AŞURE AYIMIZ
‘Nar Tadında Bereket Öyküleri (Timaş
Yayınları)’ kitabından herkese hitap eden geleneksel bir yazı seçtim. Kitabın
içinde narlı pasta, nar ile olan tatlı ve narlı aşure tarifleri de var. Kokulu bir
kitap ve kapak kısmı da nar resimleriyle şatafatlıydı. Kitaptaki tariflerden bir
önceki sayfa yazısında: “Hayatın her ânına bereket serpiştirmek için bir aşure yeter.”
yazmış. O seçtiğim yazıyı aktarıyorum:
AŞURENİN AKIBETİ
“Hepimizin
bildiği bir tür tatlı besindir aşure, peki nasıl ortaya çıkmıştır?
Hz. Nuh’a oğulları Sam, Ham ve Yasef iman etmelerine
karşın, Kenan ve kavminden pek çok kimse inanıp iman etmez. 1000 seneden fazla
Allah’ın emirlerini kavmine tebliğ etmesine karşın ne yazık ki çok zulme uğrar
ve onların alaylarına maruz kalır. Sonunda kavmini Allah’a şikâyet eder. Allah,
Hz. Nuh’a çok büyük bir gemi yapmasını emreder. Dahası ona yardım etmesi için
Cebrail’i (a.s.) kendisine yardımcı olarak gönderir.
Hz. Nuh
emre itaat ederek büyük bir gemi yapar ve kendine iman eden ne kadar mümin
varsa onları gemiye bindirir. Her cinsten birer çift hayvanı da yanlarına alır.
Allah sonunda büyük tufanı kopartır. Gökten yağan yağmur ve yerden fışkıran
sular bütün yeryüzünü kaplar.
Sadece
gemiye binen müminler kurtulur. Gemi aylarca suda kalır. Bu zaman zarfında
yanlarına aldıkları yiyecekler tükenmeye başlar. Geriye kalan yiyecekleri bir
kazanda toplayarak bir çorba pişirmeye başlarlar. O zamanda yapılmış söz konusu
bu çorbaya bugün “Aşure” diyoruz. Aşurenin hikâyesi de bir rivayete göre bu
kıssaya dayanmaktadır. Yüzyıllardan bu yana değişmeyen bir gelenek haline
gelmiştir aşure.
İşte böyle
bir tatlıdır aşure. Hemen her yöremizde değişik biçimlerde yapılan ama nerede
yapılırsa yapılsın ağızları tatlandıran ve paylaşıldıkça bereketi artan…”
Aranızda aşure sevmeyen var mı? Çocukken
sadece sıcacık son pişmiş haline bir ya da iki kaşık tadıp bırakırdım,
soğuyunca aşureye dönüp bakmazdım. Büyüdükçe aşureyi daha çok sevdim. Çorbadan
ziyade aslında hem katı yahut sulu kıvamda doyurucu bir yemek hem de leziz bir
ev yapımı tatlı çeşididir aşure. Hele bir de işin ehli ve temiz bir el değmişse,
değmesinler keyfinize. Bir gün öncesinden ılık suda bekletilip sonra haşlanan
nohut, bakla, fasulye nasıl da yumuşacık kıvama gelir. İçine keşkeklik bulgur, mısır,
tarçın, kuş üzümü, kuru kayısı, dut kurusu, nar taneleri, ceviz, badem,
ufalanmış fındıklar, iğde, kuru şeftali, elma ve armut kurusu, bol şeker
girince güzelliğine hayran kalınır. Daha birçok farklı kuru meyve ve baharatı
içine atan, evlere kâselerle aşure servisi yapan kıymetli sokak komşularımızı
eminim ki çocukluktan bu yana hatırlarız.
Aşure ayının bereketi ve o ayda tutulan
oruçlar bile insana huzur verir. Pazarda, sokakta, işyeri ve okul önünde,
komşuların ellerinde gezen ve etrafa dağıtılan yahut aşure kuyruğuna geçenleri
içeren bir tablo çizer bu özel ayımız. Muharrem ayı değişik güzellikler
barındırır, Hazreti Nuh dualarla anılır. Nar tanesinde güzelleşir ve nar
bereketiyle bereketlenir dostluklar. Soyulup ayıklanmış bir tabak nar tanesi
bile ayrı ballanır. Bir tabak yoğurt üstüne nar ve ceviz serpip yiyin. Hafiften
de azıcık üstüne bütün hâldeki Karadeniz fındıklarını serpip en üste bal yahut
kaymak dökün. Bir de böyle şımartın ve kendinizi sevin.
Sevginiz nar taneleri gibi çoğalsın.
Mutluluğunuz nar taneleri gibi sınırsız artış göstersin. Nar tadında, fındık
tazeliğinde, aşure lezizliğinde bir gününüz olsun. Nuh’un gemisinden bu yana
uzanan o bereket edebiyat geminizle yol alsın.