Bu olgu içinde henüz köleci sisteme geçmemiş olanlar da
vardı. Köleci sisteme geçme arifesi içinde olanlar da vardı. Ön ittifaklı
sistemi El ittifaklı köleci sisteme geçenler de vardı. Köleci sisteme geçen süreç,
kendi olguları içinde; kendi öncesi sürece ilahi dönem denmesine, tanıklık
ediyordu. Kolektif dönemde çıkan köleci sistem Lu’ları, kolektif geçmişlerine müminleri
ağzında “tuu” diyorlardı.
La, El la ya da tersten okunuşla La El olmakla; ilahi döneme
işaret ediyordu. La hem bir dönem adıydı. Hem de El’in la olmadığını olumsuzlaşan;
la dönemini reddedişe hayır diyendi. El olmayan demektir. El olmayan kim? La. Yani
ilahi dönemdi. Kolektif ligi olmayan demektir. Kolektif olan birliğin tevhidine
karşı kolektif ligi yadsıyanların sentez ya da birlik olma tevhidiydi.
Tarihin seyrede gelen bilinci ( karşılıklı etkileşme içinde
değişip dönüşerek gelmekle tarihin diyalektik bilinci) buydu. Tarihin özne nesnel diyalektik dili bu. Bunu
sübjektif değerleriyle sosyal anlayışın mantık dili içinde mana edip okumalar
yapmak ta başka şeydi. Sosyal anlayışlı öznel dili, tarihin özne nesnel
diyalektik diline çevirme işi olan çözücülüğü (dekoderi) yapmak ta bambaşka
emek ve hünerdi.
“l” sesi kimi gruplarda al, el, ıl, il oluşla okundu. İlah,
El, il ve la hecesiyle birlikte Sümeri olan dille El la İl la gibi söylenmesi
yanında çeşitli İbrani ve Sami dilleri içindeki diyalektikle El la; Al la; İl
la söylenişi LH sessizlerinin sesliler ile hecelendiğinde il-la-h ve ilah türü birçok
kullanımla söyleyişler olmuştu.
Çok sonranın söylemi içinde sürecin El la’sı ve El lah’ı
olan El; El la söyleyişi sonunda la olmayan El la h olmuştu. Ya da İl denen El;
İl la ve İllah söylemiyle İlah olmuştu. Söyleyiş ideogramı içinde İl la ve İl
lah olmakla İlah olan El köleci mana anlayışlı geçmiş dönemi anlama ve
anlatmamıza da her iki anlamıyla, kaynak mana dili olmuştu.
Zaten ilahi dönem dediğimiz sürecin çoklu ya da çoğul
ilişkili sahiplik olan anlam yansımaları köleci dönemle tekil anlam yansıma
sahipliği içinde El olmuştu. Lu’lardan ayrılan El; bir konum durum oldu. El la da “la” ses hecesiyle El olmayan anlamı
dönüşmesi içinde geriye doğru götürülen Ella ve Ellaha (ilaha) dönüşmüştü. Yeni
zamanda bu sözlerin yeni anlam değişmeleri olan seslerin sözcüğünü ortaya
koyacaktı.
Aslında El, "size de çıkabilir" söylemli piyango mantığının
ilk köleci imanla akidin inanıcısıdır. El, "benden ve rahmetimden ümit
kesmeyin. Rahmetim sizi de kuşatır, size de katımızdaki rızktan bir pay
düşebilir" diyordu. Kat ilahların oturdukları kült merkezli en üst tapınak
katı olan arş ya da kürsü makamlardı.
"Kiminizi kiminize üstün kılmakla nasiplerden
kıstık" demekle El, LU'ları hem ümitsiz bırakıyor; hem de rızktan
ümidinizi kesmeyin" derken LU'lara ümit veriyordu. "Bu dünyada
nasibini (hakkını) alamayanlar öbür dünyada; kısa çöpün uzun çöpte hakkını
alması gibi nasibini alacaklar" diyordu. El bu tür söylemlerini, diğer
söylemleri gibi iman akitli öznel çevrimlerin merkezine oturtmuştu.
Nasiplerini kült merkezli donanımlara el koymakla sağlayan zenginlik;
"Siz nasibinizi bilemezsiniz ki. Yeryüzüne dağılın nasibinizi arayın!
Yanımızdaki nasipten, herkese bir pay vardır" söylemleri içinde devamlı
piyango mantığını sürdürme bağlamıyla öznel çevrim ekseninde kendi El
inanırlarını oluşuyordular. Vaat bir beklenti ve piyango mantığıydı. Ha keza
öğüt te öyleydi.
Şöyle ki; sanki nasip diye, pay pay verilenler; çalışan ve
sömürülenlerin alın teri, göz nuru olan emekleri değilmiş gibi; istihza
edercesine "haset etme ne olur; çalış senin de olur" diyordu!
Ama istisnaları dışında emeğine sahip çıkamamakla LU'ların
zengin olma eğilimi; çalışan herkesin hakkı olmuyordu işte. Zenginlik herkesin
olduktan sonra, herkeste olanla, sizde olan "GAL LU GAL'LIKLAR" fark
edilmiyordu bile.
Eski ön ittifaklı hemcinslerimiz LU olmuştu. Grup
temsilcileri yönetmenler de GAL olmakla bir çeşit yöneten kraldı. Herkesin Lu
olduğu genellik içinde; yöneten LU, gal ile LUGAL olmuştu. GAL büyük demekti.
GAL büyük (ekber) olmakla Lugal bu anlamla yöneten "büyük insandı".
El köleci sistemle birlikte bu nedenle GAL LU GAL olup;
sadece büyük insan değildi "mal mülk sahibi olan" LUGAL anlamını
içermeye başlamıştı. MÖ. 2500'lere doğru Lipit-İştar yasalarında anılan
Lugaller toprak ve mal mülk sahibi GAL LU GAL olmuşlardı. Sözcük aynı sözcük te
olsa, anlatışın anlamı hayli değişmişti.
Bir toplum içinde hepsi LU olan genellikten (insan, kişi,
adam olan genellikten) GAl olarak, "büyük" denen kişi herkesten
ayrılıyordu. GAL LU GAL olmasıyla ekber diye (büyük ve ulu diye) malından
mülkünden, gücünden, ümit edilen, olmakla; GAL LU GAL'lerin mal-mülk sahibi devletlû
oluş, ayrışmaları saygılını yordu.
Galugal'lerin inanırları nasıl oluşmasın ki; Abraham'ı, Nemrut’u,
Hamurabileri, Gılgamışları. Enmarkarleri, çoban Etenaları çevreleri içinde bu
mantığın lütfuna uğradıkları dirilikler olmakla boy vermiş duruyorlardı.
Sümer toplum ittifakı farklı totem (tarımcı-çoban) meslekli,
totem meslekli araç gereçlerine kendi içlerinde verdikleri adlanmalardan ötürü
birbirine, farklı dili olan ittifaklar gibi yansıyordu. Bu nedenle sahip,
güden, çoban, asker, köle, yöneten türü birçok sözcük içermeli anlam
değişmeleri ortaya çıkıyordu.
İşte bu nedenle değişen ayrışan anlam ve anlatım ayrışmaları
nedeniyle yukarıda Hamurabi ağzında andığımız "adı ne olursa olsun"
denen söyleyiş patlaması ortaya çıkıyordu.
a-wi-lum su-u /lu sarrum. Babilcesi böyle okunanın Sümerce
söylemi Lu-gal demekti.
lu belum (En) /lu issuakum. Babilcesi böyle okunanın Sümerce
söylemi EN-SI; PA-TE Sİ demekti.
u lu a-wi-lu-tum /sa su-ma-am na-bi-a-at. "O adamın
adı, ister kral, ister (büyük) bey, ister (ulu nefes) Ensi veya adı ne olursa
olsun", demek oluyordu.
Şunu unutmayın tüm tabletlerde GAL LU GAL-HA-MU-RA-BA
imzasını atan yöneticiler vardı. Gal Lu Gal krallar kralı anlamınaydı.
Ha-mu-ra-ba da El (tanrı) sözcüsü apilu veya hahamı olan halefti. Asur Sargon'u
kişi isimi olmaktan çok sar-u-kanu olup meşru olan; yasal olan demekti. Kral
nasıl bir isim değil, bir sıfatsa; oluşma dönemi ve oluşma dönemi sonrası
içinde de bir süre lugal, Hamuraba ve Abraham, Sargon, Nemrut, Fravun, Şah vs.
de bir isim olmayıp bir konum sıfattı.
Süreç böylesi aynı sözcüğün zamana bağlı birçok anlam
değişmeleri olmakla genel anlamlardan ayrılıyordu. Bu tarz yönetici
tanımlarından İbrahimler, İsalar, Musalar, İshak, Yakup, Yusuflar, Davutlar,
Süleymanlar türetilmişti.
Bu nedenle Abraham'a mal mülk köle verip bu tarz El olucu
yasal mal mülk sahipliğiyle Awram halkların babası kılınıyordu. Dünyevi ve
uhrevi yönetici oluyorlardı. Bu geçişkenlikle Ab ra Ham, Ha mu-ra-ba'nın
tersten okunmasıyla uhrevi ve dünyevi yönetirlikle İsrail metinlerine geçen bir
kayıttı.
Aw-ram'ın Ab-ra-ham olmakla Lu lara göre bir derece (sınıf)
yükselmesi yapmasıyla zaten Awram'ın kişi olmadığı; konum tanımı olduğu
kendiliğinden ortaya çıkar. Şimdi adı Awram olanlarında zaten böyle bir
sahiplik görevi de yoktur. Aynı olgular farklı ses heceleriyle ya da aynı
heceler tersten söylenişle olan sözcüklerine karşılık uygarlıklar dilinde aynı
anlam ile sahiplik, konum, yer, ülke, yön vs. tanımı oluyorlardı.
RK sessizlerinden türetilen uRuk, aRaK, LaRaK gibi okunuşlar
hem yer adı. Hem Sümer şehri. Hem gallugal yönetici, hem yön adı, hem uruk
ülkesi, hem uRuK meşruiyetle sahiplik sözcülüğüydü vs. Çözülen toplum
ilişkileri içindeki cereyan edişlerin tablet ya da vakayı nüvis yazıcları
padişahı, Hamuraba'yı, Abraham'ı, Sargon'u, Enmaker'i, Gılgamış'ı, Dumuzi’yi,
İştar'ı, İnannay'ı bir şahıs adı olaraktan yazdığı da bir gerçektir.