- Dilbirînim! diyordu.
Adeta
isyan ediyordu. Aşka karşı koymaya çalışıyordu bunu görebiliyordunuz
gözlerinde. Can çekişir bir bakışı vardı, denk gelirseniz onun bu ölümlü
bakışına ellerinizin Fatiha için açıldığını ve dudaklarınızın da Fatiha'yı
okuduğunu müşahade ederdiniz. Şaşardınız halinize.
Bir
insana bu kadar mı yakışır hüzün?
Bu
kadar mı güzel taşır hüznü bir adam?
Onu
ilk defa gören:
-
Ne güzeldir yüzün? diye sormadan edemezdi. Çünkü gözyaşlarıyla yıkanmış bir
yüzün güzelliğiyle kıyas olabilecek başka bir yüz yoktur.
Yüzün
abdestidir gözyaşı.
Dilimize
pelesenk oldu dilbîrinim.
Evde
odada, çarşıda pazarda, işte güçte...
Bir
şarkı gibi dilimdeydi.
Bir
dua..
'Ben yaralıyım!' şifa isteyen kim?
İçimizdeki
devleri yerle bir eden...
Hüznü
bir saman çöpü gibi savurup yele veren...
- Sen bana gönlü yaralı olma! demişti
sevdiği ona. Demişti demesine ama o gönlü tarumar eden de başkası değildi.
İnsan
açtığı yarayı görmez.
Kırdığı
kalbi bilmez.
Sevildiği
kalbe acımaz.
Ona
koyan da buydu kelimenin tam anlamıyla:
' En çok da sevdiği kıyar sevdiğine.'
- Dilbirînim! diyordu. Figanı göğü
yırtıyordu, göğsü parçalıyordu. Bir kafese hapsedilmiş bülbüldü onun yüreği.
Kıracaktı demirden telleri, kaburgaları. Göğüs kafesinde besliyordu en onulmaz
duyguları. Orada saklıyordu sevgiliden miras kalan hüzünlerini.
Bir
el arıyordu belki de omzuna.
Bir
duvar arıyordu sırtını güvenle dayayacağı...
Rabbim,
onu gören kendi derdine şükrederdi.
Bir
kula bunca yük?
Kalp
mi dayanır?
Damar
mı kalır; çatlar, çatlar!
Üzülmüştüm onun bu haline ama adım
gibi de biliyordum ki halinden memnundu bu adam. Hüznüne ortak aramıyordu. Siz
ona acırdınız o da size acırdı. Siz ona yanardınız o da derdi yetmezmiş gibi
size yanardı ağır ağır.
- Dilbirînim! diyordu. Bunu söylerken gözleri
ağlamaklıydı, sesi titrekti. Aklı başında değildi. Bir dağın başını saran kara
bulutlar gibiydi onun hali. Bir denizin ortasında kopan hortum gibiydi hali. 'Gönlü yaralıyım' demekti dilbîrinim.
O
gönlü yaralayan kimdi?
O
kalbi acıtan...
O
adamı yıkan...
- Dokunmayın bana! dedi.' Sormayın ne haldeyim diye? Herkes kendi
ateşini yüreğinde taşır ve o ateş vakti geldiğinde oturduğu kalbi de sarar.
Yakar küle çevirir üst tuttuğu kalbi. Bazen bir kelime sadece bir kelime
anlatır her şeyi kusursuz ve eksiksiz bir şekilde. Bazen bir gülüş sadece bir dudak büküş
meramını anlatır kalbin aşikar bir şekilde. Ve bazen de yarım dahi olsa bir
bakış cehenneme çevirmeye kafidir yüreği. Oysa saydığım ve sayamadığım onlarca
sayfaya ne demeli? Gönül sayfalarım ıpıslak... Göğüm yağmurlu, göğsüm
ağlamaklı...' Onun yanında biraz daha kalsaydım eğer ben de 'Dilbirînim!' diye sayıklamaya başlayacaktım.
Her dünyanın bir tane dilbirîni olmalı diye düşündüm. Ve elle gösterilmeli o
da, kendisini gören hemen tanımalı... Aşk böyledir işte, gönlünüzü
yakalayıverir ve zehirli bir sarmaşık gibi sarar boydan boya. Kurtulabileceğini
mi düşünürsün? Komik olursun sadece.
- Dilbirînim! gönlü yaralıyım demektir.
Daha da açacaksak olursak eğer bu kelimeyi 'Şifa dilemiyorum kendime.' demektir.