KÖŞEYİ DÖNMEK

               Köşeyi dönünce. Güneş bütün haşmetiyle karşısına çıkıverdi. Gözleri kamaştı. Torpidodan gözlüğünü alıp taktı. Doğanın bu tür oyunlarına alışıktı. Severdi sabahın bu saatlerini. Güneş doğarken ufuk çizgileri iyice belirgin hale gelir. Gecenin karanlığı usul usul çekilirken, yıldızlar bir bir kaybolur, ay usulca kenara çekilir ortalığı kaplayan kızıllıkta güneş şimdi çıktı çıkacak derken o yaramaz bir çocuk gibi döndüğü bir köşeden çıkıverirdi karşısına.   Sabah güneşi, o muhteşem güzelliği ile ışıldamağa başladığı zaman umutları hayalleri yeniden canlanır şükrederdi.  Gündüzün aydınlığına kazasız, belasız kavuştuğuna. Güneşe bakarak gülümser  “günaydın” derdi. Doğa nazlı bir gelin gibi mahzun nazlı nazlı uyanırdı. El değmemiş Bakire kıza benzetirdi. İnsanların birazdan onu kirleteceğini, hoyratça kullanacaklarını düşündükçe üzülürdü.

           

           Dikiz aynasından yolculara baktı. Hepsi uyuyordu. Gece yarısına kadar arkadaşlık eden yaşlı adam da uyuyordu. Başı yana kaymış dişsiz ağzı acık, bir bebek gibi rahat nefes alıp veriyordu. Belki Düşünde kızına, torunlarına kavuşuyordu. Uyanınca nasıl sabırsızlanacak, bir saatlik yol bitmeyecek gibi gelecekti. Yolcular hep böyledir saatlerce yolculuk yapar hiç sesleri çıkmaz son bir saat kala sabırsızlaşmağa başlarlardı. Muavinde uyuyordu yanında ki koltuk da. On sekizinde çelimsiz bir gençti.” Bu yollara dayanamıyor. Kendine başka iş bulmalı. Günden güne zayıflıyor kerata, Ama uzun yollara tutkunmuş, şoförlüğü seviyormuş. Laf hepsi, macera arıyor. Serde gençlik var ya. Bir zamanlar sen de öyle değil miydin hey gidi kaptan?  Diye uzayıp giden yola, doğan güneşe baktı.   Muavin yerinde kıpraştı gözlerini açtı. “ Günaydın patron amma uyumuşum. Kahve yapayım mı?”                                                                                                                                                 

“Sağ olasın biraz sonra yaparsın, iyi uyudun mu?"        

 "İyi uyumuşum patron sağ olasın. Bu günkü yolcuların fazla sesi çıkmadı. Sen nasıl dayanıyorsun uykusuzluğa,"

        “ Alıştık be oğlum. Yıllardır yollardayız. Gündüz iyi uyurum dinlenirim. İnsan bünyesi duruma göre şekilleniyor.

     “ Hep uzun yollarda mı çalıştın patron?”                                                                                               ””     

                                                       Yok, önceleri Ankara da Ulus Kızılay hattında çalıştım.  Eski bir taanus dolmuşum vardı. Düldül derdim o benim ben onun çok kahrını çektik


Kışın soğuk da, yazın sıcakta düldülle beş on sefer yapabilmek için canımı dişime takırdım. Kışın bir türlü yürümezdi düldül. Tam yolcuyu alır, hareket edeceğim sıra da çalışmazdı. Yolculara ezile sıkıla inip itmelerini rica ederdim. Bazıları iter, bazıları da söylene söylene giderlerdi. Araba çalışır,  bu seferde yolcular tek tek gitmiş olurdu. Arkalarından yenilmiş sporcu gibi bakar kalırdım. Akşama eve ekmek parası götürmeği düşünürken, bir sürü borçla dönerdim. Arabanın şanzımanı dağıldı. Fren tutmuyor, akü basmıyor, balatalar eskidi derken sanayi den çıkamıyordum. Ustalar desen insafsız bu adam parayı nerden bulacak diye düşünmez. Bir vida sıkıştırmaya anasının nikâhını isterler. Neyse hadi bir sabah kahvesi yap da içelim .”                                                                                                                                                                                    

Muavin konuşmanın kesilmesinden pek memnun kalmamıştı. Ama patronun isteği emirdi. İyi adamdı, pek konuşmazdı. Aylardır yanında çalışıyordu ilk defa bu kadar konuşuyordu. İsteksizce kalktı. Kahveler yapıp getirdi.

                                                                                                                          Eline sağlık mis gibi kokuyor seninkilerde almıştır kokuyu yavaş yavaş uyanırlar.                                                                                                                                                                          Afiyet olsun patron anlatıyordun, düldülün çok mu eskiydi?”

                                                                                                                                           Eskiydi ama Yolcular çok hoyrattı saygı kibarlık denen bir şey yoktu. İnerken kapıyı küt diye çarpmazlar mı bütün cinlerim tepeme üşüşürdü.  Yavaş Ulan yavaş diye küfürü basardım içimden. Şoför olduksa hayvan olmadık ya. Sen doktorsan, sen memursan sen işçiysen den de şoförüm. Sizinki meslek de, bizim ki ne? Biz sizin karşınıza nasıl şapkamızı çıkartıp geliyorsak biz o kadarını da istemiyoruz. Suratımıza kapıyı güm diye çarpmayın yeter. Şimdi beni ayıplayacaksın ama Küfretmekte haklıydım. Çünkü haftada bir kapı ayarları ve kilitler için sanayi ye gitmek zorunda kalıyordum. Sanayide ustalar bizi yolunacak kaz gibi görürdü., Dolmuşların  kazancı  iyiymiş. Bilmezler ki  parasızlıktan antifriz yerine ispirto koyduğumu,. Her sabah bu kadar parayla ben ne pişireceğim diye bağıran kadını, Baba harçlık, baba ayakkabımız eskidi diyen çocukların varlığını bilemezlerdi.                                                                                                                                                                      

Anlayacağın bıkmıştım, her şeyden, herkesten.   Etrafımdan fortlar şavroleler, magurusler vızır vızır geçtikçe içim giderdi. Hele 302 ler hayrandım. Bazı günler durur seyrederdim. Ne asıl, gururlu bir duruşu vardı.  Kükreyen motorun sesiyle,  her şey bana vız gelir soğuk sıcak. Kar fırtına yeter ki Kaptanım bana iyi baksın ona yollarda bırakmam diyor gibi geliyordu. Şoförlük mesleğini seçtim seçeli, gerçi kendi isteğim ile seçmedim. Pilot olmak istiyordum, Ama babam ortaokulu bitirince meslek sahibi ol diye sanayi ye çırak olarak verdi.  Orada çalışmayı hiç sevmedim. Kaçtım.  Muavinlik, şoförlük derken uzun yol kaptanı olduk.                                                                                                   


 Gözüm hep 302 ler de uzun yollardaydı. Düldülü çektim kapının önüne camlarına satılık levhasını yapıştırdım.     Yolcular uyanmaya başladı git bak arkadan çağırıyorlar”    

 Tamam patron”   diyerek muavin boş bardakları alarak gitti.  Eski anılar canlanmıştı.                                                                                                                                                                          

Uzun yol şoförlüğü yapacağım dediğinde Karısı ne huysuzlanmıştı.  Şoförlere güveni yoktu.  Hep kendisini aldattığını düşünürdü. Ona göre arabasına kadınları alıyor gezmelere götürüyor, paraları onlarla yiyordu. Şoför milleti değil mi hepsi birdi. “Bizim karıda hiç akıl yoktu. Ulan bi düşün sana pas vermeyen kadına nasıl götürürsün. Öyle bir şey yapmağa kalk piyasadaki durumun ne olur. Yüzüne tükürürler, onurun beş paralık olur. Sonra insan ekmek parasını kazandığı nimete ihanet eder mi. On yıldır şu yollardayım, yolcularıma yan gözle bile bakmadım. Biçare hep mavin koltuğunda bir kadınla yolculuk yaptığımı düşündü. Haklıda meslektaşlarımız o kadar kötü örnekler sergilediler ki zaman zaman. Oysa elime ne fırsatlar geçti, Evinden kaçmış kızlar. O yollular, bir öğün yemek için kendini vermeğe hazır kadınlar. Gerçi bazı fırsatları kaçırmamıştı, Ama hiçbir zaman arabasına binen canını, namusunu ona teslim edene bakmamıştı. 

                                                                                                                                                                       302 sevdası onu iyice sarmıştı. Gece düşlerinde dahi 302 lerı görüyordu. Hele de kazancı başın döndürüyordu. Düldülden çektiği sıkıntılar aklına geldikçe 302 ye daha çok sevdalanıyordu. Patronlar, onların sırtından 302 leri sıraladıkça içi gidiyordu.  Kafasına koymuştu onun da olacaktı. O aralar düldül satılmıştı. Kendi değil ama plakası iyi para etmişti. Yanına bir ortak bulmuş. Borç harç 302 yi almışlardı. Sevinçten uçmuştu.


                        . İki arkadaş gece gündüz demeden çalışıyorlardı. Kendilerini o kadar işe vermişlerdi ki evlerini çocuklarını unutmuşlardı. Bir an önce borcu bitirmek istiyorlardı senetler oldukça yüklüydü. Evdeki sakıntı gene devam ediyordu. Hanım gene huysuz çocuklar boynu büküktü.


Az kaldı bu sıkıntılar bitecek. Yakında köşeyi döneceğiz,   Bir kaç tane önemli senet kaldı. Onları ödeyelim. Sonra kazancımız cebimize kalacak. Bak göreceksiniz sizi krallar gibi yaşatacağım. Tatillere götüreceğim. Ben de sizinle kalacağım. Hanım, seni yanıma hostes koltuğuna oturtturacağım, Çocukları hemen arkamıza. Tanıdık pansiyon, oteller var nerde isteseniz orada kalırız. Tatil boyunca hiç yemek yapmayacak, bulaşık yıkamayacaksın. Patron karıları gibi masaya kurulacaksın “ getirin” diyeceksin ne istersen. Çocuklar istediklerini yapacak. Dilediklerini alacaklar” Karısı dudak bükmüş” “ Bu hayallere karnım tok. Tatil felan da istemiyorum.  Şimdiye dek o kadar çok şeyler vaat ettin ki birini yerine getirmedin. Bırak tatili, insanca yaşayacak kadar para kazan da. Nasıl olsa alıştım olanakları zorlayarak geçinmeğe,  yok u var etmeğe, çocuklarım la mutlu olmaya. Ama çocuklar büyüyor, ihtiyaçları artıyor. En önemlisi de babalarına ihtiyaç duyuyorlar.

Uzun süren yolculukların birinden evine döndüğünde evi boş, kapıyı kilitli buldu. Komşuları, karısının evi terk ettiğini, baba evine gittiğini, hatta dostunun olduğunu. Onun la kaçtığını söyleyenler bile olmuştu. Kadın milleti değil mi gibi lafları duymamak için kaçmış kendini bir meyhaneye atmıştı. Kim ne derse desin karısı haklıydı onu terk etmekte Ona gereken ilgiyi, koca baba olarak üzerine düşeni yapamamıştı.   Kazandığını içki, masalarında kulüplerde dansözlerin göbeklerinde yememişti. Kazancını evine ailesine getirmişti.  Ama yetirememişti. Onların çektikleri sıkıntının on mislini kendi çekmişti. Böyle hayatın, böyle yaşamın içine… Ne vardı o kazada ortağım öleceğine ben ölseydim.

                      O anı düşündükçe tüyleri ürperiyor, yaşamak anlamsızlaşıyordu. Bir kış günüydü. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Yolcular uyuyordu. Her şey normal gözüküyordu. Kış olmasına rağmen yollar acıktı. Bir anda karanlığın içinden onun şeridinde süratle üzerine gelen ışık huzmesini gördü. Her şey saniyeler için de olmuştu. Saniyeler içinde karar vermiş direksiyonu sağa kırmış fakat tam kaçamamış arka kısımdan kamyon vurarak onu şarampole savurmuştu.   Kaza bilirkişi raporlarına göre hafif atlatılmıştı onun sayesinde ama beş yolcuyla birlikte ortağını kaybetmiş. 302 si pert olmuştu.

                    Şimdi başka bir patronun 302 ikisinde gece gündüz köşe dönüyordu.                                                                                                           Fatma Sarıkaya Ravlı  15.1.1979

Düzeltme tarihi25 şubat 2020-03-07

( Köşeyi Dönmek başlıklı yazı sarıkaya tarafından 15.07.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.