Sıcak bir yaz gecesiydi, öyle oturduk çocuklarla balkonda hem biraz hava
alırız hem de sohbet ederiz diye... O arada hanım da çayları getirdi en
demlisinden, şekerli ve şekersizinden... Ben nereden bilebilirdim ki o, biz
sohbet ederken, balkondan atlayacak da kendini intihar edecek, intihar etmekle
de kalmayacak, aşağıda da kimse bulamayacak. Hayır o kadar ani ve hızlı oldu ki
dur atlama, kıyma kendine bile diyemedik...
Her şey bir anda felakete döndü... Bilmiyorum artık daha önce sorunları var
mıydı? Yoksa mutfakta ki hemcinslerini mi kıskandı? Zaten ara ara yerlerini
değiştiriyordu bizim hanım. Kimi zaman balkonda ki mutfağa gelir, mutfakta ki
balkona giderdi... Hiçte birbirlerini kıskanmazlardı...
Ah masa örtüsü ah! Ufacık bir rüzgar çıktı diye insan hemen balkondan aşağıya
kendini koyverir mi? İlla atlayacak idin balkondan bari gündüz atlasaydın,
hemen aşağıya iner de bulurduk seni... Ama rüzgarda rüzgardı hani, hem de iyi
esti savurdu... Havasından geçilmiyordu zaten...
Ya masa örtüsü, canım cicim, ciğerim. Biz ne yaptık sana da ufacık bir rüzgarda
hemen kendini atı verdin aşağıya... Tamam belki üstünde çok yemek yedik, seni
çok kirlettik, kirletmeye de bizim kirletmemiz kendi iyiliğimiz içindi... Ama
sonra da bir güzel temizledik üstünü, hijyenik bir şekilde, bunları unutma...
Aaaah rüzgar ah! Sen bu kadar doldurmasaydın o benim masamın en güzel örtüsünü,
o da, senin büyüne kapılıp da balkondan aşağıya kendini bırakmazdı... Biz de
arkasından ''Uçtu uçtu örtü uçtu yandı yürek tutuştu.'' türküsünü söyleyecektik
ama, sonra vazgeçtik... İşte o İlhan Şeşen'in şarkısında ''Pencerenin perdesini
havalandıran rüzgar.'' var ya o rüzgar, bizim masa örtümüzü de aldı gitti de
biz de ardından baka kaldık...