M. NİHAT MALKOÇ
Genç yaşta kaybettiğimiz Azeri
kökenli kardeşimiz Ganire Paşayeva hem hukukçu hem hekim hem
gazeteci hem de usta bir siyasetçiydi. On parmağında on marifet olan ender
insanlardan biriydi o. Türkçeye ve Türklüğe her yönüyle hakim bir kişiydi.
O, kardeş Azerbaycan'ımızın, gece
gündüz demeden çalışan, mesai mefhumu nedir bilmeyen fedakâr bir milletvekiliydi.
Bu topraklar için bir şeyler yapmanın gayreti içindeydi hep. Türk Dünyasının
güçlü olması için çok çalışmamız ve uyanık olmamız gerektiğine inanırdı.
İnsanların gaflet uykusundan uyanması için gönüllü bir nefer gibi çalışırdı.
O bir Türkiye sevdalısıydı. Türkiye'yi Azerbaycan'dan ayırmadan sever,
adeta baş tacı ederdi. Türkiye'yi 81 iliyle ve bin civarındaki ilçesiyle karış
karış gezen bir insandı o. Türkiye gülende gülen, ağlayanda da ağlayandı.
İstanbul'da kar yağsa o Bakü'de üşürdü. Dünyada Türkiye'ye karşı olumsuz bir
eylem gerçekleşse sağa sola bakmadan bunu yapanlara ağzının payını verirdi. O,
bu yönüyle Türk Dünyasının dertlerinin tercümanıydı. Düşmanlarımızı düşman,
dostlarımızı dost bilendi. “Türkiye'nin ayağına atılan taş, bizim başımıza
değer.” sözü onun ülkemize olan aşkını ve muhabbetini anlatmaya yeter sanırım.
Ganire Paşayeva, milletvekili olduğu
yıllarda da tevazudan asla taviz vermedi. Her zaman halkının yanında ve
yakınında oldu. Hiçbir zaman fildişi kulelere çekilmedi. Geldiği yeri asla
unutmadı. Halk için, halka göre ve halkla beraber yaşadı. Muhammedî ahlâkı
kendine şiar edindi. Dürüstlükten
ayrılmadı. Mahzun kalplere dokunmasını bildi.
Ganire Paşayeva al yıldızlı al
bayrağa da; mavili, yeşilli ve kırmızılı
bayrağa da yürekten âşıktı. Zira o hem bir Türkiye hem de bir Azerbaycan
âşığıydı. Karabağ'ın ve Şuşa'nın derdiyle dertlenen, Bakü'nün mutluluğuyla
mutlu olandı. Esir yurtların ve esir Türk kardeşlerimizin özgürlüğüne kavuşması
için öncelikle dua eden, sonra da gözyaşı dökendi.
O bir Türk milliyetçisiydi. Paşayeva
demek Türkiye demekti. Atatürk'ü hakkıyla ve lâyıkıyla anlayan ve seven bir
hanımefendiydi. Hayatını Türklüğe ve
Türkçülüğe adamıştı. Fakat İslâm'la şereflenen bir Türklüktü onun hayallerini
süsleyen. Yani o bir kafatası milliyetçisi, bir ırkçı değildi. Türk Dünyası
için verdiği mücadele dillere destandı.
Kalbi Hak ve hakikat için çarpan
Ganire Paşayeva'nın "Allah Seven Kalplerdedir" kitabı onun dinî
inancının temellerinin ne kadar sağlam olduğunu göstermesi bakımından
önemlidir. O, bu eserde de belirttiği üzere bütün sevgilerin kaynağının Allah
sevgisi olduğuna inanırdı. Sevgisiz hiçbir kalpte Allah sevgisinin
olamayacağını açık yüreklilikle belirtirdi.
Bir ayağı Türkiye'de öteki ayağı da Azerbaycan'daydı
Ganire Paşayeva'nın. Zira Türkiye onun canından aziz bildiği ikinci
memleketiydi. Türk Dünyasıyla ilgili her ne varsa onu ilk bilendi. Türk
Dünyasının birliği ve beraberliği için gecesini gündüzüne katandı. O, Türkiye
ile Azerbaycan arasında sevgi ve muhabbet köprüleri kurandı. O ki Türkiye ile
Azerbaycan için slogan hâline gelen "Bir millet iki devlet" ifadesini
içselleştirendi.
48 gibi genç bir yaşta Rahmet-i
Rahman'a kavuşan Ganire Paşayeva ile birçok yerde yolumuz kesişti. Önce
Nevşehir'de şiir yarışmasında birincilik ödülü kazandığım törende ve şiir
şöleninde ödülümü kendisinin elinden alma şerefine nail olmuştum. Burada törene
ve şölene katılanları heyecanlandıran ve coşturan enfes bir konuşma yapmıştı. Hepimizin
tüyleri tabir caizse diken diken olmuştu. Dakikalarca ayakta alkışlanmıştı.
Yine ödül aldığım bir başka törende, bu sefer Ege'nin incisi Denizli'de Yaren
Şiir Şöleni'nde karşılaşmıştım kendisiyle. Aynı havayı teneffüs etmiştik. Aynı
masada yemek yemiştik.
O, Türk Dünyasının yakından
tanıdığı, sevdiği, hatta bağrına bastığı yüce gönüllü bir insandı. O, gerçek
anlamda bir Asena'ydı. Türk Dünyasının birliği ve beraberliği için çok büyük
gayretler göstermişti. O, Türkiye'de ve dünyada Türklükle ilgili bütün
etkinliklere katılırdı. Bu törenlerde o güzel sesiyle ve güçlü hitabetiyle
doğru mesajlar verirdi.
O, Türk Dünyasının sorunlarını çok
iyi bilen ve çözümler arayan ufku geniş bir insandı. Canından çok sevdiği
Karabağ'ın Ermeni işgalinden kurtuluşunu görmek onu çocuklar gibi
sevindirmişti. Onun içindir ki sevgi dolu yüreği bir kuş gibi pır pır ediyordu.
Ganire Paşayeva kadim Türk
coğrafyasının her yerine gider, soydaşlarını yalnız ve mahzun bırakmazdı. O,
sanki Azerbaycan'ın değil, bütün Türk Dünyasının milletvekiliydi.
İyi ve naif insanlar tez göçüyor bu hoyrat dünyadan. İyi
insanlar az yaşıyor ne yazık ki. Yaşar Kemal'in deyimliyle "O güzel
insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine
kaldık." maalesef... Paşayeva şayet bu kadar genç bir yaşta vefat
etmeseydi kim bilir Türk Dünyasına ne çok hizmet edecekti. Merhumeye Allah’tan
rahmet; ailesine, sevenlerine ve kardeş Azerbaycan halkına başsağlığı ve sabır
diliyorum.