsızın biri imiş
İşte ol zaman ne oldu kurşun beyne düşünce
Şehr denilince Diyarbekir oldukça bilinir bilinirdi
Belde emin mekândı kapısından şeytan girmezdi
Yemen’de Huş vardır bizim Muş işin hikâyesidir.
Kalanların acısı sarkmış hala acılar dinmemiştir
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Eli yok ayağı yok sağlam kalanı hasta hastadır
Şehir belalarla hem dert serâser yasta yastadır
Babam Cihan harbî der anlatırdı büyüklerden
İnsan ölçek buğdaya misl-i altın öder dururmuş
Kıtlıktan kırılan kırılana yokluk beyzadeye olmayana
Canlı canlıya düşman yavrusuna av olmuş doğuran
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Yalnzlık içre rahat olmazmış insan sohbet gerekir
Hem evde hem işte hem zikrde hem camide
Dicle’ye salınırmış karpuz içinde yağ ve şem
Hullelerde gecelenir yazlar sıcak geçtiğinden
Şehir akrebe dûçar yılana teslim olurmuş ol zaman
Düşmeyen taşları ondan mı düşürmüşler bedenden
Çayda Çıra ele ayağa düşmüş yüz yıla yakındır
Harput eline göçüp gidince meşhur olmuştur
Nerde “Yek mumık” diyen kınalı kınalı taze eller
“Hela hela hey” diyen onbeş-yirmisinde gençler
Mamuretü’l-Aziz iken belde Harput yaşatılırken
Harputî olan mutlak gelirmiş Diyarbekir’e
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Nicedir yorgunum, sıkıntılar başı dumanlı dağ misali üstümde
Hangi kapıyı çalsam yabancıyım onlar için bir bir
Demde rahat yüzü görmedim, göstermedi rahat olmayası
Beni bana bırakmadı her yarda kan gözyaşı boynu büküklük
Diyarbakır’ın dört yol olduğunu bilirim suyu hem boldur
Ricam kabul olmaz bilirim gelmeyeceğini bilirim ben
Bilmez miyim Arbedaş’ı bilmez miyim Fatih Paşa’yı
Kim bilmez sıkıntıların kaynağını kim bilmez bilirim
Karşımda günahlar kolkola girmiş büyüğün elinde mendil
Sallanır karşımda ruhumun ızdırap çemberinde sıkılmış
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Bir çınarın gölgesinde uzansam ve yatsam kalkmadan okunsa salam
Diyarbakır’da tanınmasam ne olur fakirin biri öldü desinler
Elimde vasiyetim kenarı işlenmiş destmal üzerinde kan lekesi
Bilinmeze yolculuğum ıssız bir kuytulukta hep sensiz
Sensizliğe dayanamam, dayanmadım, dayanmak acıların en acısıdır
Bilmezsin bu kaçıncı intiharı ruhumun en sonu ölümüdür bedenimin
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Günahlar galerisinde yüzü kara olan gördüm bedeni siyah kesilmiş
Başı gövdesinden kesik kollarının yerinde ayaklar gördüm
Dili iki karış çekilmiş, üzerinde domuz derisi kaskatı kurumuş
Elleri ayaklarında sırtından kan irin cerahat akan insan gördüm
Ağzı çarpılmış, dişleri dökülmüş garip suratlarda gezinir kurtçuklar
Kemikleri çatırdayan, elindekini paylaşmamış sıfatlar gördüm
Gayya kuyusuna inmek kısmette olmasın inersem şayet indirilsem
İbret olurum âleme aynı sıfatlara sahip kendimi görürüm
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Kaçıncı titreyiş kaçıncı kez tövbe kaçıncı kez pişmanlık ve isyanı ruhumun
Kim ister sefaleti kim ister rezaleti nicedir aynası ruhumda bu hengamenin
Kırılmadık yeri kalmadı benliğimin can paramparça, ruh enginizisyonlarda
Diyarbekir’de bir akşam üstü Rıza Dayı’nın kahvesindeyim yanımda dostlar
Birçok devaya başvurmuş kalplerin ihtiyacıdır, anladım sohbetin kıymetini
Çay içimi sıcakkanlılık iki candan laf biraz sevecenlik ve dahi dürüstlük
Diyarbekir’de günler düşlerle sürüklenir ben düşlerden uzağım üç dört sayfa
Ah düşlere dalmadığım için biraz keder vardır, gam kervanında yayayım
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Diyarbekir’deyim vurmuşum küçelerine şehrin ruhumu
Ben gidiyorum akıyor zaman dört yanımdan habersiz
Bir tarafta tarih bir tarafta surlarda çarpışan sesler
Bir tarafta bayındır kent camiiler kiliseler hanlar hamamlar
Ne desem kelimeler tarif etmekten acizdir ne desem
Şimdilere baktığımda utanırım o devri dillendirsem
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Her taş yontulur ustalık konuşur karışır tere
Bakarım utanırım başım önümde bakarım yere
Yükselen burçlar ihtişamın tescilidir o demden
Yıkık ve harap miras alınana bakınca hele
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Düşler bana beni anlattınız ben kime anlatayım gördüğümü
Kim inanır kim kabul eder hissettiğimi söyleyin bir
Benim günahım ne bana teslim edilen emanete yok ihanetim
Yazmasam öyle bilinir öyle kayda geçer kimliğim
Ne olursunuz şahit bulun bana ve beni bırakmayın ne olursunuz
Benden ne istersiniz isteyin beni bana bırakmayın bir kere
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Sığındım Camiî Kebir’e yalvardım ne kadar dua bilirsem
Düşlerimde ne gördüysem onu anlattım Yaradana bir bir
Diyarbekir içinde yaralı gönlüm gezinip durdum serâser
Koynumda kentin tarihi ve şahidim şehrin ileri gelenleri
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Zaman değiştirmedi kimliğimi ben Diyarbekirliyim
Hatıra toplar rûya yorumlar öyle ömrü geçiririm
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
Ben yaşlılığa doyar mıyım bilemem bu devranda
Ne sen sor sonrasını ne ben yorulup seni bekleteyim
Rûyalarda kaldı hatıralar sur diplerinde Şehrimin
Kan kırmızı karpuzun çekirdek sayısınca kederim
(
Hatıralar Rüyalar Ve Diyarbekir-uzun Soluklu Şiir başlıklı yazı
MehmetALİ tarafından
31.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.