M.
NİHAT MALKOÇ
Kur’an, içimizdeki
buzları eriten bir ağustos güneşidir.
Kur’an, âlemlere rahmet olarak gönderilen son elçinin,
Cebrail vasıtasıyla getirdiği, hayatı çepeçevre kuşatan bir hayat kitabıdır. Birileri
onu hayatın dışında tutmaya çalışsa da, o; hayatın en merkezi noktasındadır.
Zaten onun olmadığı her yer karanlıktır, virandır.
Kur’an, zemherilerde içimizdeki buzları eriten, içimizi
sımsıcak eden bir ağustos güneşidir. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn’’
hakikatini her dem kulağımıza fısıldayan bir hocadır. Onun içinde sonsuz sır ve
hikmetler vardır. Zira o hidayet ve hikmet pınarıdır. O, nisyandaki insana
hakkını ve haddini bilmeyi öğretir. Gönüllerimizi imar ve ıslah eder o…
O, insanlığı karanlıktan çıkarıp nura kavuşturandır,
ahlakımızı ziynetlendirendir, noksanlarımızı tamamlayandır. Amellerimizin bize
yoldaş olacağı zor vakitlerde kabirlerimizi aydınlatan nurdur. O bir ışık
deryası, bir inci ırmağıdır. Rabbanî terbiyenin esasları onun her satırının
süsüdür. O Kur’an ki âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed(sav)’i inşa etmiştir.
Kur’an-ı Kerim, maddenin çarklarında pörsüyen ruhlarımızı
diriltendir. Rızayı ilahiye götüren sırat-ı müstakimdir. Onun girmediği
gönüller gerçekte birer harabeden farksızdır.
Kur’an, hazır bilgiler veren ansiklopedik bir eser değil,
bilginin yollarını öğretendir. O, kendini Kur'ân öğrenmeye ve öğretmeye adayan
“Ashâb-ı Suffa”nın gözünün nuru, gönlünün sürurudur. O, bir ayağı cennet
üzerinde olan, çelikten sağlam gönül köprüsüdür.
Kur’an, insanlığın
kutlu yürüyüşünün yegâne kılavuzudur.
Kur’an, insanın fıtratına en uygun hayatı öngörendir. O,
vahiy eksenli bir hayatın temel dinamiğidir. O, kalplerde sevgiye dönüşendir.
İnsanlığın kutlu yürüyüşünün kılavuzudur.
Varlığın ruhudur. O iki cihan saadetini sağlayan mutluluk ve kurtuluş
reçetesidir. Onun gölgesine sığınmayanlar, cehennemî ateşlerde kavrulmaya
mahkûmdur.
Kur’an hayatımızı idame ettirmemizde bize yoldaşlık eder. O
bizim hayat rehberimizdir. O, doğruyu eğriden ayırandır. O, darda kaldığımızda
bize güç verendir. Şairin dediği gibi “Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp
ilhamı/Asrin idrakine söyletmeliyiz İslamı”
Kur’an, ruhumuza hayat iksiri üfleyendir. O, çekilmez yürek
sancılarını dindirendir. Çölleşen gönüllerimizi yeşerten rahmet damlasıdır o…
Bizi hayatın dik yokuşlarından alıp selamet düzlüğüne çıkarandır. İçimizden
akıp giden, bengisu hükmünde olan duru ırmakların bembeyaz köpüğüdür. Ruhların
mana yoksulluğunu zenginliğe çevirendir. Puslu havalarda önümüzü görmemizi sağlayan
rahmanî bir ışıldaktır. Sönmeye yüz tutmuş gönül ocağını imanın çırasıyla
harlayandır. Tükenmemişliğin, dirilişin delilidir; gönül bacamızdan tüten
dumandır. Yalnızlığın ruhumuzu kıskıvrak yakaladığı demlerde bir dost
tebessümüyle gelip kapımızı çalandır. Manayla aramızda engel olan, sımsıkı
kapatılmış gönül perdelerini açandır.
Kur’an, doğumdan
ölüme kadar hayatı şekillendirendir.
Bir hayat kitabı olan Kur’an, bazen vahşileşebilecek kadar
ileri gidebilen insanı frenleyen ilâhî bir mekanizmadır. Zira iman, insanı
insan eder. Vahiyden beslenmeyen ruhların içi boştur. Böyle bir ruha sahip
kişilerde manevî derinlik aramak beyhude bir uğraştır.
Kur’an, hayatı şekillendirendir. Onu evimizin en güzel
köşesine, en yüksek yerlere asmak yetmez. Onu anlamadan, derinliğine inmeden,
körü körüne okumak da kâfi değildir. O anlaşılmak içindir. Dünya, aslında
güneşin değil, onun etrafında dönmektedir. Mananın kökü onda saklıdır. Bu derin
mana köküne inmeden hayattaki her şey sığ ve yüzeysel kalacaktır.
Kur’an Şairi Mehmet Akif, ahir zamandaki müminlerin
Kur’an’la ilişkisi hususunda acı ve isabetli bir teşhiste bulunuyor: “Ya açar
Nazm-ı Celil’in bakarız yaprağına/Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına”
Oysa Rabbimiz bizi bu konuda uyarıyor: “Ey inananlar, hep birden Allah’ın
sağlam ipi olan Kur’an’a sımsıkı sarılın. Hani hatırlayın Allah’ın size verdiği
o nimeti ki sizler birbirinizle düşmandınız da Allah onunla kalplerinizi
uzlaştırdı da siz de bu sayede kardeş oldunuz. Oysaki içinde ateş dolu bir
çukurun tam kenarındaydınız. İşte doğruyu bulasınız diye delillerimizi böyle
açıklamaktayız.” (Ali İmran Suresi Ayet 103)
Kur’an, dünyanın malına mülküne tamah etmeyen müminlerin en
büyük gönül zenginliğidir. Allah’ın mübarek elçisi Peygamber Efendimiz onu
şöyle tanıtır: “Kur’ân
öyle bir zenginliktir ki, artık onun ötesinde bir fakirlik ve onun dışında bir
zenginlik yoktur.”
Bedeni ayakta tutan ruh, ruhu da ayakta tutan iman
ve Kur’an’dır.
Kur’an, hayata
hayat katandır. Kur’ansız bir hayat basit bir canlı organizmadan ibarettir.
İnsan hayatın, Kur’an da gönüllerin ışığıdır. İnsansız dünya nasıl anlamsızsa
imansız ve Kur’ansız ruh da öyle anlamsız ve boştur. Bedeni ayakta tutan ruh,
ruhu da ayakta tutan iman ve Kur’an’dır. Bu iki hayatî unsurdan mahrum bedenler
aslında ceset hükmündedir.
Kur’an manevi bir ziyafet sofrasıdır. Bu sofraya oturanlar
ruhlarını doyururlar. O, kalplerimizin çırasıdır. Ondan mahrum kalpler
karanlığa mahkûmdur. Bu mübarek kitap, cahiliye toplumundan, insanlığın iftihar
tabloları diyebileceğimiz “ashab-ı güzîn”i çıkarmıştır.
Kur’an, sözlerin en üstünüdür; ilahî kelamdır; üslubu en
veciz olandır, mevsimler içinde ilkbahardır, kalplerin taze baharıdır. Dünya
yaşlansa da o her geçen gün daha da gençleşmekte ve zindeleşmektedir. Bu
sancılı çağın kıskacında daralan gönüller ancak onun ruhanî ve nuranî ikliminde
inşirah bulur. Onun hadimi olmak dünyanın hâkimi olmaktan çok daha muteberdir.
Zira Kur’an, Halik’tan mahlûkların en şereflisine yazılan ilahî bir mektuptur.
O, ummanları bile içine alan bir ummandır. Gönlü hasta olanların şifasıdır.
Kur’an, insanlığı
küfrün karanlıklarından kurtarıp aydınlığına kavuşturandır.
Kur’an, terbiye eden, iyiye, güzele ve hayra ulaştırandır.
Ashab-ı Kiramı insanlığın medar-ı iftiharı yapan odur. İçimize inşirah neşvesi
katan, ruhumuzu fethedendir. İnsanlığı küfrün karanlıklarından kurtarıp imanın
aydınlığına kavuşturandır. O, hiçbir şeyle değişilmeyecek kadar kıymetli,
okundukça çoğalan, zamanla gençleşen ahiret sermayemizdir.
O Kur’an ki, hedef kitlesi insan olan bir kitaptır. Onun
manasını hakkıyla anlamak, kulların boyunlarının borcudur. Bu, Allah’ın da
kullar üzerindeki mühim bir hakkıdır.
Çağımızın en büyük kâbusu olan “stres” denen zehrin,
panzehiridir Kur’an… O, Allah tarafından muhafaza altına alınmıştır. Vaktini
onunla dolduranlar hiçbir zaman can sıkıntısı çekmezler. O, bu uçsuz bucaksız
gaflet çölünde yolunu şaşıranlara en doğru kılavuzdur, bir hidayet kaynağıdır.
O, iman açlığı çeken ruhları doyurur. Sığındığımız kurtuluş adasıdır yüce
Kur’an… Onun sırlarını keşfettikte ve derinliğine vardıkça gerçek huzura
kavuşacağız.
Kur’an, ruhumuzdaki
lambanın fitilini ateşleyen kıvılcımdır.
İçimizdeki çölleri yeşerten bereketli yağmurdur Kur’an…
Onun gül yüzlü nefesinin değdiği her yerde bolluk ve bereket vardır. Onun
rahmet iklimindeki dallar yeşerir, sonra da meyveye durur. Kur’an, dünyevî
emellerin doluştuğu, harap olmuş ruhları imar ve inşa eder.
Gözümüzü ve gönlümüzü doyurandır o… Karanlıklarımıza
ışıktır. Ağır kışların ardından gelen güneş yüzlü bahardır. Gönlümüzün
Himalaya’sıdır, içimizde sıralanan dağların geçit verdiği noktadır. Ruhumuzdaki
lambanın fitilini ateşleyen kıvılcımdır. Zifiri karanlıkları delen bir ışık
huzmesidir. Umudunu yitirenlere umuttur. Zihnî yorgunluklarımızı alıp götüren
sükûnetgâhtır. Hayatın dik yokuşlarında soluğu kesilenlere taptaze soluktur.
Kur’an-ı Kerim’i, sevilmeye ve ibadet edilmeye en çok layık
olan Rabbimizin biz kullarına Cebrail aracılığıyla gönderdiği bir mektuba
benzetebiliriz. Biz onu okudukça aramızdaki muhabbeti derinleştiririz. Fakat ne
yazık ki toplumumuzda sevgiliden gelen bu mektubu okuyamayanlar da var. Bu,
sevgiliyle olan bağımızı zayıflatan bir durumdur. Kur’an, Hakk’ın muradını layıkıyla anlatan ilâhî bir kelamdır.
Onun muhatabı, hayatın öznesi olan insandır. Bu yüzden onu okumak yetmez,
anlamak ve hayatımıza tatbik etmek de gerekir. Zira vahiy terbiyesinden
geçmeyen ruhlar ham kalmaya mahkûmdur. Rabbimizin buyurduğu gibi, Kur’an insanları
uyaran bir hidayet rehberidir: “Ey Habibim, bu öyle bir kitaptır ki insanları
uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirildi.” (Araf Suresi Ayet 2)
Kur’an çorak
gönüllere yağmur misali yağıp onu yeşertendir.
Kur’an çorak gönüllere yağmur misali yağıp onu yeşertendir.
Bir harfine on ecir verilendir. O paha biçilemeyen manalardan mürekkep bir inci
tanesidir. O, dünya sevgisiyle ayarı bozulmuş gönüllerimizi tamir eden ve
ziynetlendirendir. Hattatların asırlar boyu yazmaktan haz aldığı, müzehhiplerin
el emeği, göz nuruyla süslediği, hafızların dilleriyle ekip biçtiği,
gönüllerine işlediği, hayata hayat katan ilahî kelamdır Kur’an… Onun manası ve
sureti, kalplere nakış nakış işlenmeye layıktır. Kalpler ancak bu mana ve
suretle dirilebilir.
Kur’an, bağışlanma umudunu kaybedenlere umuttur.
Sayfalardan gönüllere akan rahmet ırmağıdır. Bu ırmakta yıkanan ruhlar dünyevî
kirlerinden arınır. O, rahmanî bir soluktur. Bu ilahî solukla soluklananların
soluğu hayatın dik yokuşlarında bile kesilmez.