1
Köhne bir lahit.
Şehir, dipçiğin izinde mahkûm bir
lahza
İri dişli dehliz:
Öfkenin palazlandığı aykırı sancılar
sabahtan
Geceye giden yolda devasa bir
yorgunluk.
Kin ve nefretin iz düşümü:
Lanet, uzak dur benden
Açık ara farkla önündeyim kuytuların
Sevdiğim kadar itibar görüyorum
Yaratandan
Nefretin doz aşımı bil ki olacak
ölümü
Elinden çarpık dişli kâbuslarında
Semiz bir suçiçeği
Adı olmayan bir lehçede
Kuruntuların kurbanı çöl sıcağı
Soğuk aslında mundar düşlerin ve
yazmadığım
Öykülerin.
Şiirlerin efendisi ne irin ne önsezi:
Varsa yoksa sevgiden medet umanların
güncesi.
Leyla’yı kovan kimse yüreğinden
Mecnun’un başının belası
Olmadık kehanet
Bir bir sunumda asrın isyanı:
Nöbetlerde aklım;
Töhmet altında ilham perim:
Ne Pamuk Prensesim ne de Kar Kraliçesi:
Şiirlerin gezgin ruhuyum
Aşkın da erdiği izlekte bir çiy
tanesi.
Ne içimin efkârı ne yanılgı:
Ne olmayan çürük dişin ağrısı
Ne küspesi ömrün
Arka bahçesinde güleç yüzümün
Bir palyaço sanırım içindeki garip
aksan
Ne zamanki tefe koydun insanlığı.
Göründüğümden fazlayım ben;
Görünen herkesten sevecen:
Âşık olduğum kadar sancılıyım
Doğumu bilmediğim düşlerin
Çok çok yakın:
Ne şafağın teni
Ne olmadık lanetin seyri:
Rabbin döktüğü rahmeti
Kucakladığım kadar asil ve sevdalı
benim yüreğim;
Sevebildiğim kadar diri ve neşeliyim
Yoksa neymiş dökülen üç beş yanık
kelamın sihri?
Olmadık bir göçebe kuş
Göçmenliğin sıfatlarında yüz karası
Kinayeden ölenlerin kefeninde
O koca yırtık:
Şaibeli güncelerden olmadım hiç
Varsa yoksa meşakkatli varlığım:
Allah yolunda katıksız sevdalı ve
saf’ım:
Ne yalnızlığın izini sürerim sakilce
Ne yalanın eseri kimince.
Zaaflarımla yaşadığım yaşattığım
Gönül gözümde kocaman bir imleç adeta
İçime üşüşen hayallerin neferiyim.
Asil bir gölgeden ötesi
Sunumunda izzet ikram,
Bu sevdanın faslı.