ELİF’İN UYANIŞI

Cehaletin Kara kör karanlığında

Çile düşese de

Söz düşmezdi eliflere.

Anlına kara çalınmasın

“Kara barutun kara dumanı

Gitsin bulsun yunanı “diye

Tepesinde yaz güneşi

Eteğinde pıtrak dikeni.

Azıksız,katıksız,çarıksız.

çapa vurulan en ırak yerden

ufka kadar olan dünyasının ötesinde

kör karanlıkta tanıksız…..

Mühimmat namusu mahremi

İstemez düşmanın eline geçsin

Düşman kum gibi fişek sayılı

yeter mi ne bilsin.

Kağnının önünde yaya.

Yeter ki az daha çeksin.

Gavur çetesi tetikte

nerde pusuya yatmış ne bilsin.

Basma çaput olmuş

Tekere,toynağa  sarılsın.

Gözü çıkışta inişte

Parmak dişte

Taş batarsa bağırmasın.

Koca Öküzüyle dere tepeyi düz eyledikçe,

Zoru aştıkça ,emek yürek harcadıkça,

Cehaletin Kara kör karanlığında,

Söz düşmese de elife

Bir hak bulur kendinde

Düş ve düşünceye dair.

Oda kul değimli Allaha

Ay ışığıyla aydınlanır

başlar kemale ermeye

Yolda yalnız, ürkek sessiz.

Konuşur elif bir başına

İçinden derinden sessiz

He ya oda kul değil mi Mevla ya

Ona da hesap günü var vallaha

Hesabı hak olurda

Söz niye hak değildir.

Ay şahit dili yok,

Düşman tetikte

Sesli konuşa canı yok.

Kendi kendine konuşmayı hak bildikçe,

Düşü de düşünceyi de sahiplendikçe,

İğne oyası onun işi değimli

Düş,ve düşünce alır elif’i

İnceden,inceden….

Kadına kadınlık onuruna dair.

İnsana insanlık onuruna dair.

bu dünyanın oluruna olmazına dair.

 düşe düşünceye dair.

hak yoluna hakka dair.

Alamıyordu kendini

Yaşanmadık bilinmedik

Sözlenmedik duyulmadık şeyleri

Düşlemekten,düşünmekten

 Evvel  bilmemişti yaşamamıştı.

Ama bir kez düşlemiş düşünmüştü.

Söz hakkı olduğunu anlamıştı.

yalvardı Mevla ya

yol boyunca

 inişte bir solukta yokuşta hece hece

Dere tepe düz güdüz gece

namusu için çıkmıştı yola

unutmamıştı.

Ama bu düşlerde gerçek olsundu.

İğne oyası onun işi değimli

Düş,ve düşünce alır elif’i

İnceden,inceden……

Ay ışığıyla aydınlanır,

başlar kemale ermeye

Yolda yalnız, ürkek sessiz….

Alnından  yolup uğruna çil çil verdiği

sarı reşattan,beşi birlikten

daha değerliydi çakar almazın paslı demiri.

kara günlerimizin kara kör karanlığında

urba çaput olmuş kağnının tekerinde,

kursak boşken  yağ tekerin dingilinde.

Düşmana sıkılırken duymayacak olsa da

çıplak aç bebeden gür sesini,

Allah’ın rahmetinden kıskanacak

kadar değerliydi kara barut fişeği.

Önce nasıl dayandığına şaşarak

Sonra cepheden cepheye,

Soyumuzu da ve soyluluğumuzda

Cihana ispatlayan

Hamurun teknesi olduğunu hatırlayarak.

Düşündü kendi kendine

yalnız

kadın başına,kız başına,

düşledi.

Ay ışığında tek basına

Sözün büyüğünü hak bildi kendine

artık çıkılmalıydı  ümmeti karanlıktan

kaç nesil aslana aslan doğurmuştu.

onlar ümmet için göğsünü siper ederken,

ümmet onları sırtından vurmuştu.

artık

Vatan için doğurmalı,

Millet için yoğurmalı

ve

zoru yendikçe,dere,tepe aştıkça

anladı ki Elif.

soyluluk gelmezdi

ne tahttan ne saltanattan

kaç devşirme karının üstünden

kaç devşirme sıpası geçmişti

 Hicaz da Yemen de

Galiçya da Çanakkale de kalan soyluydu.

Şu kara gecede

Dere tepe düz çeken   soyluydu.

soyluluk gelmezdi

ne tahttan ne saltanattan

kağnıyı çeken koca öküz bile daha soyluydu…….

varsa söylenecek bir söz

soya soyluluğa dair.

soyunda soyluluğunda

hem hamuru hem teknesiydi ELİF.

………………………………………KURTULUŞ SAVAŞI DESTANINDAN BİR BÖLÜM

DR.ÖZGÜR EKER.

( Elif’in Uyanışı başlıklı yazı DR.ÖZGÜREKER tarafından 8.06.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.