Uzun
virajlarla dolu yolda ilerliyoruz. Yanımdaki koltukta uyukluyor sevgilim. Bir
ara uyanıp;
-Ne
zaman mola veririz aşkım?
Diye
meraklı gözlerle sorduktan sonra tekrar teslim oluyor uykusuna. Ara sıra şöyle
yan gözle bakıyorum ne kadar masum ne kadar güzel bir kadın. Zararsız,
tertemiz, dürüst biri her haliyle.
Saatlerdir
direksiyon başında yorgun ve uykusuzum. Dikkatle trafiği kontrol etmekten
gözlerim yanıyor. Müsait bir yer bulunca, kenara çekip, hazır sevgilimin de
uyumakta olmasından istifade ederek iniyorum arabadan. Bir sigara yakıp
üflüyorum dumanı keyifle ve bir köşede çalılıkları siper edip işiyorum.
Fermuarımı çekerken, arabamın motor sesini duyunca başımı çeviriyorum o yana.
“Allah Allah!” Simge uyuyordu. Biri mi bindi acaba arabaya?
“Dur…
Dur lannn!”
Dememe
fırsat kalmadan, arabam gürültülü egzoz sesiyle gazlayıp fırlıyor yerinden.
Ardında onca toz ve dumanı üstüme başıma yadigâr bırakarak.
Etraf
kapkaranlık ve çok sessiz. Kalp atışımdan, nefes alıp vermemden bile korkar
haldeyim. Çaresiz ve yapayalnızım. Dağ başında, bilmediğim sapa bir yolda kalakalıyorum.
Keşke daha çabuk mola yerimize ulaşmak için bu yola hiç girmeseydim. Pişmanlık
nafile. Nereden bilebilirdim ki başıma böyle bir işin geleceğini? Hırsız gelip
bizi buldu şu dağ başında. Şu şansa bak! Savurduğum küfürlerin haddi hesabı
belli değil. Küfürlerime ağlama gibi cevaplar geliyor kesintili. Evet! Kurtlar
bunlar, onların çıkardığı sesler. İster istemez onlara yem olmak korkusu
düşüyor içime. En iyisi telaşlanmadan yol boyunca yürümek ve bir aracın gelip
beni alması için dua etmek.
Denizlere, sahillere alışkın olan insan dağ gördüğünde ürkermiş. Şimdi hatırlamıyorum birinden mi duydum yoksa okudum mu? Hakikaten de öyleymiş. Üzerime üzerime geliyor koca dağlar. Her an altıma kaçıracak haldeyim. İnkâr edecek değilim. O ara bir kamyonun farları parlıyor uzaktan. Bir umut doğuyor içime bembeyaz. Sevincim kursağımda kalıyor ardından. İşaretlerimi, çırpınışlarımı görmezlikten gelip gaza basıp, çekip gidiyor. Okkalı küfürler savuruyorum arkasından. Ağır olsa gerek ki yetişmiyor küfürlerim.
Telefonum
gelince aklıma, ceplerimi karıştırıyorum. Öyle ya arar konum atardım, gelip
beni kurtarırlardı. Ama telefonumu şarjı dolsun diye salak gibi
arabada bıraktığımı hatırlıyorum. Ya Cüzdanım? Evet o da arabada kalmıştı.
Peki sevgilim? Eyvah onu da kaçırmışlardı işte! Ne yapıp edip kurtarmalıyım sevgilimi. Narin
uykusundan uyanınca kim bilir nasıl korkar? Bütün umutlarım tükeniyor.
Karanlık
boyu titreyerek yürürken düşünüyorum. Arabadan inerken, etrafta hiç kimseler
yoktu. Nereden çıktı bu adam veya adamlar? Arabamı sürüp giden, kaçıran
sevgilim olamazdı. Uyuyordu derin derin. Ama bu ihtimali kafamdan kovamıyorum
bir türlü. Ama yok ya bunlar ne hınzırca düşünceler, şüpheler öyle. Olacak
iş mi yani, melek gibi kız o!
“Nereden
biliyorsun ki, ne kadar tanıdın onu da bu kadar emin konuşuyorsun?” Demeye başlıyor
iç sesim bir yandan. Susturamıyorum.
Çok hızlı bir aşktı bizimkisi. Çok sevdik birbirimizi. Derdi vardı, acilen paraya ihtiyacı vardı, başı beladaydı. Hiç düşünmeden istediği parayı banka hesabına aktardım. Onun uğruna ne yapmam ki? Yok, O bana çok aşık! Bunu bana Simge yapmaz. O öyle bir kız değil ki!
Bin
bir düşüncenin çılgınca dans ettiği beynim, senaryolar üretmekten patlayacak
hale geliyor. Bu çirkin ihtimalleri kafamdan silmeye çalıştıkça, tekrar gelip
yerleşiyorlar aklımım orta yerine acımasızca.
Karşıdan
vuran güneş gibi kuvvetli turuncu far, gözlerimin önüne beyaz bir tilki düşürüyor
yolun ortasında. Tilki ışıktan olsa gerek korkup kaçıyor beynimdekilerle
beraber. Tam zamanında geçiyor araç. Şanslıyım. Yani en azından bu seferlik!
Kamyonet
benzeri beyaz bir araç duruyor yanı başımda çok geçmeden. Direksiyondaki post
bıyıklı, saçlarını arkaya yapıştırmış güleç yüzlü adam;
-Geç
bakalım birader. Diyor.
Kırmızı
peruk takmış, çirkin bir kadın var adamın yanında. Arkada ise öndekinden daha
az çirkin sarı peruklu bir kadın. Arka tarafa geçip oturuyorum. Post bıyıklı
adam;
-Hayırdır
birader? Bu saatte hem de kamyon yolunda ne işin var senin? Böyle dımdızlak!
Almayacaktım aslında. Öyle ya hırlı mısın hırsız mı? Nereden bileyim. Bak bu
hanımlara dua et. Onlar acıdılar haline de ondan aldım seni.
Yağlı,
sivri burnuyla dönüyor arkaya kırmızı peruklu kadın ve fettan bir bakış atıyor.
-Aracım
çalındı. Telefon, cüzdan ne varsa uçup gitti. Beni lütfen en yakın karakola
bırakır mısınız?
-Polis
demeseydin iyiydi ya… Neyse!
Diyen
adamın sözlerine kırmızı peruklu kadın tiz bir kahkaha patlatıyor.
Filmlerde
görmüştüm galiba böyle gülen kadınları.
-Kimsin?
Nerelisin sen? Necisin?
-Hiç…
Ne olayım normal bir insanım işte.
-Normal
insanmış! Diyor öndeki kadın kahkahalarla.
-Sigara
içmeye inmiştim. Etraf ıssızdı. Herhalde adamlar pusuya yattı.
Bıyıklarının
altında bir ağzı var mı belli olmayan adam;
-Birader!
Benim anlamadığım bir şey var. Bu ıssız yerde, öyle yol ortasında bekleyen
insan olmaz. Ormanlık alan da değil. Etrafta seninkinden başka araç var mıydı?
-Fark
etmedim ama yoktu.
-Başka
bir ses duydun mu?
-Hayır.
Diyorum
güleceklerini bile bile bu cevabı verince, dedektifliğe soyunan post bıyıklı
adam sormaya devam ediyor.
-Peki.
Araçta senden başka biri var mıydı?
-Abi
hayırdır meslek mi değiştirdin?
-Sen
karışma lan! Diyor yanındaki kadına.
-Vardı.
Sevgilim vardı. Diyorum araya girip.
Bu
kez başından beri sessizliğini koruyan yanımdaki sarı peruklu;
-
Haa şimdi anlaşıldı! Ahh yavrum! Sen kazık yemişsin anam.
Geçmiş olsun.
-Ne?
Nasıl yani?
-Dolandırmışlar
seni yavrum. Olan bu!
Boynum
yudum yudum terimi içiyor. Sırılsıklam kalıyorum. Fırsatı bulan kırmızı peruklu
patlatıyor kahkahasını aralıksız.
-Nasıl
oldu? Ne olursun anlat ya azıcık şu işi. Neşemiz gelsin be koçum!
-Neyi
anlatayım?
-Hayatını!
Ayol neyi olacak? Seni dolandıran sevgilini!
-Ama
şimdi öyle de demeyelim. Ne malum onun yaptığı? Sever o beni. Onca mazimiz var!
-Yaa
çok iyi mi tanırdın? Diyor meraklı kadın
yüzünü dönerek.
-Evet!
Koskoca bir hafta bu!
Kahkaha
atıyor üçü birden.
-Birader
kendi kendine kaçmadı ya bu araba!
Anlatmaya
başlıyorum. Olan olmuştu sonuçta. Düşündüğüm şey çıkıyordu.
-Kız
bana aşık, ben de ona. İkinci gün kız benim evime taşındı düşünün,
öylesine aşık işte! Ne büyük bir aşk değil mi? Siz düşünün, yapın hesabını.
Borcu varmış gözümü kırpmadan verdim onca parayı. Tatil dedi ona da tamam
dedim. Kredi kartlarım, T.C. kimlik numaram, sosyal medya dahil her şifrem var
onda. Ben böylesine güveniyorum ona işte!
-Keriz!
Tam keriz bu ya!
-Ama
yapmaz o. Çok temiz bir kız o. Bana aşık!
-Birader!
Kusura bakma da amma saf adammışsın be!
-Ben
ne yapacağım peki şimdi?
-Üzülme
birader. Hem kötü mü oldu? Bak üç tane güzel insan tanıdın.
-Siz
ne iş yapıyorsunuz abi?
Üçü
birden kahkaha krizine giriyor yine sorum karşısında.
-Ben
pazarlamacıyım.
-Yaa
ne pazarlıyorsunuz?
Kahkaha
atıyorlar yine.
-Gördüğün
hanımefendileri! Profesyonellik isteyen bir iş bizimkisi. Yıllarımı, ömrümü
adadım!
-Yaa
kaç yıldır bu meslektesiniz?
Cevap
yerine kahkahalar patlıyor havada.
Anca
anlıyorum durumu. İlk kez karşılaşıyorum bu tip insanlarla. Böyle bir zamana
kısmetmiş demek ki. Bakalım daha neler göreceğim! Bu insanlardan hiç
korkmuyorum nedense. Hem neyim kaldı ki alsınlar?
Sarı
peruklu, kırk yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadın şuh hale bürünerek
yanaşıyor;
-Rahatlatayım
istersen seni delikanlı. Para mühim değil. Benden olsun. İçimden geldi öylesine,
ne bileyim.
-Yok
sağ olun. Teşekkür ederim.
-Pek
de kibar çocuksun.
Reddedilişe
pek alışkın olmadığı belli oluyor her halinden.
Gün
yavaş yavaş doğarken, şehre yakın bir yerde iniyorum. Karakolu buluyor ve olanı
biteni en ince ayrıntısına kadar anlatıyorum. Esneyerek dinliyorlar polisler.
Bu tarz olaylara alışkınlar belli ki. Onlar için sıradan basit şeyler bu tarz
olaylar. Belki de içlerinden “ salak işte!” diyorlardır. İfademi imzalıyorum.
-Tamam
beyefendi. Biz sizi haberdar ederiz.
Çay
eşliğinde karışık bir tost ikram ediyorlar. Yaklaşık üç saat sonra
haberdar ettiğim arkadaşım beni almaya geliyor.
-Geçmiş
olsun kanka. Geçende bizim Rıfat abi yok mu, onun da başına böyle bir olay
gelmiş. Sen neyse de o kaç yaşında adam! Nasıl tuzağa düştüyse. Dolandırmışlar
adamı. Çete bunlar çete! Dikkat etmek lazım.
Arabaya
atlayıp geriye dönüyoruz. Bıçak açmıyor ağzımı. Bomboş hissediyorum
kendimi. Belki de Simge yapmamıştır. Olur mu olur.