Kelebekler özgürdür, çünkü bir gün yaşarlar
Her şeylerini o güne sıkıştırırlar, koleksiyon olurlar sonra!
Elleri kirli, yürekleri duyarsız, evlerinde insanlara
Süs olur duvarlarında!
Silah elinde mirasyediler ava gider Kenya’da,
Safariye,
Hiçbir şeyden habersiz yaban gülleri hazırdır ölmeye!
Maruz kalmış sömürüye asırlarca
Afrika insanı diğer yanda,
Av bulamaz arasa da açlığına…
Sıcakta kavrulurken
Hacer gibi der
Su nerede?
Hayvan hacet giderirken,
Onunla kirlenmiş elini yıkamakta
Belki de su diye içmekte!
Güneşin doğuşu bile
Orada artık işkence…
Kurutarak toprağı dilim, dilim ayağa kaldırmakta
Deriyi saran kemik bedenler, aşkı unutmuş
Ruhunda hayallerini susturmakta!
Bende Afrikalı gibi o zengin hülyanın arkasında,
Susuz, aç... Dolaşmaktayım güneşin altında!
Dünya sevgisini kaybetmiş ruhum, enkazının altında kalmış
Kuruyan toprakta inadına çıkan gülü seyretmekte!
Hala umutla yaşıyor, o gül gibi başı dik ama çoktan sarsılmış…
Yüzyıllar hep aynı, insan aynı… Aynı sevdalar!
Değişim kalmış tek farklı, denk geliş, farklı aynalar…
Karanlığa gömülen gece, sitem bahçesine açılmış
Dilenmiş bir kırık sevda için defolu boş kalpler!
Oyunun adı aynı, tiyatro sahnesinde dekoru…
Sabır bahçesine açılan bir yudum umut, seyircilerden belli sonu
Ne kadar alkış alırsa sevinecek zavallı sanatçısı,
Bilmez ki başkasının hayatıdır oynadığı...
Fakir ruhunda parçalanmış kadifesini
İğne iplik eline alıp diker, yaşamanın yoktur başka yolu!
Gülseler ne yazar pantolonunun her yeri yamalı,
Hülyaları ölmüş… Tabutunda kefeni, çoktan kesilmiş soluğu
Rahmetlinin ruhuna el Fatiha!
Saffet Kuramaz