HZ. MUHAMMED’İ EŞLERİ
AYŞE VE HAFSA MI ÖLDÜRDÜ? /
‘’HIRİSTİYANLARIN MERYEM OĞLU
İSA’YA YAPTIKLARI GİBİ
BENİ ÖVMEKTE AŞIRIYA KAÇMAYINIZ.--------Hz. Muhammed ( S.A.S )----4. BÖLÜM
Yazının başlığındaki soru tahmin ederim okuyanların hepsinin tepkisine ve irrite
olmasına sebep olmuştur. Bu arada bir
kaç gündür yazdığım yazı ile
bu sorunun ne alakası olduğunu
düşünenler de olabilir.
Evet bir
kaç gündür yazdığım
bu yazı ile ‘’ Hz. Muhammed’i eşleri Ayşe
ve Hafsa mı öldürdü?’’ Sorusunun
ne ilgisi var?
Şu ilgisi var:
Hani başta Cübbeli Ahmet
Hoca olmak üzere
gerek medrese tahsili görmüş
hocalar gerekse İlahiyat Fakültelerinden mezun olup
şu anda profesör
konumunda olan hocalar aklımıza ve mantığımıza ters
gelen bazı konularda ‘’ Ben
demiyorum bunu kaynaklar söylüyor’’
Diyor ya işte
yukarıdaki sorunun cevabını
da maalesef hocaların ‘’Sahih’’ yani
gerçek dedikleri kaynaklar
söylüyor ve sorunun
cevabı olarak ‘’ Evet...Hz.
Muhammed’i eşleri Ayşe
ve Hafsa birlikte zehirlediler.’’ Diyor.
İşin ilginci gerek Hz.
Ayşe’ye gerekse Hz. Hafsa’ya
ve tüm peygamberimizin eşlerine
‘’ Müminlerin Anneleri’’ diyen
de aynı kaynaklar...
Şimdi yukarıdaki sorunun cevabı
ile ilgili ayrıntılara geçmeden önce bir
önceki bölümde kaldığmız
yerden devam edelim.
O bölümde Peygamberimizi rüyada gösteren terlik- yanmaz kefen
ve Peygamberimizin saçının
suyunun suyundan bahsetmiştim.
Hemen belirtelim: Cübbeli
Ahmet Hoca ‘’ Peygamberimizin
saçının suyunun suyunu satmadım.
Resimde görülen su paketleme
fabrikası bana ait değil’’ Diyor. (2.Resim )
Eee bu
Peygamberimizin saçının
suyununu suyu olayı
ne peki?
Olay kısaca şu:
Peygamberimizin saç-ı şerifi Birleşik
Arap Emirliklerinin Abu Dabi şehrinde bulunuyormuş. Bu saçlar dünyada 90 milyon
taraftarı olan Ensari cemaatinin lideri Şeyh Dr. Ahmed el Hazrecinin evinde
özel bir bölümde saklanıyormuş. Her senenin Ramazan ayının 23. Günü de bu saçlar
dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen din adamlarının da katıldığı bir törenle
yıkanıyormuş. Bu törene Türkiyeden ise Cübbeli Ahmet Hoca gidiyormuş.
Cübbeli Ahmet’in hem
o törendeki resimleri
hem bir su
istasyonunda çekilmiş resimleri
olunca bazıları ‘’ Hah bu
adam Peygamberimizin saçının
suyuna normal su
katarak ‘’ Peygamberimizin
saçının suyunu satıyor’’
Demişler.
Benim anladığım kadarıyla böyle bir
su satma olayı
yok. Yok olmasına yok ama
bazı uyanıklara ilham kaynağı
olabileceği hatta olduğu
da kesin.
Yanmaz kefen konusunda
da şöyle diyor özetle. ‘’ Ben yanmaz kefen dye bir
şey demedim. Bir insan
kefenine Allah’ın ism-i
azamından üç tanesini iliştirirse ( vücudunun çeşitli bölümlerini örten
kısılara ve kefenin üstüne ) kabirde azap görmez dedim. Bunu da ben
değil kaynaklar söylüyor.’’ Yani kefenin yanmaz
olduğunu söylemediğini
belirtiyor ama kefen
sattığını inkar edemiyor ( zira videosu
var.)
Ancak yine belirteceğim: Uyanıklara ilham kaynağı olduğu ve
bazı uyanıkların doğrudan
doğruya yanmaz kefen
diye kefen sattıkları
bir gerçek.
Ve Peygamberimizi rüyada
gösteren terlik:
Efendim bunun hikayesi de
şöyle:
Peygamberimizin giydiği terlik
pek çok derdimize deva
oluyormuş ama bu terliğin aynısını hiç
bir yerde bulmak mümkün değilmiş. Hocamız
araştırmış Peygamberimizin soyundan
birilerinde olduğunu öğrenmiş
ve ölçülerini şeklini
vs alıp aynısından 150- 200 kadar
yaptırmış ve dahi tanesi 130 liradan satmış
ki bu 130 lira zaten o
terliğin maliyetiymiş. Bu 150-200 imalat dışında
o terlikten bir daha
ne yapılmış ne
de satılmış.
Ha bu
arada bizim hep terlik dediğimiz şeye
aslında Nal-ı Şerif deniliyormuş.
İşin ilginci bu
Nal-ı Şerif sadece terlik olarak değil
asıl dua olarak
çok meşhurmuş. Yani anlayacağınız
o terliğin şekli
içine yazılan ve adına
Nal-ı Şerif Duası denilen dua
Nal-ı Şerifin kendisinden daha
meşhurmuş. Öyle ki Koskoca
İlahiyat Profesörü Nihat Hatipoğlu bile bu
duayı devamlı üzerinde
taşıyormuş ve bir programında – Aynen Cübbeli
Ahmet Hoca gibi-
Nal-ı Şerif Duasının faziletlerinin en az
50 kaynakta mevcut
olduğunu söylemiş. Öyle olunca
ne olmuş dersiniz?
Bu sorunun cevabını
bana değil başta ‘’ Gitti Gidiyor’’ olmak üzere
pek çok internet sitelerine girerek
sorun ve Nal-ı Şerif kolyelerinin- çerçeveli resilerinin kaç paraya
satıldığını gözlerinizle görün.
Biliyorum Yukarıdaki sorunun
cevabını bekliyorsunuz ama
şimdi gelin az
komplo teorisi yapalım.
Herkes yapıyor bir de ben
yapsam sanırım çok
olmaz. ( Konuyu dağıttım
sanılmasın. Toparlayacağım.)
Eski çağlarda insanlar cadılardan
çektiklerini hiç bir şeyden
çekmemişler. Süpürgelerine binen
cadılara karşı kendilerine
binecek bir şeyler ararken de atı keşfetmişler. Lakin atın
ayak tırnakları çabuk
aşınıyor bu da dert
oluyormuş insanlara. Derken demiri
de keşfetmişler ve demirden nal
yapmışlar atların ayakları için. Bu
nalları atların ayaklarına
yedi adet çivi
ile çaktıkları için
hem nal hem de
yedi rakamı uğurlu kabul edilmiş. Dahası cadı olduğuna
inanılan yaşlı bir kadın
ölünce tabutunun üstüne nal
çakmışlar ki mezardan
fırlayamasın.
Gel zaman git zaman
Hıristiyanlık yayılmış insanlar
arasında. 10. Yüzyılda Canterbury Kilisesi'nin başpiskoposu St.
Dunstan, din adamı olmadan evvel nalbantlık yapmıştır ve bir gün şeytan kılık
değiştirerek iş yerine gelir. At ayağı şeklinde olan ayaklarına nal takmasını
isteyen şeytanı hemen tanıyan St. Dunstan, ayaklarına nal takabilmek için onu
duvara zincirlemesi gerektiğini söyler ve sıkı bir şekilde onu duvara bağlar.
Nalı ıstırap verici şekilde çakar ve bir daha Tanrı'ya inanan hiçbir insanın
evine girmeyeceğine dair söz verirse serbest bırakacağını söyler. Şeytan ise o
insanları nasıl ayırt edeceğini sorar ve nalbant nalı gösterir. Kapısında nal
olan hiçbir eve girmeyeceksin der.
Buraya kadar bir komplo yok
tabii ki. Komplo
teorisi şurada başlıyor:
Nal- Nal-ı Şerif...
Nala çakılan çiviye
İngilizcede ne deniyor?
Nail
Nail- Nal - Nal-ı Şerif.
Kaynak var mı?
Yazdık ya: Centerbury Kilisesi
baş psikoposu Saint.( Yani aziz) Dustan...
Evet benim komplo teorisi
biraz işin mizahı ama
yukarıdaki sorudaki komplo
teorisi ciddi ciddi dile
getiriliyor ve işin ilginci
kaynakları da öyle
yabana atılabilecek kaynaklar
değil.
O halde başlayalım ciddi kaynaklarda
anlatılanlara:
Hz. Muhammed (S.A.S) bir gün Hz. Ömer’in
kızı olan eşi Hafsa’ya ‘’ Bugün
istersen baban Ömer’e
git.’’ Diyor. Hafsa işkillense de
gidiyor ama içine bir
kurt düşmüştür. ‘’ Beni
durduk yerde neden babama
yolladı?’’ Diye. Babasına gitmeyip
yarı yoldan dönüyor
ve evine geldiğinde
bir bakıyor Hz. Muhammed
üstelik kendi yatağında cariyelerinden Mariya ile...Kızıyor bağırıp
çağırıyor ve dahası
tüm olanları gidip Hz. Ebubekir’in kızı
ve peygamberimizin diğer
eşi olan Ayşe’ye
anlatıyor. Sonrasında iki
kuma Hz. Muhammed’e
sayıp döküyorlar. Bunun üzerine
Hz. Muhammed ‘’ Eğer susarsanız- sakin olursanız
kendimden sonra sizin
babalarınızı halife olarak
ilan edeceğim’’ Diyerek
her iki eşini de
susturuyor. Ama gerçekte böyle bir
niyeti yok. Onları susturmak
için kandırıyor(!) ( Bu
aslında sır(!) ve Hz. Muhammed
bu sırrı sadece
Hz. Ayşe’ye söylüyor(!) Ama Hz. Ayşe
sırrı tutamayıp Hz.
Hafsa’ya açıyor...Öyle ki
Kur’an’daki Tahrim Suresinin
ilk altı ayeti
bu olayla ilgiliymiş. Bunu da
kaynaklar söylüyor. )
İki eşi de susturduktan sonra Allah ( C.C.) Tahrim suresinin
ilk altı ayetini göndererek her
iki eşi de uyarıyor.
Bu uyarıya rağmen Hz. Muhammed
her iki eşinden de
şüphe ediyor ve
hatta bir seferinde eşi
Ayşe’nin evini göstererek ‘’ “İşte küfür/fitne buradadır, şeytanın
boynuzunun çıktığı yer burasıdır.’’ Diyor
ve bunu üç
kez tekrarlıyor. Bir
başka sefer de aynı
sözü eşi Hafsa
için söylüyor.[ Kaynak: 1-
Buhari, Farz’ül humus. 2-
Müslim, Fitne bölümünde. 3- İmam Ahmet, Müsnedü’l Müksirun.]
Aradan bir hayli zaman
geçiyor ama Hz.
Muhammed Hz.Ebubekir’i de Hz.Ömer’i
de halife olarak belirlemiyor. Hatta
ibre Hz. Ali’den yana kaymaya
başlıyor. Bunun üzerine Hz.
Ömer ve Hz.
Ebubekir Peygamberimizi öldürmeye
karar veriyorlar. Planı yapan
Hz. Ömer(!) Hz. Ebubekir de
bu plana
dahil oluyor. Bunlar Peygamberimizi öldüreecekler ve Hz. Ebubekir
bir yıl halifelik yaptıktan
sonra halifelikten ayrılacak yerine
Hz. Ömer geçecek. Hz. Muhammed’i
zehirleyerek öldürme işini de kızları Ayşe
ve Hafsa gerçekleştirecek.
632 yılında Hz.
Muhammed hastalanıyor. Hastalığı
esnasında ‘’ bana sakın ilaç
filan içirmeyin’’ Diyor. Buna
rağmen Hz. Muhammed bir ara
ayılınca bakıyor ki ona ağız yoluyla ilaç içiriyorlar. Bunu görünce çok kızıyor
ve “Sizi, sakın ola bana bir şey içirmeyin diye uyarmadım mı? Neden bana ilaç
içirdiniz? Hepiniz bu ilaçtan içeceksiniz, ben de bakacağım; ancak amcam Abbas
hariç. Çünkü o sizinle beraber değil, planın içinde o yoktur” Diyor. Yani Amcası
Abbas dışında herkesten şüpheleniyor. [ Buhari- İbn-il Cevzi- Müslim
]
Hatta İbni Sad gibi bazı tarihçiler, Muhammed onlara, “Neden sizi
uyardığım halde bana bunu yaptınız, üstelik ben oruçluydum.” Dedi diyor.
Mesela; Muhammed b. Mesut Ayaşî (h.4. asırda yaşamış) kendi tefsirinde ( Al-i imran suresi 144. ayetin
açıklamasında.) bu konuda Hz. Ömer, Hz. Ebubekir ve kızları olan Ayşe ve
Hafsa’nın Hz.Muhammed’i zehirleyip öldürdüklerini ve hepsinin katil olduklarını
açıkça belirtiyor.
Benzer ağır ithamlar , Zehebi, İbni Hacer gibileri kaynaklarda da var. Hatta kimileri
(isim de vererek), Ebubekir ve Ömer’e Firavun demişler, kızları Ayşe ve
Hafsa’yı Lut kavmine benzetmişler. [KAYNAK: Zehebi, a- ‘Siyer u A’lam-i
Nübela’, 15/578. b-‘Mizan’ül İtidal’, Ahmet b. Muhammed b. Sırrı b. Ebi
Darem kısmı, no 551, s. 2/283. C) Siyer-i Atam’ın ilgili dip notunda Zehebi’nin
Tezkiretü’l Huffaz, 3/884, Lisanü’l Mizan, 1/268 ve Suyuti’nin Tabakat’ül
Huffaz 364 ]
Şimdi... ‘’ Kaynaklar öyle söylüyor’’
Deyip bizleri adeta
Kur’ana iman edercesine
kaynaklara iman etmeye de
zorlayan hocalarımmıza
sormak lazım: Biz
eğer sizlerin kaynak
dediğiniz her şeye
Kur’ana iman ettiğimiz
gibi iman edip
inanmak durumundaysak ve hatta
bu kaynaklara inanmadığımız
takdirde imanımız bile gidecekse aynı kaynaklarda
Hz. Muhammed’in (S.A.S) Hz. Ömer’in
planı ve Hz. Ebubekir’in bu
plana katılmasıyla eşleri Ayşe
ve Hafsa tarafından zehirlenerek
ldürüldüğü de anlatılıyor. Hiç
bir şüpheye düşmeden
inanmamız mı gerekiyor kaynaklar öyle
diyor diye? Bazı kaynaklar
öyle diyor diye bugüne
kadar Mü’minlerin annesi
olduğuna inandığımız Peygamber eşleri
Ayşe ve Hafsa’nın aslında
fitne’nin başı olduklarına
mı inanalım?
Kur’an-ı Kerimin pek çok
ayeti bizlere düşünmeyi
ve akletmeyi öğütlerken neden ille de
‘’ falanca kaynakta
böyle yazıyor filanca
kaynakta şöyle yazıyor’’
diye o kaynaklara - Hiç bir
şüphe duymadan- inanalım? Neden aklı ve
düşünmeyi bir tarafa bırakalım?
Neden?
Ve sayın bazı hocalar (!) Şıhlar(!) Seyyidler(!) Kanaat
Önderleri(!)
Sizler böyle yapınca
birileri çıkıyor ‘’ Sizleri Allah
ile aldatıyorlar’’ Diyor.
O insanlara inanıyorsunuz ve sıkı
takipçileri oluyorsunuz.
Adamlar iyice palazlandıktan sonra ‘’ insanların kurtuluşu Deizmle olacaktır.’’
Diyor.
Bilmem İslam Dünyasına ve
inancına verdiğiniz zararın
farkında mısınız?
Son olarak bir şey daha ilave edeyim:
II. Abdülhamid'in hal fetvasında yani onu tahttan indiren fetvada tahttan indirilişinin en önemli sebebi neydi? Dini (!) kitapları yaktırması...Cumhurbaşkanımız niçin bir kez dile getirdiği İslamın güncellenmesi konusunu bir daha dillendirmedi hiç?
Bunu da düşünün bu arada...
BİTTİ.