Yeminini bozdun mu arkadaş diye bir yazı yazmıştım. Bu yazıda çok sevdiğim bir arkadaşımdan bahsetmiştim. Yıllarca kucağımda sabahlayıp ta çalamadığım, bir ara kızıp parçaladığım sazımı hediye ettiğim arkadaş.

Hakkı Acar

Mustafakemalpaşa Tepecik nahiyesinden. İzine çıkdığım zamanlar yanına uğrar geçmişten biraz sohbet ederiz. Şimdi kendisi Mustafakemalpaşa'da tabela yazısı yazarak geçimini sağlıyor. İşleri de iyi. Allaha şükürler olsun karnını doyuruyor.

Gençliğinde İstanbul radyosundan çağrılıp ta gitmeyen adam. Bazı insanlar vardır ya elinde bulunan imkanı kullanmayan. Allah vergisi ben hayatımda onun gibi saz çalan daha görmedim. Ne sanatçılar gördüm saz çalan ama o bir başka. Saz çalarken sanki bu dünyada yaşamıyor. Öyle kendini kaptırıyor ki sağında solunda kim var kim yok varkında olmaz.

Tövbesini geri aldığı yılın ertesi yılı. Yine yanına uğramıştım. Okulların kapanmasına bir ay vardı. Dükkanda yine sazının tellerini inletirken dükkanın kapısında beş altı tane kız çocuğu belirdi. Lise talebeleri. Fasıl biter bitmez "Hakkı abi seni bizim müzik öğretmeni çağırıyor" dediler. Sebebini sorunca yıl sonu okulda balo varmış, bu baloda halk oyunları oynanacak, türküler, şarkılar söylenecekmiş. Bu yüzen Hakkı arkadaşımı hocalarına söylemişler.

Arkadaşım bana baktı. Olur mu acaba dercesine "gidelim mi " diye söylendi. Ben de "hoca çağırmış, hem kızları mahçup etmeyelim, gidelim bir bakalım" dedim. Dükkanı kapatıp çocuklarla birlikte okula gittik. Okulun spor salonuna girdik. Çocuklar koşarak hocalarının yanına gittiler. Bizim geldiğimizi söylediler. Salonda bir sürü çocuk, hazırlık başlamış bile. Aradan on dakika geçti halen hoca bize bakıp ta hoşgeldiniz bile demedi.

Hocanın hal ve hareketlerinden anladım ki bizi hiç umursamadı. Çocuklardan bir tanesi tekrar hocanın yanına giderek kolundan tuttu ve bizi gösterdi. Hoca yanımıza geldi. "Şöyle geçin bakalım sahneye de çalında görelim" dedi. Arkadaşım bana baktı ben ona "Ne yapalım geçelim bari" dedim.

Her ikimizde sakin bir tavırla sandalyelere oturduk. Sazın akortunu şöyle güzel bir şekile tekrardan gözden geçirdi. Benim bidliğim bileli her zaman olduğu gibi Orhan Gencebay'ın ( Her günüm gamlı geçer şu zalimin elinden) şarkısını çalmaya başladı. Bu şarkıyı bilenler saz ile ne kadar zor çalınabilen bir şarkı olduğunu anlarlar. Arkasından sesiyle de söylemeye başladı. Aynı Orhan Gencebay'ın sesi.

Salonda başka hiç bir ses kalmadı. Şarkı bitti alkış tufanı koptu. Hocaya baktım sanki dilini yutmuş gibi bize bakıyor ancak konuşamıyor. Biz yerimizden kalktık. Çocuklar etrafımızı sardı. Hepsinin gözlerinin içi parlıyor. Yalvarırcasına teklifi kabul etmesini bekliyorlar.

Arkadaşım Hakkı'yı iyi tanıdığımdan bu hocanın tavrından sonra bir daha okula gitmeyeceğini iyi bildiğimden sözü bana bırak dedim. Hocanın yanına gittik. "Hocam kusura bakma bizi buraları açmaz, siz bu işin daha ustasını bulun, bize müsaade" dedim. Hocanın dili çözüldü. "Yahu beni yalnış anladınız, kusuruma bakmayın" dedi ama iş işten geçmişti bir kere.

Salondan çıkarken çocuklar etrafımızda ne olduğunu sorup duruyorlar. Bizi bırakmak istemiyorlar. Döndüm bu sefer çocuklara "hocanız bizi beğenmedi, gidin ona yalvarın" diyerek yakamızı bıraksınlar diye söylendim. Çocuklar hep birlikte hocanın yanına koşuştular. Beraber tekrar dükkana geldik. Arkamız sıra çocuklar tekrar geldiler.

Baktım çocuklar ısrarlarından vazgeçmiyorlar. "Çocuklar kusura bakmayın, şu an size ne olduğunu anlatmaya kalkışsam hiç biriniz anlamazsınız, size kısaca şunu söyliyeyim bir insan görünüşe göre değer verilirse bizim orda işimiz olmaz, boşuna ısrar etmeyiniz, hadi şimdi bizi rahat bırakın" dedim.

Bu hikayeyi niye anlattım. Maalesef bizim huyumuzda mı var yoksa yapımız mı böyle anlayamadım. İnsanların dış görünüşüne göre kafadan önyargıyla damgayı yapıştırıyoruz. Kimin ne olacağı belli olmaz. Hani derler ya "İman ile paranın kimde olduğu belli olmaz" diye. İşte öğle bir şey.

Onu da boş ver. En azından insanız. Hepimiz kuluz, hoşbeş etmek, hoşgeldiniz diyerek güler yüz göstermek o kadar mı zor. Ne bu tavırlar, ukala ukala hareketler. Ummadığın taş başını böyle yarar. Adamın havasını da böyle alırlar.


04.04.2010
( 164- Dış Görünüşe Bakmayın başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 5.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu