1
-Ayşe
abla! Buraya üç çay! Demli olsun.
-Hemen
getiriyorum. Buyrunnn! Tavşan kanı bunlar! Afiyet olsun.
-Sağ
ol ablacığım.
Elindeki
taşları, okey tahtasına dizmekle meşgul olan, mavi gözlü kadın;
-Ya
şu bizim Ayşe ablamızın çayı gibisi yok. Mis gibi. Ayıp olmasın diye bir
şey demiyorum ama babam hiç beceremiyor bu işleri.
Hemen
yanı başında oturan, kilolu, kısa boylu, çapkın bakışlı kadın;
-Sorma
canım. Al benden de o kadar. Yok yani , kendim kalkıp yaparım daha güzelini de
yaparım. Ama soruyorum size, neden kendimi yorayım? Siz olsanız yorar mıydınız?
-Mesele
sadece çay mı canım?
Dedi,
dudaklarını büzerek konuşan kadın.
-Değil
elbette. Benim kocam beceriksizin teki. Elinden hiçbir iş gelmez. Sabah akşam
da dırdır! O kadar pişmanım ki keşke
evlenmeseydim. Dünyada tek bir adama bağlı kalmak bana göre değilmiş. Onların
hepsini istiyorum!
Çapkın
kadının bu sözleri üzerine, masadan gürültülü bir kahkaha yükseldi kahvehanede.
Konuşulanları bir köşede, dudağında bir gülücükle dinleyen; uzun boylu , esmer
kız söze karıştı.
-Abla!
Eniştenin nesi var? Ne diye kusur bulursun ki adamcağızda hep?
-Aman
sen de. Kadın değil mi? İstediğini yapar! Nihayetinde evde bekleyen bir erkeği
var!
Mavi
gözlü kadının bu sözlerinin ardından, masadan ikinci bir kahkaha dalgası
yükseldi.
Konuşmaların
başından beri, Esmer Kızın yanına sinmiş , olup biteni dinleyen Cılız yapılı
kız;
-Hiştt
… Şuraya bak! Seninki geçiyor.
İğne
batırılmış gibi irkilip, sokağa çevirdi başını Esmer Kız.
-Hani
… Hani … Nerede?
-Aha
işte orada baksana!
-Şu
yürüyüşe bak be! Ömrümü veririm ben bu yürüyüşe!
-Allah
için çok yakışıklı.
-Ne
oluyor be! Enişten o senin.
-Yok,
sen beni yanlış anladın.
-Öyle
olsun tamam. Eee… Çay içmiyor muyuz? Hangi maçlar var bugün?
Dedi
Esmer Kız, sokaktan gözünü ayırmadan.
Az
önceki hatasını unutturmak istercesine hemen atıldı Cılız kız;
-Dur
bakayım şimdi hangi maçlar varmış.
Ayşe
ablanın getirdiği çayı yudumlarken, bir yandan kanalları karıştırmaya başladı.
Saat
gece yarısını geçerken, Esmer Kız gerinerek kalktı oturduğu yerden.
-Bana
müsaade. Babam yine zor idare etmiştir. Valide bir başlamaya görsün! Susturabilene
aşk olsun.
-Oldu
o zaman. İyi akşamlar.
Usulca
anahtarı çevirip, kedi sessizliğinde içeriye süzüldü. Işığı hala açık olan
kardeşinin odasına girdi pervasızca.
-Sen
hala uyumadın mı? Ne o, telefon elinden düşmüyor. Bak eğer biriyle görüşüyorsan
senin bacaklarını kırarım. Bilmiş ol!
-Yok
valla abla. Arkadaşımla konuşuyorum.
-Oğlum
yat hadi. Gece gece hasta etme beni!
-Tamam
abla.
Işığı
kapatıp, salona çıktı. Odasına girmek üzereyken annesi ile karşılaştı.
-Neredesin
lan sen? Saatten haberin var mı? Ne olacak senin bu halin? Yaşıtların çoluk
çocuğa karıştı, sen hala kahvehane köşelerinde sürt!
-Ama
anne …
-Ama
ne! Hep o baban yüz veriyor size. Yaşına
başına bakmam alırım ayağımın altına!
Deyip
tuvaletin kapısını çarptı.
Dışarıya
çıktı Esmer kız sabah olunca, kimseye haber vermeden. Bir sigara yaktı sokak
ortasında. Gelip geçen erkeklere bakıyordu bir yandan da yürürken. Yanından
geçen, genç bir erkeğin arkasından tiksintiyle bakıp, söylendi.
“Yahu
erkeklerin eline de hiç yakışmıyor şu sigara. Bari sokakta içmeyin. Utanma,
arlanma diye bir şey de kalmamış!”
Bir süredir peşinden koşarak kendisine
yetişmeye çalışan Cılız kız, nefes nefese;
-Ne
o ya, kendi kendine konuşmaya mı başladın?
-Ne
o ya, rüyanda mı gördün beni sabah sabah?
-Yok,
bir haberim var sana, onun için koştum peşinden. Aşağıdaki sokakta seninki
otobüs bekliyordu.
-Baştan
söylesene! Gidip konuşacağım bu sefer.
-Konuş
tabi ki. Senden iyisini mi bulacak? Güzel kızsın, uzun boylu , incecik bir fidan
gibisin. Her erkek böyle bir kadının yanında olmak ister.
-Uzatma,
uzatma. Haydi gel çay içelim. Onunla sonra konuşurum.
Her
zamanki müdavimler yerlerini almışlardı kahvehanede. İçeriye girdiklerinde mavi
gözlü kadın;
-Hoş
geldiniz! Gelin oturun. Haberler çok kötü yine. Bakın okuyorum. “İstanbul’da üç
kadın, ormanlık bir alanda genç bir erkeğe tecavüz edip, boğazını keserek
kaçmış.”
-Ne
işi varmış ki o erkeğin tek başına ormanda?
-Şimdi
öyle de demeyelim de. Herkesin babası, abisi var yani! Nihayetinde erkek de
kendine dikkat edecek tabii. O ayrı konu.
-Aman
bırakın, bize ne? Dün bir adamla tanıştım. Gelin de size fotoğrafını
göstereyim.
Dedi
çapkın kadın.
Esmer
kız, uyardı.
-Abla,
enişte bir duyarsa yakar seni.
-Sussana
sen kızım! Sen demezsen nereden duysun? Ayrıca bir şey yapamaz bana.
Muhabbetler
sürdü gitti akşama kadar. Esmer kız, yine o delikanlıyı geçerken gördü.
Bu kez kararlıydı. Gidip konuşacaktı. Koşarak çıktı kahvehaneden, adımlarını
sıklaştırdı, yan sokağa sapınca hızlanarak ona yetişti.
-Pardon.
Affedersiniz beyefendi. Bakar mısınız?
Boğazından
güçlükle çıkıyordu sesi.
Genç
erkek, başını çevirip gayri ihtiyari bir bakış fırlattı kıza. Ardından
bakışlarını önüne katıp, utanarak yoluna devam etti.
-Bir
saniye bekler misiniz beyefendi. Size diyorum, kötü bir niyetim yok.
Lütfen!
-Buyurun.
Ne vardı?
-Sizi
korkuttum sanırım. Özür dilerim. Gerçekten öyle bir niyetim yoktu.
-Korkmadım.
Ne vardı? Başı önde mahcubiyet içinde konuşuyordu genç erkek.
-Ben
şu köşedeki kahvehanede oturur, vakit öldürürüm sürekli. Sen her gün kahvehanenin
önünden geçersin. Ben de camın ardından geçip gidişini izlerim. Şey… yani uzun
zamandır sizi izliyorum.
Söylenenleri
sessizce dinledi genç erkek.
-Vaktin
var mı?
-Hayır.
Eve geç kaldım.
-Yarın peki?
Öbür gün? Daha sonraki gün?
Genç
erkek hafifçe gülümsedi. Aldığı bu gülüşün verdiği cesaretle;
-Öyleyse
yarın değil, ertesi gün seni sahildeki kafede bekleyeceğim.
-İyi
akşamlar.
Diyerek
uzaklaştı delikanlı. Ardından uzun uzun baktı Esmer Kız. Kahvehaneye döndüğünde
bütün bakışlar merakla üzerinde dolaşıyordu.
“Tamam buluşacak benimle.” Dedi. Meraklarını
gidermek, biraz da hava atmak için.
-Ben
demedim mi cazibene hangi erkek dayanabilir?
Dedi
cılız kız. Diğerleri tebessümle geçiştirdiler olayı.
-Kalk
çıkıp bir dolaşalım. Bunaldım. Dedi Esmer Kız.
-İyi
tamam.
Esmer
ve cılız kız birlikte sahile indiler. Denizdeki bir geminin ışıkları yanıp
sönüyordu göz kırparak. Tek bir dalga bile olmayan denize takılı kaldı
bakışları. Derin derin soluyan Esmer Kızın ciğerlerine deniz doldu. Sahilde
gezinenleri izlemeye başladılar. Üç erkek kol kola girmiş kıkırdayarak
geçerken, iki kadın takılmıştı peşlerine.
Kadınlardan biri;
“ Hey yakışıklı. Bir baksana. Şu ortadaki de
çok yakışıklıymış!” Dedi.
Erkeklerin üçü de kaşlarını çatıp, adımlarını
hızlandırıp, söylenerek kaçar gibi uzaklaştılar.
“Sahile gelip bir hava bile alamıyoruz. Hiçbir
yerde, rahat huzur yok bize bunlardan. Çekilip gidin başımızdan!” Ardındaki
kızlar kahkaha atmakla yetindiler.
Ertesi
sabah Esmer Kız, yeni doğmuş gibi heyecan ve mutlulukla açtı gözlerini. Her
yan, her şey ne kadar da güzeldi. Onunla buluşacaktı. Büyük bir özenle
hazırlandı ve dışarıya çıktı. Sahilde onu bekler vaziyette olmalıydı. Uçarak
geçti sokaklardan ve buluşacakları kafeye ulaştı. Denizden yana bakan masayı
beğendi ve oraya oturdu. Çok geçmeden kapıda belirdi utangaç delikanlı. Elini
uzattı ve hemen geri çekti. Kaçamak bakışlar atarak, sandalyeye oturdu. Kız,
bakışlarını bir an olsun delikanlıdan ayırmıyordu. Delikanlı mahcup bir halde;
“Ben
de baksam mı acaba? Utanıyorum. Aman ne var bunda utanılacak? Ama yok olmaz.
Hem demez mi, şuna bak dünden razı demez mi? Gerçi iyi bir kıza benziyor. Ama
kız milleti bu güven olur mu hiç? Tedbiri elden bırakmamalıyım.”
Kız
ise için için;
”Şuna
bak, nasıl da utanıyor. Utangaçlık erkekleri her zaman gözümde çekici yapar.
Dudakları da ne hoş. Hele omuzları…”
-Nasılsınız?
-İyiyim.
Siz?
-Ben
de iyiyim. Geldiğiniz için teşekkür ederim.
-Rica
ederim.
-Neler
yapıyorsunuz?
-Okula
gidip geliyorum. Onun haricine evde babama yardımcı oluyorum.
-Güzel.
-Siz?
-Ben
şu an boştayım. Kahvehanede takılıyorum anlayacağın.
-Ya!
Demek öyle.
-Öyle.
“ Tüh be. Böyle de konuşulur mu erkekle hiç.” Ne içelim?
-Bilmem.
Siz karar verin.
Garsona
seslendi;
-İki
çay!
Delikanlıya
dönüp;
Çaylar
bitince dolaşalım mı biraz?
-Olur.
Az
sonra dolaşmaya başladılar sahil kenarında. Delikanlı, kızın yanında mahcup ve
tedirgin şekilde yürüyor, yürürken elleri birbirlerine değiyordu. Kız usulca,
delikanlının eline dokundu. Bir tepkiyle karşılaşmayınca elini tuttu.
-Durun
bir gören olur.
-Kim
görecek canım?
-Çok
acele ediyoruz. Dur lütfen!
-Özür
dilerim seni kırdım mı?
-Elimi
tutmanı söylememiştim!
-Öyle
güzel yürüyorduk ki. İçimden geldi tuttum. Bir anda oldu. Şurada oturalım mı
biraz?
Mavi bir banka oturdular. Sürekli delikanlıyı
süzüyordu. Çok yakışıklı olduğunu düşündü. Birden, içinden bir şehvet dalgası
kabarıp geçti. Delikanlı denizi seyrediyordu.
-Ben
senden çok hoşlanıyorum.
Delikanlı, sessizlikle yanıt verdi.
-Bir
şey demeyecek misin?
-Bir
şey demek için henüz çok erken.
-Haklısın.
Sen hep böyle mi giyinirsin? Dedi aniden.
-Nasıl
giyinir mişim? Anlamadım.
-Böyle
işte? Dikkat çekici!
-Dikkat
mi çekiyorum?
-Evet!
Her yerin meydanda.
-Ne
biçim konuşmalar bunlar böyle?
-Affedersin
de siz erkekler böyle giyindikçe, kadınlar bakmasın da ne yapsınlar?
-Ne
demek istiyorsun? Anlamıyorum.
-Anlamazsın
tabii. İşinize gelmedi mi siz erkekler hiçbir şey anlamazsınız zaten!
-Konu
şimdi buraya nasıl geldi anlayamadım. Ben artık gitsem iyi olacak.
-Otur!
Konuşuyoruz şurada. Neden kızdın ki?
-Daha
ilk günden beni yargılayan bir kadınla ne konuşabilirim ki?
-Hazır
cevapsın da. Benim erkeğim yerini, haddini bilmeli. Gerekirse sessizce
köşesinde oturmalı. Giyimine, kuşamına, oturup kalkmasına dikkat etmeli!
Delikanlı
şaşkınca kıza bakıyordu. Kız, kendinden geçmiş şekilde konuşmasına devam
ediyor, gittikçe hararetini arttırıyordu.
-Evimin
erkeği, çocuklarımın babası olmalı. Öyle ya, olması gereken de bu değil mi? Ne
diye bakıyorsun öyle bön bön? Bu toplum bunu görmüş, bunu bilir!
Delikanlı
olduğu yerden usulca kalkmaya yeltendi. Ancak Esmer Kız, kolundan çekerek
oturttu.
-Nereye
yavrum? Benim daha sözüm bitmedi. Ben izin verdim mi ki kalkıyorsun?
-Bırakır
mısın kolumu?
-Bırakmam!
-İyi
misin sen? Az önce ne diyordun, şimdi ne yapıyorsun?
-Ben
sadece koşulları sundum. Haksızlık veya yanlış bunun neresinde?
-Bırak
koşulların senin olsun! Buraya kadar gelip seninle buluşanda kabahat. Biri
görmüş olmasa bari.
-Sinirlenince
ne yakışıklı oluyorsun be! Sakalların da ayrı bir hava katıyor.
-Bırak
kolumu!
- Sus!
Şimdi yapıştırırım suratına bir tane.
Çaresiz
gözlerle etrafına bakıyordu delikanlı. Herhangi birinden gelecek yardımı
bekliyordu. Etraftakiler sadece izliyor veya çekip gidiyorlardı. Nihayet
yanlarından geçen bir kadın imdadına yetişti.
-Kızım
bırak oğlanın kolunu. Yazık değil mi? Utanmıyor musun?
-Sana
ne teyze? Bak işine hadi!
-Tüh
senin kadınlığına! Terbiyesiz!
Sahil
tarafından geçen iki erkek;
-Şunlara
bak.
-Aman
bize ne? Kuyruk sallamasaymış. Erkek
erkekliğini bilecek. Boş ver karışma.
-Haklısın
valla.
-Delikanlı,
ağlamaya başlayınca, bir suredir acımasızca sıktığı kolunu serbest bıraktı Esmer
Kız.
-Defol
git be! Seninle mi uğraşacağım.
-Allah
belanı versin! Hepiniz aynısınız!
-Güle
Güle…
Koşarak
uzaklaştı oradan delikanlı. Son sigarasını yaktı kız. Denizi seyrederek
düşündü.
“Ayıp
mı ettim çocuğa? Aman bana erkek mi yok! Pek de nazlı şeymiş.”
Hafiften
bir yağmur serpiştirmeye başlamıştı. Kız oturduğu banktan kalkarak, kahvehanenin
yolunu tuttu, dudaklarında bir ıslıkla.
-Ayşe abla! Bana bir çay, demli olsun. Şeker istemez! Bugün hangi maçlar var, bilen söylesin?