Törpülenen zamanın iflah olmaz tonunda
Ufukta dalgalanan kızıllığın sonunda
Eylüle on beş kala yahut tamda onunda
Sarpa sarmış harflere bir uyak düşüyorum
Bilhâssâ tenhâlığı yakmazsam üşüyorum
Defterini dürmekte umudumun nasıllar
Önümde dizgilenmiş esâsen ve asıllar
Akabinde sorgular, arsızlaşmış fasıllar
Çoraklaşan bağırdan keşkeler eşiyorum
Nihâyetinde tekrar gamla birleşiyorum
Mâruzâtıma imdat çizmiyor kalem sapı
Mevzudaki vuslatsa vedâya sürgün kapı
Ve gitmekle bitmeyen mesâfe handikapı
Zedelenmiş yollardan kasisler aşıyorum
Ölüm visâlden yakın bilâkis yaşıyorum
Hüzne boyun eğerim düşmek hak ise yaştan
Gönül dert sularında kaskatıydı bir taştan
Gün güneşe çalmadan, şevkim öldü telaştan
Her sabahı umuda atfedip açıyorum
Evvelâ pustan değil kasvetten kaçıyorum
Çapı hür sevgisi dar sokakları şehirlerin
Kaynağında gözyaşı yıkayan nehirlerin
Mütebessim yüzlerde var olan zehirlerin
Çeperinden sıyrılıp deryaya akıyorum
Aynadaki aksimin şavkına bakıyorum
Minâreler aşk gibi aşk ki mukaddes yüküm
Arşınladıkça sabrı dibe mimlenir köküm
Bu bir fâni ölümü bu bir yapraksız döküm
Kaldırım tonlarından renklere akıyorum
Nefsimdeki haznede dünyayı yakıyorum
· · • • • ✤ • • • · · GÜŞTA