‘’yolun
sonuna doğru’’
çaresizlik…
arkası sonsuz bir yolun virajlarında savrulmak,
hayata tutunmak,
yada derin bir kaosun karanlık dünyasında kaybolmak.
neden,
niçin sorularının karşılık bulamadığı duygularla boğuşmak,
yaşadıklarını sorgulama becerisinden mahrum kalmak,
akıl denen soyut kavramdaki zamansız gelgitlerin en
açık belirtileriydi.
ruhunda yaşanan,
ve saklı kalan düşünceleri bir nebze olsun kelimelerle
ifade edebilmek,
dumura uğramış duyguları tanımlamaktan uzak,
basit bir çabadan başka ne olabilirdi ki?
hiç kimse…
zaman sarkacının kırılmış uçlarına takılı kalan bir
yüreğin çırpınışları,
aşkla giriştiği savaşın sadece görünen yüzüydü.
gerçekte yaşanan ve derinden derine tüm benliğini saran
kaos,
var olma,
ya da yok olma mücadelesinde tüm güçlerin ortaya konulduğu
kafes döğüşünden başka bir şey değildi.
ölümüne çarpışmak,
tek seçenek bu muydu?
belki de çıkışı olmayan kafeste sonsuz bir esaret altında
ölümü beklemek,
ölmeden ölümün sırlarına varmak...
aşk bu kaosun baş mimarı,
figüranlarıysa;
gönül dünyalarını sevgiye açan,
umudunu yitirmiş biçare aşıklardan başka kim olabilirdi
ki?
kimbilir…
yoktu önü arkası anlamsız yolculuğun,
sarkacın gösterdiği anda bitmişti zaten zaman denilen
kavram.
tükenmişliğin verdiği ruh hallerini yaşatan kaos,
unutulmaz bir aşkın sancılarından başka bir şey değildi.
ismini dahi zikretmekten korktuğu sevgiliyi geçmiş zamana
gömmek,
hayata yeniden başlamak,
yeni bir aşka merhaba demek.
bu anlayış kaosu bitirecek bir çözüm olarak görülse de,
böylesi uçuk bir ütopya,
ruhunu esir alan kaostan kurtuluşun reçetesi olabilir
miydi?
belki de…
gecenin karanlık ve uzun zamanlarında düşlere dalıp
gitmek,
birbirinden muhteşem görsel güzelliklerle dolu sonsuzluğun
içinde zaman kavramını aşmak,
belleğinde ki acı dolu sayfaları evrenin sonsuz
karanlığına savurmak,
tüm yaşanmışlıkları mutlak sıcaklıkla dondurmak,
mâna âlemine varmak…
kurtuluş için aranan çare gerçekte bu olabilir miydi?
hiç bir şey…
zaman güne döndüğünde akıl;
içinde bulunduğu kısır düşüncelerin anlamsızlığını fark
ettiği an,
bir kez daha,
çaresizliğin girdabında debelenmeye başlar.
lâkin,
takılı kalmıştı sarkaç geçmiş zamanın aşk kıskacına.
kaostan kurtulmayı başarmak yeniden doğmaktan zor,
hayal ötesi beyhude bir çabaydı.
yapılan tüm beyin fırtınalarının sonucu elbette ki kocaman
bir sıfır,
yenilmişliğin resmiydi.
sonlu bir yolun sonuna gelmeden hayata elveda demek,
yaşarken ölmenin en anlamlı kanıtından başka ne olabilirdi
ki?
gerçek…
kaos istediği sonuca adım adım yaklaşırken,
tüm geçmiş ve geleceği kuşatan aşktan kurtuluş;
zamanın geriye döndürülmesi ile mümkün olabilirdi.
ki bu durum imkânsızlığın tam da kendisiydi.
Mehmet Macit
18.10.2017
Samsun