şair
penceresinden kristal gibi yağan karı görebiliyordu
üst üste yığılmış catılardan tüten dumanı görebiliyordu
göremediği ama orada olduğundan
emin olduğu birçok hatıralarını düşlüyordu
yitik kaybolan yılların yorgunluğunda
onlara asla ulaşamayacağını biliyordu mazilerden çok uzak topraklar gibi
saatler sonra gölgesi yüzüne düştü
ayaz rüzgar gibi bir fısıltı duydu
üzüm bağlarının karşısında
sis gibi bir siluet sarkıtı vardı
berraklığın hezimetine uğradı
ve gözlerini kor közlerden ayırdı
gözü biraz ıslak biraz damla
onun ılık tenini düşündü
ne kadar baştan çıkarıcı bir düş
onunla konuşmak imkansızdı
bir kağıda bir dizi satır yazdı
şiirlerinden bir kaç söz ekledi
harfler su gibi toplanıyordu
soğukta titreyen elleri sızlıyordu
mısraları bir kızağın izleri
gibi sıralanıyordu
düşlerinde ne gizliyordu
yorgunluğu yutmuş bakışlarda neler gizliydi
dünyayı tarif eden kelimeyi mi gizlemişti sonra vakit çökünce alacakaranlıkta
ufkun ötesindeki evlerde ışıklar yandı
ve şairin eli antik lambaya doğru gitti
bazı şeyler vardı olduğundan emin olabilirdi
gerisi yoktu
belki de sadece
gerisi aşktı…