Yanına oturmuştum.
Bana
zamane bir derviş gibi geliyordu hali yahut bir münzevi... Dua ediyordu, benim
farkımda bile değildi. Huşu içindeydi, huzur...
Gözlerini
kapamıştı, maneviyatın ikliminde dolanıyordu ruhu. Bir kartala benzerdi eğer
teşbihte bulunsaydık ruhu için. Kanatları kocaman, gagası keskin mi keskin bir
kartala. Öyle görünüyordu ama içini tahmin etmek zor değildi. Kanadı kocamandı,
gagası sipsivriydi ama kalbi yara bere içindeydi. Bunu hissedebiliyordum.
Acayip bir çekiciliği vardı ve hüznü.
- Ah be yaralım! deyip sarılasım
vardı bu koca yüreğe. Ne kadar da benzetiyordum kendime. İç acılarımız çoktu.
Bu
dünyada çektiği her neyse onu yaralamıştı.Çünkü gönlü yaralı olanlar böyle dua
ederdi. Kalbi kırık olanlar böylesine vakur durur ve rabbine el açar: "Rabbim bu dünyada sevdiğim ama
kavuşamadığımla ahrette beraber olayım." Bunu duyduğum an çivilenip
kaldım olduğum yerde. Ayrılamadım. Kopamadım ondan.
Yeryüzündeki
hiçbir ruh bu denli kalbi dua edemezdi, emindim.
Ve
ettiği duadaki çaresizlik bir şekilde kursağıma takılmıştı.
Ne
kadar da acı içindeydi.
Ne
kadar da imkansız sevmişti.
Kendimi
düşündüm bir an.
Ne
kadar da benziyordu bana. Yoksa bu adam benim havsalamda uydurduğum bir yalan
mıydı? Var mıydı sahiden...Etimi sıktım, kemiğe vurdum ki hissedeyim uyanık
olduğumu, kendimde olduğumu bileyim.
İmkansız
seven bir tek o değildi ama bu tarzda dua eden tek o'ydu.
Biz
kavuşmayı fiziksel bir eylem olarak düşünüyoruz ama ruhsal kabul ediyordu. Böylesi
yürekler neden sevilmez? Neden hüzne terk edilir?
- Derttaşım! demek istedim
ona. O kadar yakın hissettim ki kendime. Bizler kaybedenleriz bu dünyada öyle
düşünüyordum.Rabbe zerrece isyanım yoktu bu yüzden. İtirazım asla!"Takdiri ilahi böyleymiş, bizim de
kaderimiz buymuş." diyordum ve razı oluyordum takdir edilene.
Onun
tefekkür hali devam ediyordu.Dünya yıkılsa onun umurunda değildi. Yansa her yer
kılı kıpırdamazdı. Bu nasıl bir odaklanmadır, nasıl bir ruh halidir? İmrendim
ona doğrusu. "Sevecekse bir adam
böyle sevmelidir." dedim. Aklında sevdiğinden başka hiç bir kimseye
yer yok. Öylesine doldurmuş ki aklını sevdiğiyle başkasının aklına girmesi
mümkün değil.
Bir kişi vardı yüreğinde onun. Bin kişi
olsa da başında yok hükmünde olurdu onun için. Saygı duyacaksın böylesine,
hürmet göstereceksin.
Bir
adam nasıl hüzne bulaşır, nasıl gözyaşıyla yıkanır ve nasıl hasretle sınanır? Bu
adam onun en güzel örneğiydi. Bazıları durup ona manasız manasız bakıyordu,
bazıları ise onun aklını yitirmiş olduğunu düşünüyordu, bazıları ise onu acayip
tesirli kabul ediyordu. Herkesin durduğu yer ve takıldığı nokta farklıydı. Ben
ise onu kendimden bir parça, can gibi görüyordum. Hüzne bandırılmış gibi
görüyordum ruhlarımızı. Bir insana yakın olmanız demek onunla el ele, kol kola
olmanız demek değildir; ruhen sarmaş dolaş olmanız demektir. Beni kendisine
çeken acayip bir şey vardı onda. Bu yüzden uzaklaşamıyordum ondan. Konuşmak
istiyordum ama o susuyordu. Çünkü sermest bir haldeydi. Bu dünyada değildi
sanki. Kıskanıyor muydum onu, evet... Çünkü kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış bir
adam gibi davranıyordu. Bu yüzden cesurdu, bunu duasından anlıyordum.
Sevdiğiniz insan mutluysa bu dünyada ve sizden uzaksa ne diyebilirsiniz ki?
Hiçbir şey, değil mi? İşte bu adam onu yapmıyordu. Kendi mutluluğundan ziyade
sevdiğinin mutlu olmasını istiyordu. Zaten sevdiği mutluysa kendisi de mutlu
sayılırdı.
Onu
orada bıraktım yalnızlığıyla başbaşa. Kendi yalnızlığımın hırkasına sımsıkı
sarılıp güneşin battığı yöne yürümeye başladım. "Rabbim ben de bu dünyada çok sevdim ama bir türlü kavuşamadım. Ahrette
sevip de kavuşamadığımla yan yana olayım." dedim gayriihtiyari. İçim o
kadar rahatladı ki bir anda. Dünyanın yükü kalkmış gibi oldu sırtımda. Sonra olduğum
yerde durdum, gözlerimi kapadım. Yüzüme tatlı bir gülümseme geldi ikamet etti.
Çiçek kokularını duyumsadım, kuş seslerini işittim. İçimin bahara erdiğini,
bedenimin gençleştiğini, aklımın aydınlandığını ve kalbimin çarptığını
hissettim. "Yaşamak güzel
şey!" dedim bağırarak "Yaşamak
güzel be arkadaşım!" Yaramı deşmiştim, iç sesimi bulmuştum. Beni kim
engelleyebilirdi ki artık? Kim tutabilirdi ki?
- Ey aşk! dedim kendi
kendime "Sen nelere kadirsin?"
ve "Sen ey umut! Ufacık da olsa
sızdığın vakit bir karanlığın içine ardındaki aydınlığa ne güzel de örneksin.
Bu dünyada olmadı bari ahrette olsun birlikteliğimiz!"