GÖZLERİMİZ KİME, NEREYE, NASIL BAKMALI???

 

Bugün televizyonda Hafta sonu proğramında Oylum Talu’nun konukları Albinizm hastalığına sahip bir aile idi. Anne baba ve üç kardeşin hepsi aynı hastalığa maruz idi. 2.5 yaşındaki erkek çocuk hiç konuşmadı ve annesinin kucağında sıkıldı ve  proğramda annesine kök söktürdü. Anne baba Albina hastalığını ve günlük yaşamlarında ne tür zorluklarla karşılaştıklarını anlattılar. Ancak 12 yaşındaki öğrenci olan erkek Albin’in söylediği çok manidardı. Hiç tereddüt etmeden bodoslama tek bir cümle söyledi ve beni ve benim gibi izleyenleri can evimden vurdu:


“OKULDA HERKES BENİMLE DALGA GEÇİYOR”.  Dedi. Öfff ki ne öööfff…


Ben makalemde sadece bakmaktan, engellilere (ki, albina engel bile sayılmaz, sadece pigment bozukluğu). Acıyarak, üzülerek bakarak onları üzmekten bahsedecektim ki, dalga geçmek, aşağılamak, alaya almak, değersizleştirmek, üstten bakmak, hor görmek konuları, bodoslama makaleme dalarak, sınır çeperlerini patlattı.


İstemeyerek bile olsa hepimizin gayri ihtiyari uyguladığı bir davranış biçimimiz var. Ne zaman ki, her hangi bir aza noksanı olan engelli kardeşlerimizi gördüğümüz ilk anda, yüzümüzde derhal bir acıma ve üzülme duygusu yerleşir. Çoğumuz bunun farkına bile varmayız ki, bilinçaltımızın bilinçsizce yaptığı bir eylemdir.


Bu olumsuz davranış modeli, zaten bin bir üzüntü ve gariplik hisleri içerisinde yüzen engellimizi derhal aynı moda cevap vermekle sorumlu tutmuş gibi, onlar da yüzlerini mahsunlaştırıverirler. Üzüntüye karşılık üzüntü. Sonuç: negatif bir bedenler karşılaşması. Karşılaşma dediğime de bakmayın. Çoğumuz engelli ile hiçbir sözlü ve bedensel olumlu iletişime geçmeden, onun belki de gülen yüzünü ekşiterek yolumuza devam ederiz.


Çok mu zordur? Onunla göz göze gelince derhal bir tebessüm atmosferine bürünmek? Ellerimizi havaya kaldırarak “heyt be koçum, bu gün çok daha harikasın diyerek sağ elimizi kaldırarak; (tabi sağ eli sağlam ise) “ÇAK” yapmak. Yanaklarından okşayarak sevmek. Halini hatırını sormak. Onu kahkahalarla, göbeği yırtılırcasına güldürecek süper çok kısa bir fıkra anlatmak. Bir on dakikayı ona ayırmak. Sattığı ürünler hakkında bilgi alıp, satın alarak onu sevindirmek. Sana nasıl yardımcı olabilirim diye sormak. (Korkmayalım hiçbir yardım talebinde bulunmayacaktır).


Onların istedikleri sadece adam yerine konulmak, ilgilenilmek, hayata bağlanmalarına yardımcı olmak, gülümsemek, on dakikalığına da olsa engelini unutturacak birisi ile muhabbet edip gülebilmektir.


Hiçbir azası noksan olmayıp sadece saçları, kaşları, kirpikleri bembeyaz kar  gibi olan, gözlerini sadece biraz sıkarak bakan (üstelik çok da zeki olan) albina hastası bir çocukla dalga geçmeyi, kim öğretti acaba onun sınıf arkadaşı akranlarına???


Hepimiz samimiyetle elimizi vicdanımıza koyalım. Karşısından bir engelli gelen bizler ne yapıyoruz? Bir çoğumuz hemen yüzüne bir acıma ve üzülme maskesi yükleyerek, güya engelliye yol vererek cüzzamlı bir hastadan bulaşıcı bir hastalık bulaşacakmış gibi, çevresini hızla dolaşıp onun yanından uzaklaşıyoruz.


O kadar çok meşgulüz ki, onlara ayırabilecek sıcacık gülümsemelerle yüklü bir on dakikamız dahi yok, ne yazık ki… Esasen sadece engellilere değil, 24 saat (uyurken de meleklere) kesintisiz eşe - dosta, dağa - taşa, kediye - köpeğe, ağaçlara - kuşlara, taşa - toprağa, göğe - buluta, iyiye - kötüye, güzele - çirkine, engelliye - sağlama, hastaya - ustaya… tebessüm edip pozitif davranış içerisinde bulunmamız gerekmiyor mu?


Tebessüm ne der biliyor musunuz?


Ben seni seviyorum. Seninle muhabbet etmek istiyorum. Benden sana asla zarar gelmeyecek. Senin dertlerine ortak olmak istiyorum. Senin mutluluğun ile benim mutluluğumu birleştirerek, sinerji ve enerji üretip günümüzü daha da güzelleştirmek istiyorum. Senin engelinin benim nazarımda hiçbir olumsuzluğu olmadığı gibi, ibret almama, şükretmeme, tefekkür etmeme dua etmeme sebep olduğun için, sana teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Senin benden noksan hiçbir yerin yok. Üstelik Rabbimin bir azası noksan olan bireye, umulmadık azalarına olağanüstü yetenekler yüklediğini de çok iyi biliyorum.


Asık surat ne der biliyor musunuz?


Kardeşim bana bulaşma. Selam falan da verme. Benim bir dünya derdim var (sanki onun yok). Sana ayıracak hiç mi hiç vaktim yok. Hem ben senin iyi niyetli olduğunu nereden bileyim? Yetişmem gereken oyun arkadaşlarım var beni bekliyorlar. Şimdi sana tebessüm edip ilgilenirsem, kim bilir hangi taleplerde bulunacaksın? Yavv, ne diye bunlar da ikiye bir karşıma çıkarlar da, zaten çökmüş olan moralimi bozarlar?


Kalabalıkta zaten sağlam insanlar bile yürüyemiyorlar, bir de bunlar çıkıp caddeleri yürünmez hale getiriyorlar. Evlerinizde veya bahçelerinizde otursanıza be kardeşim… Gelişmiş ülkelerde bu manzaralarla hiç karşılaşamazsın kardeşim. Yerel ve merkezi yönetimler niçin bunları hep bir yere toplamazlar da böyle sokak ve caddelerde bizlerin moralini mozmalarına seyirci kalırlar???


Daha yazacak çok var ama daha fazla moralimizi bozmayalım. 


Gördünüz mü, tebessümü unutmuş asık bir suratın ansiklopedisini???

 

Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.


20 Ocak 2018. Saat: 16.30. Antalya

 

Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

 

( Gözlerimiz Kime, Nereye, Nasıl Bakmalı??? başlıklı yazı S. COŞKUNER tarafından 20.01.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.