Olur da karşılaşırsak Mumbai’de *bir güneş tutulması ertesi
Aldanma sakın
Okyanusun o siyah hüznüne…
Ruhumda beslediğim Kuzgun gözyaşlarıyla
En güzel tonlarını yollayacağım çünkü sana mavinin…
.
.
.
Bil istedim;
Ay, asırlar önce terk ettiğim Tanrı’nın nefretidir gökyüzünde
Ve ben
İnadına aşkınla açılıyorum her gece derin mavilere
Hummalı sevişmelerimin detone iniltileriyse
En alacasından umuda dair kılıç kuşanmışlıklarıdır erkekliğimin
Evet,
Bir anakonda amipine ev sahipliği yapıyor mahremim
Ve evet
Avlarımın her nefessizliğinde
İçgüdüsel kasılıyor tüm bedenim ölüm ertesi nirvanalara
Süreğen uykulara dalıyor ardından isyankar ruhum
Hüküm sürdüğüm bataklıklarda
Rüyalarımda dahi
*Hep seni arıyor
Suyu perdeleyen gözlerim
Bil istedim;
Ölürsem şayet bir gün
(ki geçekleşmesi mümkünsüz bir ihtimaldir bu
Ve sen iyi bilirsin bunu, lanetimdir çünkü ölümsüzlüğüm)
*Küllerini dahi bulamayacaklar günahkar cismimin
Ki
Sadakatsizliğim
Gerilmişken o kozmolojik kıskançlığın çarmıhına
Ruhuma af yakarışları yollayacak en ironik *parselinden
Doymak bilmez Karaca Ahmet
Fakat *sen;
Kızıla susamış histerik bakireleri avlamaya
Yine de devam edeceklerini bilmelisin
İşbirlikçim sosyopat libido fedailerinin
Tutku
Cinnet
Ve
Şiirlerimin havalandırılacağı şeytan uçurtmalarında
Hercai cinayet itiraflarımı haykıracağımı da bilmelisin
Kibirli suretine Tanrı’nın!
.
.
.
Olur da karşılaşırsak Mumbai’de *bir güneş tutulması ertesi
Aldanma sakın
Okyanusun o siyah hüznüne…
Ruhumda beslediğim Kuzgun naralarıyla
Son vereceğim çünkü sefil hayatlarına
Tenlerine geceler boyu mavi tonları kodladığım
Tüm ihanetlerimin …
(Yıldıray Kızıltan)