Şimdi...
Ne söyleyim
Hangi kusurumu ayan edeyim
Kulum, zafiyeti olanım diye avunmayı mı seçeyim
Ateşin narından korktuğum için mi günahlardan temizleneyim
Yoksa beni benden ziyade düşünen, seven, mühlet veren, vekil ve kefil olan için mi ihlası seçeyim
Nefsin hevasından geçmek için marifet ve hikmet sabır, metanet, azim ve iradi olmak için mi azimet göstereyim
Dost...
Gelmez olursa yanayım
Hangi kabahatime sahip çıkayım
Haklı çıkmak için birde savunma mı yapayım
Kalbi hassasiyeti nasıl bırakayım, nefsi mi muhatap alayım
Dost deyip gelip geçme, onu kazanmak için fırsatçılık etme, vefayı gözle
Hangi varlığın veya sıfatın naibi olursan ol nefsine güvenme, samimiyet ve edebi haşyeti azmeyle
Göz...
Ağlasa ne olacak
Gönül kararınca umut solacak
Kara yelde çaresiz kalan kul kime tutunacak
Akıl soracak, melal suskun kalacak, çare ne vakit yola çıkacak
Dervişin hırkasında keramet yok, hurafenin imana bir faydası yok anlaşılacak
En meşhur münafık vasiyet etmişti, kefen Resul'un hırkası olsun demişti ve dahi mezara koymuştu
Ne oldu, arştan gelen ayet nizama koydu, Resulü uyardı, o meşhur münafık cennete gitmek için umutlanmıştı
Sanki...
Odun gibi ortadan kesilmişti
Adeta koyun gibi boynundan kesmişlerdi
Her ikisi de peygamberdi, hakka davet edenlerdi
Allah'ın rızası için teslimiyeti seçen, nefsi öteleyen değerlerdi
Bu zalimliği reva görenler kimlerdi, din adına dindarlığı seçen azgınlardı
Hazreti Zekeriya ve hazreti Yahya sevdalarına meftun olan en sadık kullardı