BİLGE DEDENİN VERDİĞİ POZİTİFLİK
DERSİ
Bilge dedenin aynı
yaşta, biri beyaz diğeri siyah renkli, iki tane köpeği varmış. Köpekler bir gün
bahçede oynarlarken torunu yanına gelmiş, oyun oynayan köpekleri seyrediyormuş.
Bir ara bilge dede torununa demiş ki: “Evlat ileride bunların hangisi daha iyi
olur? Torun: “Ne bileyim dede” demiş. Bilge dede ibretlik sözünü söylemiş: “Ben
hangisine iyi bakıp beslersem, o iyi olur evlat” demiş.
Esasında bilge dede
olumlu ve olumsuz yaklaşımların ve eylemlerin geleceği hakkında çok önemli bir
öğütte bulunmuştur. Siyah köpeği negatif içerikli yaklaşım ve eylemlere, beyaz
köpeği de pozitif kapsamlı yaklaşım ve eylemlere benzetirsek, konu daha iyi
anlaşılır sanırım.
Bilinçaltımızın çalışma
sisteminde, sürekli tekrarlanarak beslenip büyütülen eylemlerin, hafızaya
kaydedilme yöntemi geçerlidir. Ne yazık ki bilinçaltımız sadece neyin
tekrarlandığına bakmakta, olumlu ile olumsuzu birbirinden ayırt edememektedir.
“Kahrolası hastalıktan
bir türlü kurtulamıyorum” diyerek, güya eşe dosta durumunu arz ettiğini
zanneden bir kimse, çok büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalmaktadır. Bilinç
altımız bu cümledeki üç adet olumsuz
kelimeye kulak vererek; “benim patron kahrolası hastalıktan bir türlü kurtulmak
istemiyor” sonucu çıkarmakta ve söz konusu olumsuzluğu beslemektedir.
Çoğumuzun öyle çok
negatif alışkanlıkları var ki, en ufak bir olumsuzluğu (hastaneye yatma, baş
ağrısı, hafif yaralanma, doktor kontrolü, sıradan bir pataloji, tartışma,
atışma vb.) etrafa çığ gibi yayarak, ilgili derdi semizleştirip, besleyip,
büyütmektedir.
Çok konuşulan, çok
düşünülen, çok tekrarlanan her türlü eylem ve düşünce bilinçaltının
dikkatindedir. Onun ilgilendiği tek nokta tekrarın sayısının büyüklüğüdür. Yeterince
tekrarlanınca otomatik pilotuna, hafızasına kaydeder. Kayıttan sonra ilgili
düşünce ve eylemin oynatılma hakkını bilinçten alır. Yeri ve zamanı gelince
bilince hiç danışmadan, ondan bağımsız olarak “pat” diye ortaya koyuverir.
Bilincin haberi bile olmaz.
Hasta, hastalık, hastane,
başarısızlık, kavga, döğüş, tartışma, inatlaşma, iddialaşma, küfür, had
bildirme, şüphecilik, su-i zan, gıybet, temelsiz korku, olumsuz düşünme,
negatif beklenti vb. gibi bütün olumsuzlukların; bırakınız konuşulmasını,
düşünülmesi bile çok tehlikeli bir eylemdir.
Negatif yaklaşımlar
düşünüldükçe, konuşuldukça, hangi yol ve yöntemle olursa olsun çevreye
yayıldıkça, beslenirler, semizleşirler ve hayatımıza girmek için can atarlar. Ondan
sonra da “Aklıma gelen başıma geldi” veya “korktuğum başıma geldi” olur. Korkmasaydın,
korkmadığın olay başına gelmeyecekti. Aklına iyi düşünce ve eylemler
getirseydin onlar başına gelecekti.
Psikolojide çok önemli
bir yer tutan “kendini doğrulayan kehanet” teorisi tamamen tezimizi doğrular
niteliktedir.
Bizim dışımızda ve
dahilimiz olmadan bile, başımıza olumsuz birtakım olayların gelebileceğini
hepimiz çok iyi biliyoruz. Böyle durumlarda bile “aksi şeytan”ı suçlamak, “ama –
fakat – keşke”lerden züğürt tesellisi beklemek yerine, “İlim Mü’min’in
yitiğidir” felsefesine yürek vererek; başarmanın zevkini düşünüp, zorluklardan
ders almanın-sorun çözmenin mutluluğunu yaşamak ve bilgelik yolunun merdiven
basamaklarını tırmanmaya çalışmak, en akıllıca yoldur.
Ne yazık ki, bazı
insanların hep başı ağrır. Hep bir sağlık sıkıntısı vardır. Yoksa bile en kısa
zamanda olacağına inanır. Sorunları adeta hacı yolu bekler gibi beklerler. Sorunlar
da bu insanları üzmek istemezler ve bekledikleri olur. Eeee beslenen ve
semizleştirilen düşünce, yaklaşım ve eylemler benim kapımı çalmayacak ya…
Neden bazı insanlar hep
neşeli, mutlu, ümitli, sevecen, tebessümlü, pozitif olurlar? Onların hiç derdi
yok mudur? Elbette vardır. Ama bu insanlar sorunlara çözümsel olarak
yaklaşırlar ve çözerek bilgelik yolunda ilerleme kaydetmenin keyfini sürerler. Haa
her sorun çözülür mü? Elbette hayır. Bazı sorunların çözümsüzlüğünü öğrenmek ve
görmek de bir çözümdür. Bazılarının ise, buz dolabında gerektiği süre kadar
dondurulması da bir çözümdür.
Neden bazı insanlar hep
asık yüzlü, çatık kaşlı, öfkeli, kötü düşünceli, negatif olurlar? Bunların bütün
işleri çok mu kötüdür? Hiç mi yiyecek ekmekleri, harcayacak maaşları yoktur? Bütün
çevresindeki insanlar hep mi negatiftir? Elbette ki hayır. Fakir bir kimse
hayata pozitif bakabildiği gibi, zengin bir kimse de maalesef negatif
bakabilmektedir.
Bazı arkadaşlar ne
yazık ki, dizinin ağrısını duyurmadık yer bırakmıyorlar. Evine giren hırsızı emniyetten
önce sosyal medyada paylaşıyorlar. Kıskançlıklar, dedikodular, kin ve intikam
duyguları, hesaplaşmalar, üstünlük taslamalar, sayfa temizlik eylemleri
(temizlersen temizle… niye ilan ediyorsun, keçinin aklına karpuz kabuğu
getiriyorsun) telefon konuşmalarında ve sosyal medya hesaplarında gırıla
gidiyor.
Söz konusu eylem ve
düşünceler aynı zamanda bulaşıcıdır. “Zenciyle yatan esmer kalkar”, “arkadaşını
söyle kim olduğunu söyleyeyim”, “üzüm üzüme baka baka kararır” atalar sözlerimizi
hatırlatmam işe yarar mı bilmem.
Bilge dedemiz her iki
köpeğini de, iyi beslesin ve büyütsün. Onlar hayvandır. Ancak bizler gelin hep
beraber bütün güzellikleri, olumlu düşünce ve davranışları, arkadaşlık ve
dostlukları, baharı, bağı, bahçeyi ve çiçekleri besleyip, büyütelim –
semizleştirelim ki; MUTLU, HUZURLU, KEYİFLİ, SAĞLIKLI VE YÜKSEK KALİTELİ OLALIM.
Selam, sevgi ve
dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.
21 Nisan 2017 Saat:
14.00. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı