M.
NİHAT MALKOÇ
İlk kıblemizsin ey Kudüs, rükû ve
secdeye vardığımız ilk kutlu mekânsın. İlk göz ağrımızsın. Rabbimize yönelişin
ilk kutlu adresisin sen. Miraç'tan evvel ilk duraksın kâinatın serverine. Sidretü'l
Münteha'ya açılan ilâhî kapının altın anahtarısın. Gök merdiveninin ilk
basmağısın. Bir nehir misali mecrasında akıp giden zaman seni eskitememiştir. Dünya
yaşlandıkça sen gençleşmişsin ağır zemherilere rağmen.
Şanlı mâzisi altı bin sene evveline
kadar giden kadim bir şehirsin ey Kudüs! Sen bize Selâhaddin Eyyübî'nin mirası
ve hatırasısın. Tarih boyunca nice istilâlara, acılara, el değiştirmelere ve
yağmalara maruz kalmışsın. O tılsımlı adını duyduğumuzda heyecana gark oluruz.
Sen pas tutmuş vicdan kapılarını açansın. Müminlerin has ipeğisin; İslâm'ın
gözbebeğisin. Müminlerin ortak paydasısın.
İslâm'ı bir vücut kabul edersek o
vücudun şahdamarı sensin ey Kudüs! Senin ayakların üzerinde durur, senin
gözlerinle görür, senin kulaklarınla duyar, senin dilinle konuşur, senin elinle
barışa uzanırız. Mekke ve Medine'den sonra üçüncü ilâhî ziyaretgâhımızsın sen. Sana
bir iğne batsa acısını biz duyarız. Üzerinde patlayan kirli bombalar en çok da
bizi yaralar.
Zifiri karanlığa gömülen dünyayı
tevhit ışığıyla aydınlatan peygamberler şehrisin Kudüs! Onların Hakk ve hakikat
mücadelesinin tanığısın. Bu yüce şahsiyetlerin izi silinmemiştir mübarek
topraklarından. Zira gül kokan Nebi'nin rayihasını
alıyorum senden. Vahdet kapılarının aydınlık eşiğisin sen. Günde beş vakit
huzurun Müslümanlara hediye edildiği kutlu beldesin. Ümmetin yetim
coğrafyasısın, mahzun ve masum şehirsin.
Ulû'l Azm'dan Hz. İbrahim'in, nam-ı
diğer Halilullah'ın çile ve hafakanlarla dolu tevhid yolculuğunun, Hakk ve
hakikati arayışının kilometre taşısın ey Kenan diyarı! Sapan taşlarının acının
diliyle konuştuğu mübarek beldesin sen. Ölümün kol gezdiği diyarsın. Senin
ikliminde taş taş olmaktan çıkar adeta bir ruha bürünür, zaferin simgesi olur
minik ellerde.
Her gece rüyalarıma düşersin ey
Kudüs! Uykularım ikiye bölünür orta yerinden. Gecenin yarısında kan ter içinde kalkıp
seni düşünürüm. Zamanın tenhasında akrep sokar yelkovanı. Zaman sanki buz
kesilir. Kirpiklerim nemlenir seni an(la)dığımda. Gözyaşlarım direnemez
yerçekimine. Taşında ve toprağında insanlık tarihinden derin izler vardır senin.
Her gün beş vakit dualarımdasın. Zifiri karanlıkların bastığı demlerde umudun
çerağısın sen.
Hasretin hasretimdir, acın acımdır,
yaran yaramdır, umudun umudumdur ey şehirlerin annesi! Sen bizim için bir
toprak davası değilsin, aksine bir kıble davasısın. İlk kıblemizin o kirli
düşman çizmeleri altında kalması bizi incitir, yaralar, tarumar eyler. Senin
boynun bükülse biz elif gibi dik duramayız. Sana acziyet değil, vakar
yakışır. Sezai Karakoç'un deyimiyle sen
"Gökte yapılıp yere indirilen şehirsin. Tanrı şehri ve
bütün insanlığın şehrisin”
Sen
Müslümanlığın, Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın kutsal şehrisin ey Kudüs! Sen ki nice
peygamberin tevhit mücadelesine ev sahipliği yapmışsın. Üç semavî dine merkez
olmuşsun. Adınla ve muradınla mukaddes kılınmışsın. Hz. İbrahim'den Hz. İsmail'e,
Hz. İshak'tan Hz. Yakup'a, Hz. Yusuf'tan Hz. Davud'a, Hz. Süleyman'dan,
Hz. Musa'ya, Hz. Harun'dan Hz. İsa'ya ve son peygamber Hz. Muhammed Mustafa(sav)'ya
kadar nice peygamberlerin mübarek uğrağı ve toprağı oldun. Peygamber kokuyor
dört bir yanın. Fakat son demlerde barut kokuları bastırıyor gül kokularını. Dön
artık o şanlı mâzine, dön ne olur! Artık o simsiyah ufuklarından doğsun
beklenen güneş. Müminlerin yüreklerini yakmasın kor ateş. Vahşi Batı'nın ve
onun şımarık çocuğu İsrail'in nefret kılıçları çekilsin kınına.
Dolunayın yıldızlarla halvete girdiği
demlerde o zifiri geceden taşansın ey Kudüs! Nebevî hatıraların altın
beşiğisin.Göklerden yeryüzüne indirilmiş gibisin. Kadim duvarların hüzün
sarmaşıklarıyla çepeçevre kuşatılmıştır. Miş’li geçmiş zamanların tenhasında
zamansızlığı biteviye yaşayansın sen. Senin hürriyet ve selâmetini özlemek
özlemlerin en şiddetlisidir. Bu hasret kurşundan daha ağır bir yük misali çöker
cılız omuzlarımıza.
Ey Kudüs, sen ümmetin atan kalbisin! Senin sancın tutsa
bunu bütün Müslümanlar bedenlerinde ve yüreklerinde hisseder. Çünkü bizler
seninle bir bedende iki can gibiyiz. Madden ve manen Müslümanlara zimmetlisin.
Dağılan tespihin imamesisin. Sen işgal altında kaldığın sürece gönüllerimiz de
işgal altındadır. Ayaklarımıza vurulan prangaları ancak senin hürriyet
anahtarın çözer. Senin başın diklenmezse bizler boynu bükük kalmaya mahkûmuz.
Zıtların tanığısın ey Kudüs! Bir yanın
yara bir yanın şifa, bir yanında kanlı bir savaş bir yanında uhuvvet meltemi,
bir yanın alabildiğine yaşlı bir yanın körpe, bir yanın harabe bir yanın
bayındır, bir yanın mütebessim bir yanın abus, bir yanın yorgun bir yanın
dingin, bir yanın sırlarla dolu bir yanın aşikâr, bir yanın tevazu bir yanın
kibir, bir yanın simsiyah, bir yanın sütbeyaz, bir yanın utanç bir yanın gurur,
bir yanın sevgi bir yanın nefret...
Zamanın yekpare bir ân’a dönüştüğü yüce bir
diyarsın ey Kudüs! Minik ellerin tuttuğu sapanlarla gerçekleştirilen kutlu
direnişin, istiklâl ve istikbal mücadelesinin sembolüsün sen. Kalplerimizi
titreten ateşîn bir haykırışsın. Ömer'in öfkesi, Selâhâddin Eyyûbî'nin cesareti, Yavuz'un ferasetisin sen. Sen İslâm
bedeninde can, kalplerde dinmeyen heyecansın.
Ey Kudüs senin esenliğe çıktığın gün
bizim için düğün bayram olacaktır. Senin böyle paslı esaret zincirleriyle bağlı
hâlini görmek bize acı ve keder veriyor. Fatih'in olan Selâhaddin Eyyûbî'nin
"Allah’ın evi esaret altındayken,
Selâhaddin nasıl kendi evinde yatar?" sözü yankılanıyor kulaklarımızda. Yine
onun gönül lisanıyla "Kudüs işgal
altındayken ben nasıl gülebilirim ki?" diyorum. Sana dair her
acı haber bizi bin kere kahrediyor.
Sen dünyaya adalet
dağıtan Osmanlı'nın bizlere emanetisin ey Kudüs! Yavuz Sultan Selim'in
hatırasısın. Bu kutlu emanete hakkıyla ve lâyıkıyla sahip çıkamadığımız için
hicap duyuyoruz. Osmanlı'nın huzur ve sükûn dolu o bahtiyar günlerini
özlediğini biliyoruz.
Ey Kudüs,
unutmamak gerekir ki sen bu ümmetin manevî sigortasısın. Sen bağımsız olmadan
İstanbul, Mekke, Medine, Bağdat, Kahire, Şam, Taşkent, Bakü, Aşkabat gerçek
anlamda bağımsız olamaz. Sen özgür olmadıkça bütün İslâm şehirleri
tutsaktır.
Ey istikbâlin Selâhaddin
Eyyûbî'si!... Nerdesin Kudüs'u tağutlardan kurtarıp tekrar fethedecek yiğit!
Çıkar kılıcını kınından. Sür atını Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren terör
devletinin üzerine. Ümmeti çağır cihada. Kaldır üzerimizdeki ölü toprağını.
Bizler Kudüs'ü esaretten kurtarmadıkça boynu bükük çıkacağız Rabbimizin huzuruna.
Unutulmamalıdır ki Mescid-i Aksa ayaklar altında kaldıkça şeref ve haysiyetimiz
de ayaklar altındadır.
Ümmetin korumayı beceremediği
namususun ey Kudüs! Bu utanç bize yeter.
Bilinmelidir ki Müslümanların yüreklerindeki işgal bertaraf edilmedikçe sana
özgürlük yok. Bütün saatler senin
özgürlüğüne kurulmadıkça hürriyet çölde bir seraptan ibaret kalacak.
Ey özgürlük düşleri gören Kudüs! Sen
işgal altında inim inim inlediğin müddetçe bize rahat ve huzur yoktur bu dünya
gurbetinde. Senin ufuklarından kara bulutlar dağılmadıkça bizlere bahar yoktur.
Sen tutan elimiz, gören gözümüz, aklımız, kalbimiz ve idrâkimizsin.
Ey Kudüs, seni esenliğe çıkarmak bir
imkân meselesi değil, aksine bir iman meselesidir. Cahit Zarifoğlu'nun deyimiyle “Kudüs… Bir sınav kâğıdı… Her Mümin kulun
önünde…” Bu sınavdan geçer not alamamak bizi kahrediyor. Affet bizi ey Kudüs,
bizi affet!