Artık ön ittifaka karşı ve ön ittifaklı çekim merkezi eksenli ana sürecin zıttı olmakla yeni oluşan köleci kurallar, köleci eğitim ve köleci gelenekler geçerliydi. Kutsal oluşla öğrenilir; saygınlık içinde bellenen bu tür kural, gelenek bütünü olan ahkâmlardı. Sorgusuz sualsiz itaat edilen biat koşullarıydı. Malı mülkü olup ta, kendisine malca mülkçe dengi benzeri olmayanın hükmüydü bu.

Eş deyişle ortağı olmayan mülki iradenin buyruklarıydı bu biat imanlı (akitli), eylemli işler. Köleci olan bu ilk kurallardan birisi o ortam içinde mal mülk sahibini tanımaktı. İrade oluşla tanımaktı. Emsalsiz oluşla tanımaktı. Ortağı olmamakla tanımaktı.

Biliyorsunuz ortak tanımazlık hassasiyeti, köleci yapının ortaklaşan bir sistem içinde köleci kişisel mal mülk sahipliğine gelinmiş olmaya yergi ve refleksti. Hala kişilerde eskinin ortak üretimli ortak tüketim yapar olmalarına olan eğilimlere tepki oluşla vurgulanıp, sürecin geçmişe tepkisel bir geri bağlanım yamasıydı. İlk ortam mal mülk sahibi efendi dediğimiz sahip kişiden ve maldan mülkten yoksun olup efendi (sahip) kişinin sultasına boyun eğen veya eğdirilen (köle olan) kişilerden oluşuyordu.

Bu durumun meşruiyeti (kabul edilirliği) şöyle açıklanıyordu. Mülkü efendiye, El vermiştir. Bu mülkü verene ve mülk sahibine itaat etmekle umulur (vaat olunur), inanılır ki bu umudun karşılığında "El; kendisine inanıp saygı gösterip te iman edenlere de el uzatacaktı.


Vaat kaybetme karşılığında söyleniyordu. Değilse durup dururken kimse kimseye vaat etmiyordu. Her vaat mutlaka bir kayıplara neden oluyordu. Kayıp olunanların karşılığı vaatlerdi. İnsan günümüze kadar bu vaatlerle canı, malı dahil; hemen hemen her şeyini kaybedecekti. Bu bağlamda zamanı gelip rızaya mazhar olan böyle kişilerin vaat olunan zamanı geldiğinde onlara da mal mülk verilirdi! Yeter ki El sizden razı olsundu. Kendisinin razı lığı karşılığında El, size de mal mülk verirdi.

Yalın bay erkli (mutlak monarşini) dönemin içindeydiniz. O ortam içinde "ondandan" başka mal mülk sahibi kimsenin olmadığını söyleyip; kararlarına karşı çıkmayacaktınız. Kararları sorgulamayacaksınız. Köleci ahit ile El mana anlayışlı biçimlenmeyi tanıyacaksınız. Ve El’in (efendinin-sahibin) buyruklarına sorgusuz sualsiz (kadavra) olacaktınız. El’in buyruklarına kuşku duymadan katılacaktınız. Bu ahit söz, katıksız bir köleci organizasyondu. Fikri esaretle buyrukların yerine getirileceğine olan katıksız biatti.

Bu imanın sözle ikrarıydı. İmanda riya olmayacaktı. Yaşanan deneyimlere göre imanı olan kural ve ahlak oluşturuluyordu. Zorbalık karşısında ağzını açamayıp efendisine (El’ine) “evet biz seni tanırız” deyip te gizlide efendinin hilafına tutumlar takınma karşısında olan süreçlere El, riya (münafıklık) demişti.

Yani görünüşte El'e biat ediyormuş olup ta; gizlide El'e (efendiye) ve El (efendi) hükmüne karşı davranışlar içinde olmayacaktınız. Yaşanan süreç bu deneyimi vermişti. Bunlar, böyle-böyle sözlü biat ve ibadetlere konu olan deklarasyonlardı. Bu imanı manifestoda köleler değil efendi yararlanıyordu. Efendi haricidekiler de köle oluyordular.  Bu tür iman içinde olan kölenin payına vaatler düşüyordu.

Köleci biatin (yasanın) birde sözlü biatini tamamlayan birçok biçimleri olukla, eylemli yönü vardı. Ya da şöyle belirteyim. Her sözlü ahit bir eylemli tutuma yönelmeydi. Ya da her sözlü ahit, eylemli bir sürece karşılıktı. Sözleşme ve eylem bağılla birliktelik oluşması başlangıçta tek tekti.

Kuşkusuz ki böyle olacaktı. Her yeni durum ve sürecin ne tür doğumlara açık olduğunu bilemez oluk içinde önce yaşanacak; sonra düşüncesi (ahit denen sözleşmesi) edinilecekti. Köleci ittifaklar (köleci bileşenli sözleşmelerdeki birikmeler nedeniyle bu söz ve eylemler birbirini izler bir sırayla devamlılık kazandı. Böylece ve bu devamlılık içinde biriken parçalı durumların bir kaçı bir arada bir sırayla yapılır oldu.

Bunlar birbirinin devamı olan tutumlu süreçler olduğu gibi başka başka aşamaları ifade eden ve başka aşamalar içinde karşılığı gittikçe kayıp olan tutumların sürdürülmesiydiler de. Çünkü her bay erki olan yalın mutlak monark durumlu köleci ittifaklar; doğal eğimli akışın seyrine uymakla; istese de, istemese de; tevhidi olacaktı.  

Bir birleşme öncesinin o köleci El tipinin (monark-bay erki tipinin) iman ahdi yeni sentezli ittifakın içinde enkazın kalıntısı durumuna düşüyordu. Yani önceki monark bağ, şimdi fosil ayak bağı olmakla yeni sürecin sosyal anlayışına damgasını vurmağa devam ediyordu.

Yalın bay erkinin hitabı yalın grubuna özgü kendi efendisinin hitabıydı. Oysa sentez içine giren bay erki yapı birkaç El’in, bir kaç köleci grubuna seslenir oluşundaki uzlaşmayı vermek zorundaydı. Bu da ister istemez mülk sahipliği olan; birkaç El’in irade ortaklığıydı. Bu nedenle her köleci sentez; bir önceki köleci iman ikrarlarını da içine almakla; birleşme içine alınan bay erki kadar ahidin kimi aynı kimi farklı olmakla birleşmenin yeni iman ritini ortaya koyan birleşmeleriyle, kaideleri de büyüyordu.

Her bir El iman kaidesinin, köleci ittifaklar nezdindeki tevhitleri; yeni tevhide göre filtreye tabii tutuluyordu. Yeni durum oligarşiydi. Böylece oligarşi sentezi karşısındaki bay erkine göre olur tutumlar oligarşini filtrede geçemiyordu. Her köleci ittifak yalın bir El nüveli (çekirdekli), El genetikle tekil süreçlerin isteyerek ya da istemeyerek oligarşin El gücüne boyun eğişleri oluyordu.

Filtre edilen tevhit te; isteyerek ya da istemeyerek yapılan kendi katılımları sonrasında biat edenlerin merkezi oligarşi sahipliğindeki tevhidi El'in süzgecinde geçiyordu. Tevhide aykırı bay erki durumlar oligarşi sözleşmesi içinde değil, halkın belleği içinde kalıyordu. Yeni tevhit imanı filtre üzerinde geçen müşterekler üzerinde ahitti.  Ama müşterekler zorunlu olurla melez imanlı düşüncelerle doğuyordu.

Konuya dönersek; sözlü ikrarların da; eylemli ikrarların da başında; her biri bir El'e göre olukla diğer El süreçlerinden az çok farklıydı. Bu her söz ve eylemli ahit seremonileri (ritüeli), her El'in değil de o El'in bağlısı olmayı ifade ederdi. Bu şu demekti. Bir El'e ait köleye; başka El'ler sahip çıkamazdılar.

Ve dahi bir köleye; "Sen niye bu El'e göre davranma ve saygılıma içinde değilsin" denmesinin hesabı sorulamazdı. Kaçak bir köleye başka bir El (efendi) sahip çıkamazdı. Kısacası biatiyle kendi El'ine iman ahdi vermiş bir köle; o ahit seni olduğu El'e iman edip, o El'e göre davranmakla yükümlüydü.
( Köleci Yasa 1 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 13.08.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.