M.
NİHAT MALKOÇ
Bir huzur ve
sükûn diyarıdır Darende
Bazı coğrafyalar vardır ki insanı
çepeçevre sarıp sarmalarlar. Ruhunuz orada huzur ve sükûna kavuşur. Toprak
belki aynı topraktır, su aynı sudur, taş aynı taştır, gök aynı göktür ama
nedense bu saydıklarım sanki başkaymışçasına sizi bir mıknatıs misali kendilerine
çekerler. Benim gözümde ve gönlümde Darende (b)öyle müstesna bir mekândır.
Yedi bin yıllık bir mâzisi olan
Darende, kayısı diyarı Malatya'nın uzağına düşen şirin mi şirin bir ilçedir.
Burada hayat Hititlerle birlikte başlamıştır. Daha sonra Asurlular, Persler ve
Roma İmparatorluğu hakim olmuştur suların çağladığı bu bereketli topraklara. Saydığımız bu
ecnebilerden sonra 1517'de Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi’nde Osmanlı
yönetimine geçmiştir bu güzel coğrafya. Ondan sonra İslâm'ın güzelliği daha
da güzelleştirmiş buraları.
Malatya'nın parlayan yıldızı olan Darende'nin yüz ölçümü 1356 kilometre karedir. Geçmişte Timelkia,
Tiranda, Tiryandafil, Derindere isimleriyle anılmış olan bu şirin yerleşim yeri
daha sonra "Darende" isminde karar kılarak bugünlere gelmiştir. Darende; Farsçada 'sahip' ve 'var olan' anlamına
geldiği gibi, Türkçede de “Otuz Yapraklı Gül Şehri” demektir.
Tarihî İpek Yolu'nun üzerinde yer
alan Darende, zaman içerisinde konumunun uygunluğundan dolayı bir ilim, kültür
ve ticaret merkezine dönüşmüştür. Malatya'nın bir giriş kapısı olan bu şehrin
coğrafî güzelliği, şöhretini iyice artırmıştır. Osmanlı coğrafyasında
gezilmedik yer bırakmayan Evliya Çelebi, Darende'ye gelerek burayla ilgili şu
bilgilere yer vermiştir dev bir eser olan Seyahatname'sinde: “Kalesi harap
olduğundan dizdarı ve neferleri yoktur. Şehir, nehir kenarında kerpiç ve taşla
yapılmış 1000 kadar haneli, bağlı ve bahçeli, 7 mihrap camili, hanı, hamamı,
çarşısı, pazarı olan şirin bir kasabadır.”
Darende'nin çok köklü bir mâzisi
vardır. Tarihî kaynakların verdiği bilgilere göre Darende
belli bir dönem içerisinde vilâyet olarak idare edilmiştir. 1908 yılında
Darende'de kaza teşkilatı kurularak burası Sivas'a bağlanmıştır. İlçe Cumhuriyet'in
ilânından sonra, 1934 yılında Malatya'ya bağlanmıştır. Buna, yakınlığı ve
iklimi gerekçe gösterilmiştir.
Zengibar'da taşlar sanki mâzinin diliyle konuşur...
Darende demek biraz da Zengibar Kalesi demektir. Geçmişe tanıklık eden bu muhkem kale, ilk yerleşim yeridir
ve çeşitli dönemlerde askerî üs olarak kullanılmıştır. Burada taşlar size mâzinin diliyle ne çok şey söyler.
Darende ilçesinde Tohma Çayı’nın batısında, Somuncu Baba Türbesi ve
Osmanlı Mezarlığı arasında kalan alandadır. Osmanlı yapısıdır. Kale batı
yönünde dik bir yamaçla Osmanlı Mezarlığı’na kadar inmektedir. Darende
ilçesinin sırtını dayadığı dağlık yamacın üzerinde yer alan kalenin kapı
girişi, sarp kayalıkların geçit verdiği dik yamaçta inşa edilmiştir. Kapı tek
girişli olup, kesme taşlardan yapılmıştır. Kayaların dik oluşundan dolayı geçiş
sadece bu kısımdan sağlanabilmiştir. Tepe üzerindeki alanda ve Tohma Suyu’na
yakın bölümlerde sur kalıntıları yer yer halen ayaktadır.
Şeyh Hamid-i Veli(Somuncu Baba) Hazretleri
ve Darende
Adı Darende'yle birlikte anılan
şahsiyetlerden biridir Şeyh Hamid-i Veli(Somuncu Baba) Hazretleri. O,
Anadolu'yu mayalayan gönül erlerinden biridir. "Diriyiz daim¸
ölmeyiz/Karanularda kalmayız/Çürüyüp toprak olmayız/Bize leyl ü nehar
olmaz" diyen Şeyh Hamid-i Veli, ölümün sadece mekân değiştirmekten ibaret
olduğunu düşünür. Bu, aslında geçici olandan aslî olana rücû etmektir. Bir
bakıma yıpratıcı gurbetten sılaya dönmektir. Somuncu
Baba olarak da bilinen Şeyh Hamid-i Veli
Hazretleri Bursa Ulu Camii´nin açılışında Fatiha Suresi'ni yedi farklı şekilde
yorumlamış müstesna bir şahsiyettir. Bursa'da sırrı ifşa olan bu Allah dostu,
zamanın padişahı Yıldırım Bayezid Han'ın bütün ısrarlarına ve sunduğu imkânlara
rağmen Bursa'da kalmamış, yola revan olmuştur. Somuncu Baba'nın ilk durağı,
daha evvel de yaşadığı Aksaray olmuştur. Burada bir süre yaşadıktan sonra oğlu
Yusuf Hakiki Baba'yı burada irşatla görevlendirerek diğer oğlu Hâlil Taybî ile
yollara düşer. Bu arada Hacı Bayram-ı Veli'yi de irşat vazifesiyle Ankara'ya
göndermiştir. Oğluyla Hac vazifesini yapmak üzere kutsal topraklara giderler.
Hac dönüşünde Darende'ye gelerek irşat faaliyetlerine burada devam ederler.
Tohma Çayı'nın kenarında kurar halvethanesini. Somuncu Baba Hazretleri irşat
görevini burada 1412 yılına kadar kesintisiz yürütür. Bu süreç içerisinde
yüzlerce talebe yetiştirir. Onları, irşat için yurdun değişik yerlerine
gönderir.
Asıl adı "Hamid Hamidüddin"
olan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri "Somuncu Baba" olarak da bilinir.
O, Ankara'nın maneviyat güneşi olan Hacı Bayram-ı Veli'yi yetiştirmiştir.
1412 yılında dünya çilesini dolduran
Hamid-i Veli(Somuncu Baba) Hazretleri'nin mübarek naaşı halvethanesinin
bulunduğu yere defnedilmiştir. Cenaze namazını, çok sevdiği talebelerinden biri
olan Hacı Bayram-ı Veli kıldırmıştır. O ölse de, ona bağlı olan Hakk ve hakikat
dostları, kendisinden aldığı irşat bayrağını asla yere düşürmemişler, başta
Darende olmak üzere, yurdun dört bir yanında şerefle dalgalandırmışlardır. Bu güzel
hizmetler bugün de büyük bir aşkla ve titizlikle, her gün daha da iyiye giderek
ısrarla devam ettirilmektedir.
Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri'nin
Darende ilçesine bağlı Zaviye Mahallesi'ndeki mübarek kabri, ülkemizin manevî
çekim merkezlerinden biri olma özelliğini bugün de korumaktadır. Burayı ziyaret
edenler bambaşka duygulara bürünerek geri dönmektedir.
Tohma Çayı'nın koynunda bir huzur beldesi: Somuncu Baba
Külliyesi
Ziyaretçilerine huzur ve inşirah
bahşeden Somuncu Baba Külliyesi, Malatya ilinin Darende ilçesine bağlı Zaviye
Mahallesi'nde yer almaktadır. Burayı kıymetli kılan sadece coğrafî yönü değil,
büyük Allah dostu Somuncu Baba’nın(Şeyh Hamîd-i Velî) türbesinin burada
bulunmasıdır. Bu türbenin varlığı Tohma
Çayı'na derûnî mânâlar kazandırmaktadır.
Somuncu Baba Külliyesi ve çevresi
son derece bakımlı bir yerdir. Zira buranın bakımı uzun yıllardan beri Hulûsi
Efendi Vakfı tarafından yapılmaktadır.
Somuncu Baba Türbesi ve Külliyesi bugüne kadar değişik zamanlarda bakıma
alınmış, titizlikle restore edilmiştir.
Hulûsi Efendi
Vakfı 1990'lı yıllarda Somuncu Baba Türbesi'ni ve çevresini genişletmiştir.
Yapılan ilâvelerle türbe ve cami zamanla külliyeye dönüştürülmüştür. 2013
yılında hizmete açılan Yeni Cami ile birlikte külliye bugünkü şeklini almıştır.
Türbe Bölümü, Hazire Bölümü, Ek Cami ve Yeni Cami Bölümü, Tanıtım Merkezi
Müzesi ve kütüphaneden meydana gelen Külliye, her yıl binlerce kişi tarafından
ziyaret edilmektedir.
Somuncu Baba Külliyesi'nin bugünkü
hâle gelmesinde birçok hayırseverin katkısı olmuştur. Bunların başında
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi gelmektedir. O, 1986 yılında kurmuş olduğu Hulûsi
Efendi Vakfı aracılığıyla külliyeye bambaşka bir şekil kazandırmıştır. Bunu
yaparken de tarihî dokunun korunmasına öncelikle ve özellikle dikkat
edilmiştir.
Peygamberimizin soyundan gelen bir dost sima:
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi
Malatya deyince nasıl ki Darende
akla gelirse; öyle de Darende deyince bir Hakk ve hakikat dostu olan Es-Seyyid
Osman Hulûsi Efendi akla gelir. Çünkü Darende bu ulu şahsiyetle adeta özdeşleşmiştir.
Merhum Osman Hulûsi Efendi soy bakımından 12. batından Şeyh Hamid-i
Veli(Somuncu Baba) Hazretlerine, oradan da Hz. Muhammed (sav) Efendimize ulaşan
nesebiyle 36. kuşaktan Peygamberimiz(sav)’in soyundandır. Hulûsi Efendi'nin
babası Somuncu Baba ahfâdından Es-Seyyid Şeyhzâde Hatip Hasan
Efendi(ks), annesi ise Seyyid İbrahim Taceddin-i Veli soyundan Fatıma
Hanım'dır. 1945-1987 yılları arasında 42 sene bilfiil Darende Somuncu Baba
Camii’nde görev yapmıştır.
Merhum Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi
ömrünü hayır hasenat işlerinde geçirmiş müstesna bir insandı. Darende'de
yapılan bütün hayır işlerinde mutlaka onun da katkısı olmuştur. Öyle ki
Darendeliler eğitim, kültür ve dernekçilikte onu hep önde görmüştür. O, işlerin
daha hızlı ve verimli yürümesi için değişik vakıf ve dernekleri bir araya
getirerek Hulûsi Efendi Vakfı'nı kurar. Böylece hizmetler tek elden ve hızlı
olarak yürütülmüş olur.
Ömrünü hayra ve insanlığa adamış bir
vakıf insan olan Osman Hulûsi Efendi, 14 Haziran 1990 tarihinde Darende'de
vefat etmiştir. Naaşı Somuncu Baba haziresine defnedilmiştir. Onun ardından
oğlu Hamid Hamidettin hizmet bayrağını teslim almıştır. Bu bayrak bugün de
büyük bir coşkuyla hayır ve hasenat burçlarında dalgalanmaktadır.
Divan şiirini Cumhuriyet Dönemi'ne taşıyan Hakk ve hakikat
ehli bir şair...
1914-1990 yılları arasında
Malatya'nın Darende ilçesinde bereketli bir ömür süren gönüller sultanı Es-Seyyid
Osman Hulûsi Efendi mutasavvıf bir şairdir. O, güçlü bir geleneğe sahip olan
Divan şiirinin Cumhuriyet dönemindeki son güçlü temsilcilerinden biriydi.
Âlim, mütefekkir ve mutasavvıf bir
şahsiyet olan Osman Hulûsi Efendi'nin derdi şiir yazmak değil, ilâhî
hakikatleri, en etkili dil olan şiirle muhataplarına anlatmaktı. Yani o, şiiri
gaye olarak değil, vasıta olarak görmüştür.
Onun geride bıraktığı en kıymetli eserlerden biri, dinî ve hikemî
şiirlerini ihtiva eden "Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî" adlı şiir
kitabıdır. Şiirlerini bir araya getirdiği "Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî" dışında, mektuplarının toplandığı "Mektûbât-ı
Hulûsi-i Darendevî" ve Darende’deki Somuncu Baba Camii’nde 42 yıllık İmam
Hatiplik görevi çerçevesinde îrat etmiş olduğu hutbeleri içeren "Şeyh
Hamid-i Veli Minberinden Hutbeler" isimli eseriyle birlikte toplamda üç
eseri mevcuttur.
Merhum Es-Seyyid Osman Hulûsi
Efendi'nin şiire olan ilgisi ilkokul çağları denebilecek kadar küçük yaşlardan
itibaren başlamıştı. Daha sonraki yıllarda şiirde çok önemli mesafeler kat
etmiştir. Şiirlerini hocası İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi'ye göstermiş, söz
konusu şiirler hocası tarafından da çok beğenilmiştir. Hatta İhramcızâde
Hazretleri, kendisinden bu şiirleri kitap hâline getirmesini istemiştir. Fakat
o, şiirlerinin kendi yaşarken basılmasını pek uygun görmemiştir. Yakın
çevresindeki dostları bu konuda çok ısrar ettiği için, geliriyle Darende'ye bir
hastane yapmak şartıyla Divan'ının basılmasına müsaade etmiştir. Çünkü
Malatya'ya hayli uzak olan Darende'ye hastane yapılması elzemdi. Hastaların bir
kısmı Malatya'ya giderken yolda ölüyordu. Böylece hem dostlarının isteği yerine
gelmiş, hem de Darende bir hastane kazanmıştır. Hastaneye de bu büyük insanın
adı verilmiştir.
Bir gönül dostu olan Es-Seyyid Osman
Hulûsi Efendi özel bir eğitim almamasına rağmen kendini çok iyi yetiştirmiş bir
insandı. Bunu, onun yazdığı birbirinden güzel ve derin mânâlı şiirlerinde,
mektuplarında ve hutbelerinde bariz olarak görebiliriz. Özellikle şiirlerinde
kullandığı Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı
olan Osmanlı Türkçesi onun dile ne kadar vakıf olduğunu ortaya
koymaktadır. Öte yandan bizde altı yüz yıllık bir geleneği olan divan şiirinin
nazım şekillerini ve aruz veznini ustalıkla kullanması takdir edilecek bir
durumdur.
Divan edebiyatında şarap, mey, sâki,
meyhane, kadeh, aşk, âşık ve mâşuk gibi mazmunlar ön plandadır. Fakat bunlar
genellikle mecaz anlamlarda kullanılır. Bunların tasavvuf edebiyatında dinle
irtibatlandırılmış anlamları mevcuttur. Bu şiirleri okurken bunun mutlaka
dikkate alınması gerekir. Yoksa şairi haksız yere eleştirmiş ve de incitmiş
oluruz. Bu durum Osman Hulûsî Efendi için de geçerlidir. Zira o da bu
gelenekten beslenmiş bir şairdir.
Darende bir huzur ve sükûn adası
misalidir. Darende'nin ayrılmaz bir parçası olan Zaviye'de zaman durmuş
gibidir. Ezanlar da olmasa sessizliğe gömülür kalırsınız. Tohma Çayı'nın
sularının sesleri karışır ezan seslerine. Ezanlar kutlu bir çağrıdır burada. Zaviye'nin
başında taç olan Külliye'nin manevî havası bizi dünyadan biraz olsun uzak
durmaya çağırır.