El’in köleci ittifak birliği içindeki iman edenleri arasında ayrım yapması; ittifaklı ilahi denkliğin eşitliğini bozmaktan ileri geliyordu. Denklik içinde dengelerin eşitliği olan ilahi yasa; ittifak ortaklığı içindekilere danışılmakla bozulamazdı. El kimi kişileri zengin yapmak istiyordu.


Üreten mesleği içindeki farklı kültürüyle grupların bir araya gelmesiyle bir akort bozukluğu oluşmuştu. Durum akordu gerektiriyordu. İttifak, tarafları ve üreten meslekleri; her bir grubun kendisine grubun dengi ve eşiti olan muhataplar saymakla, akortsuzluk olan durum akort ve senkronluma olmuştu.


Bir grup diğer grubun isteğini karşılıklı muhatap alıyordu. O isteğin her durumla, her koşulda sınırsız olmasına da firen oluyordu.  Muhataplıkla ortak oluş, hem akort gerektiren bir durumdu hem de akortsuzluk oluşla fren akortları ortaya koyan durumdu. El akortlu firen oluşu, akortsuzluk yapmıştı.


El’in zenginlerine karşı, zengin olamayıp köle olan gruplar da bu tür zengin kılmaya karşı oluyorlardı. El’in kimi kişileri zengin yapma iradesi karşısında, kendi takdirine karşı gelinsin istenmiyordu. Ortakları olan El, kimini zengin; kimini de köle yapamıyordu. İşte El’in ortak tanımaması konusunda zurnanın zırt dediği yer burasıydı.


El’in ortak tanımama takdiri kimi kişileri varsıl, kimi kişileri de köle etmenin telaşıydı. Keyfi takdirlere karşı akordun bozuk olması gereken yer tam da bu yerdi. El, bu konuda kararlarına karşı olunmasını olan akort bozukluğunu istemiyordu. Yani El kendi kendisinin ortak tanımazlığını, istiyordu.


İttifaklarda karşı koymanın da takdiri vardı. İttifaklar dengeler içinde denkliklerini ön gören, ön ittifaklı ortak olmada eşitlikti. Ancak El gibi kararları üzerinde tartışma yapmak istemeyenlerin ortak tanımaz eşitsizliği, kendisine denkler ve muhataplar tanımayan bir mana gücünün zengin köle yaratma takdiri içinde olmasından ileri geliyordu.


Üreten ilişkilerin birçok muhatabı ve birçok ortak kararlar alan grupları eş deyişle ilahları vardı.  Oysa kolektif ortaklığın hüküm sürdüğü alan içinde, kişisel ve özel mal mülk sahibi olmanın hiçbir muhatabı yoktu.


Bu özel mülkiyetçi anlayışlara karşı ittifakın muhatap tanımazlığı nedeniyle El, “mülkün sahibi olan benim” diyordu. Böylece de El, ittifakı (ilahı) ortak tanımıyordu. Ve böylece El ittifakı ortam içinde özel mülk sahibi olmakla benzersiz, muhatapsız oluyordu. Ama mal, mülk sahibi olan bay erki sayısı kadarda çok El oluyordu. Bay erki sınırları içinde El kendisine (mülküne) ortak tanımıyor; kararları da tartışılmıyordu.


Kendi bay erki sınırları içindeki El her ne kadar kendisine ibadet (biat) edenle, kendisine ibadet (biat) etmeyenin eşit olmadığını söylüyordu. Yani ilk mal dağıtım takdirini bu biati oluş ve biati olmayışların durumuna göre yapmış gibi olduğunu söylüyorsa da bu da bir başka illüzyondur.


El ilk eşitsiz mal, mülk dağıtımını takdir ederken ittifakın içindeydi yani ortak yaşamın içinde kişisel mal, mülk sahibi olup olmamakla ne ibadet eden vardı. Ne de ibadet edilen vardı. Kendisine özel mülkünü verene ibadet eden kişiler de yoktu.


Yani ilk takdir edişin içinde, kişisel tamahın dışında; sudan gerekçelerle ibadet edenlerin, ibadet etmeyenlere göre üstün olmalarına dayanılarak takdir yapılmamıştı. Ön ittifaklar takdiri yaparken grupların “üreten emekleri NEDENLE”, grupları muhatap kılmayı referans almıştı.


Referans bu kadar açık. Bu kadar net ve bu kadar somuttur. Objektiftir. Yani yansızdır. Oysa El eşitliğin değil eşitsizliğin ürünüdür. Somutluğun değil soyutluğun ürünüdür. Objektif değil, sübjektiftir. Yansız değil yanlıdır. Nedenle değil nedensiz olmakla bahane nedenledir. Olmayana erg metoduyla kişilerin ibadet edip etmediği gayretlerine bakarak, El; eşitsiz mal, mülk verdiğinin mana gölgesine siperlendi.


Ritüeller içlerine ibadet ve tapım da alırlar. Ama ritüel içinde, ibadet olanla; groteski olanı ayırmak gerekir. Ritüel groteski (dünyaya ait olanı dünyaya ait olmayan biçimine getiren) dönemden bu tarafa uzanan bir öznel diyalektiktir. Hemcinsimiz totem dönem öncesi beri groteski anlayışın (komikle tirajı komik ligin) ritüeli içinde oldu. Groteski olanları saygılıma da bulundu. Hemcinslerimizin bu ritüelleri içinde “kendisine rızk verilme, anlayış” yoktu. Kişinin saygılıma yapması içinde rızk vereni saygılıma ritüeli de yoktur. Bu ayrımı yapmadığımız zaman, at izi it izine karışır.


Ve böylece groteski ve kendisine etki sel izlenimleri nedenle büyüleyici gelen dış dünyalı ortam içinde kişinin, kişiye rızk verenine ibadet etmesi anlayışı da yoktu. Rızka şükür ve rızk verene ibadet etme riti (tapımı) yoktu. Köleci dönemle ortaya konan ibadeti biçimlenişler de ittifaka göre şartlaşmasılardı.


Organizmadaki sahiplik duygusu bencillikten ileri geliyordu. İnsan da bu sahiplik üzerindeki ekseni çevrimle çevresindeki dünyayı yaşantılar. Dünyayı ben merkezli, groteski (karşıt algıları şaşırtıcı biçim de birleştirir. Temelde ciddi ama görünüşte gülünç ve abartı olan bir görünüp, bir kaybolan firariler) kılıyordular. Bu nedenle bu tür yansıtmalar içindeki kişi bencilliğine göre olan sahiplik meşruiyetti.


Kişi dışında, kişinin özüne doğru enerji sağlaması olan karşılanmalara sahiplik yönelmesi vardı. Bu meşruiyet olandı. Kişiye meşruiyet olanın dışta sağlama yapma işi çok zorluklarla karşılanır. Bu tür karşılamalarını yapmak için insan canını dişine takar. Canını dişine taktığı çabalarını kişiler dışta bir araya gelmenin dayanışmasıyla kişi-kişi bağıntılı sosyal olan, sosyal ilişkilerini ortaya korlar.


Sonra da sosyal ilişkiler grup ve sürü sahipliği şeklinde ikinci bir meşruiyet oldu. Bencil meşruiyetin üzerine sosyal meşruiyet inşa olmuştu. Grup ya da sosyal sahipliği olan sosyal ilişkilerin de özgün bir “grup ya da sosyal aitliği” oluyordular. Bunları karıştırmamak gerekir. Sahiplik temelde bencillikti. Aitlik sosyal ilişki üzerinde sosyal duygu olmakla duygudaşlıktı. Aitlik özel bir duygunun oluşmasıydı.


İçgüdülerin karşılanması olmakla bencillik olan bu meşruiyet; sürü ve grup yapıları içinde dışta salt kaba güce dayalı bir sosyal sahipliğin meşruiyetiydi. Bir bölge içinde olmanızla, bir bölge savunması şeklinde ortaya konan bölgeyi sahiplenme de bu nedenle, salt kaba güce dayalı, bencil sahiplikti.


( Eşitsiz Elin Adil Olması 2 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 8.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.