ÇAY OCAKLARIMIZ
Çay ocaklarımızın
tarihten günümüze, geleneksel kültürümüzde çok önemli bir yeri vardır. Onlar
bir iş hanının en alt zemininde kuytu bir köşede, sıra dükkanların en
küçüğünde, bir parkın köşeciğinde, tek kişilik tabanca olarak çevresine hizmet
vermeye gayret ederler. Kiraları çok ucuzdur veya iş hanının temizliği karşılığı
kira vermeden de hizmet verebilirler.
Oldukça küçük oldukları
için kapalı mekanlarında bir veya iki, bilemediniz üç masaları vardır. Eğer yerleri
müsaitse dükkan dışında da birkaç masaları olabilir. Hele dışarıda uygun bir
yerde asırlık bir çınar varsa, o çay ocağında çay içmek ve dinlenmek bir
ayrıcalıktır.
Bilardo masası koyacak
yerleri yoktur. Hiçbir çeşit oyuna da mekan yetersizdir. Gürültü olmaz, yüksek
kaliteli sohbetler olur. Çeşitleri çok azdır. Bardak sayısı, fincan sayısı,
ürün sayısı oldukça kısıtlıdır. Altı yedi kişilik bir gurup gelip de kahve
isterlerse, kahve fincanlarının yetersizliğinden dolayı birkaç tanesinin çay
bardağında gelmesini yadırgayanların işi zordur.
Büyük kahvehane veya
kıraathanelerdeki personel sayısının ve yüzlerin değişkenliği sık olabilirken,
çay ocaklarındaki yüz tek ve devamlıdır. Ocağın getirisi oldukça sınırlı olduğu
için, ikinci bir kişiye ödenecek maaş yoktur. Genellikle çay ocakları tek kişi
ile çalışır. Patron, ocakçı, garson, alışverişçi hep aynı kişidir.
Patron uzakça bir yere
servis götürdüğünde ocak boş kalır. Gideceği yerin uzaklığına göre ocaktaki
işleri ayarlamak zorundadır. Kaynayan suyun tamamlanması, bulaşıkların
yıkanması, demliklerin canlı tutulması vb. işler yerinde ve zamanında
yönetilebilmelidir.
Müşteriler genellikle
tanıdıktır. Rastgele ocağın masasına oturanların çoğu ya yorulan yolcular, ya
da simit veya boğaçasını alıp çay ile yiyecek olanlardır. Yakın çevredeki
esnaflar, en yüksek getiriyi bırakan müşteri kitlesidir. Çünkü, esnaflarımızın
müşteri veya misafirlerine çay ikram etme gelenekleri olmazsa
olmazlarımızdandır.
Çay ocağına yeni gelen
müşterinin patronu ocakta bulamama ihtimali çok yüksektir. Patron ya servise,
ya alışverişe, ya boş toplamaya, ya da sorunlu bir müşteri ile cebelleşmeye
çıkmıştır. Gelen müşterilerin çoğu
devamlı oldukları ve patronu da çok iyi tanıdıkları için, bazıları kendi
çaylarını kendileri koyabilirler. Ben de öyle yapanlardanım. Bir ip ucu
vereyim. Böyle durumlarda demlenmiş olan çaydanlıkların en ağır olanı, en taze
çaya sahip olan demliktir. Tabi çaylar ayakta değil, oturmuşlarsa…!!!
Bazı müşteriler de,
ustanın işine ve işyerine karışılmaz prensibine sahiptir ve asla dokunmazlar. Patronun
gelmesini beklerler.
Patron kendi bölgesinin
nirengi noktalarına iletişim aygıtları koyar. Hatta bazı yüksek kalibreli
esnafların dükkanlarının içine de koyar. Dıt dıııt sesinden sonra, eveeet diye
bağırır söylenen siparişi hemen kafasına not eder. Cihaz bazen evsafını
yitirir, parazit veya cızırtılar yapar. Böyle durumlarda anlaşabilmek, kaliteli
pizza yapmaktan daha zordur.
Ocak patronu küçük
küçük fişler bastırarak devamlı ve kaliteli esnaf müşterilerine fiş dağıtır. Bazen
plastik pullar da kullanılabilir. Müşterinin tüketimi beklenenden fazla ise,
patron bunlara toptan üzerinden indirim yapar hem de müşteriyi bağlamış olur.
Bazen müşteriyi
bağlamadaki bu yöntemin ipi kopabilir. Kaliteli müşterinin kalabalık misafiri
olur, misafirler acelecidir, birkaç ikaza rağmen patron gecikir, tam müşteriler
kapıyı terk ederken gelir. Eğer müşterilerin geri girip çay içecek kadar
vakitleri yoksa eğer, esnaf müşterinin çatık kaşları bizim patronun ciğerini on
ikiden vurur.
Genellikle affederler,
patronun iyi niyetinden şüpheleri olmaz. Çünkü yalnızdırlar ve yetişmekte
zorlanırlar. Kaliteden de ödün verilmeyecek, bardaklar çok temiz yıkanacaktır. Patron
bardakları bazen öyle sert yıkar ki, bardağın isyan edip patronun parmaklarını
al kanlara boyadığı da vakidir.
Eğer, patronun hataları
artar, kaliteli esnafımız müşterilerine karşı ikramda zorlanmaya başlarsa,
patronumuzun işleri zorlaşabilir. Bazen, esnafımız ikazlarını artırır,
müşterilerime mahcup oluyorum der. Bıçak kemiğe dayanırsa da, uzakta bile olsa
çaycısını değiştirebilir.
Çay ocakçılığı çok zor
bir iştir ve çok önemli bir görevi ifa eder. Çoğumuz bunun farkına varamayız. İlk
kalkıp işyerini açıp çayı demleyerek hizmete başlayanlar onlardır. Kahvaltı yapacaklara
simit ve böreğin yanına mutlaka çay gerekmektedir. Kış ise soba yakılacaktır. Mesaisi
en son biten kişilerdir. Gecenin geç saatlerine kadar ayakta ve koşarak hizmet.
Gecenin 12 sinde işyerini tam kapatacakken, karısı tarafından sokağa atılanların,
meyhaneden ayrılıp çay ocağını evi zannedip içeri dalanların, yolunu kaybedenlerin,
gece taksicilerinin avutulma yerleri.
İçerideki veya
dışarıdaki masalar, ne güzelim sohbetlere, ne küfürlü sohbetlere, ne derviş vari
sohbetlere, ne anlamlı buluşmalara, ne kavgalara ve gürültülere şahit
olmuşlardır kim bilir?
Lükslük olmamasına,
tahta sandalyelerden çıkan çivilerin pantolonları yırtma, çayın üzerine dökülme
riskine rağmen, hoştur yine çay ocaklarımız. Patronun ne tatili, ne pazarı, ne
hastalığı, ne cenazesi, ne düğünü, ne bayramı, ne oturup sohbeti, ne aile
gezmesi vardır. Bazı esnafların camında gördüğümüz “cenazemiz dolayısıyla üç
gün kapalıyız” yazısına hiçbir çay ocağında şahit olmadım.
Gizli bile değil,
aşikar kahramanlarımız sizleri o kocaman yüreğinizden öpüyorum. Allah sizlerden
razı olsun. Ne mutlu sizlerin verdiği kutsal hizmetin kıymetini bilebilenlere…
Selam, sevgi ve
dualarımla… Allah’a (cc) emanet olunuz.
5 Nisan 2017. Saat:
14.30. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı