Tırpan altı sarı sarı başaklardan
Işıltılı değirmene yolculuk, at terkisi
Bir kavrulmuşluğun hikayesi bu
Çorak topraklardan
Kentli dibeklere, öğütüleduran.
Çocukken, çocuklanmak çocukça
Hayatı oynamak, kundağa sarmaktı geleceği seninkisi
Çırpınmaktı yürek yarası çırpıntılarda
Boyun eğiş, kadere sadece
Hayatı sürdürme inadın, gündüz gece
Nurunu gözünün, bırakmak kazaklarda
Kaç iğne batımı bilmem yaka deseni.
Yüksük delen fason saya izleri
Sertleşen, kütleşen parmaklarında.
Sızısını unuttuğun,
Kaç sabahlamış göz mahmurluğunda
Gülümsetti de seni,
Ses etmedin çocuğun
“Işığı karartsana anne” sitemine?
Köy unu,
Bazen içli kete
Bazen,
Kese kağıdına tutkal
Manav manav gezdirilen katık çabası
Tersyüz edilen, kader olsaydı keşke
Örseli gömlek yakaları yerine
Çabalama artık anne
Kal,
Orda kal
Ana baba olduk biz de artık
Soluklan torun gamzelerinde
Kaç gözlük izi, burun semerinde
Ve kaç gözlük şefkat, göz derininde?
Hala en güzel börek sininde
Gözlere sırnaşan dokuz canlı Afrika menekşesi
Parlak etekli saksılarında
Ve, boynumu ıslatmak erik şurubu serininde
Dalgın gözbebeklerinin ender neşesi
Eğilip kulak verdiğimde öyküne
Duyarım hep,
Çok uzaklardan ritmini
Hızlansa da günbegün atım dairesinde
Tevekkül sarmasında biçare yürek, yavaşlar
Tutturur ahengini sevgi haresinde
Bir gün, alan el olursan anne
Yine kucağında beben
Yine ben olayım, ben!
Bir gün, sızı duyarsan yine
Seccade kenarında
Bu sefer iste,
Benden iste, olur mu
Kalbim senin