Muharrik dalgaların aksine, sükunetin koynunda tane tane ilerler kemikleri çıkmış bir elde tespih. Nice saltanatın yerinde yeller estiğini bilircesine. Baki olanın adıyla devam eder yoluna, devaran eden gün gibi döner durur. Sabrın, tanelere yüklendiği anlarda geçer zaman. Bir katre suda bir de sulardaki lotusların renginde gizlenir şükrün rengi . Günün ilk huzmeleri tene değerken çölde ten gölgeyi özlemeye başlar. Kuru dudaklarda baki olanın adıyla yükselir güneş. Leyla’ya eş demlerde siyahın içinden bir ah geçer sessiz sedasız. Gizemli bahçelerde umutlar yeşerir çöl sıcağına inat…


Parmaklar, tespihin tanelerine mi değer kora mı onu bir Hak bir de derviş bilir. Ruhunda edep gülleri açar dervişin. Şükrünü ve zikrini yalnızca her şeyi bilen bilir. Ve derviş bilir ki cehennem ateşini su değil gönül ateşi söndürür yalnızca. O yüzden dudakları kuru yüreği yangın yeridir dervişin. Bu noktada mecnunla gönüldaştır ,sırdaştır. Leyla’nın yerine Mevla deme deminde birleştiklerinden ayrı gayrı yoktur aralarında. Derviş mecnundur , mecnun derviş…



Artık, ne dünyanın değeri vardır ne Leyla’nın yanlarında. Gönüllerine, yalnızca her şeyin sahibi hükmedebilir ve varlıklarını ona adamışlardır. Bu haleti ruhiye ömürlerinin hitamına kadar devam eder. Dervişin tespihi fır fır döner. Gönül ateşi gürül gürül yanar. Öyle bir yanar ki gönül ateşi, cehennem ateşine siper olur. Cehennemin korktuğu sevgidir sonsuzluğun sahibine duyulan sevgi. O sevgi de dervişin gönlünde neşvünema bulur. Kırık gönlünün yarasını sevgi sarar dervişin. Tevazu basamaklarından sevginin doruklarına çıkar derviş.



Dervişte öyle bir gönül vardır ki çöl sıcağında okyanus serinliğine erer. Cehennemi ürkütür. Elindeki tespih, bazen doksan dokuz, bazen bin bir isimle deveran eder. Devran haz duyar dervişin tespihinin dönüşünden. Ay ve güneş feyiz alır sanki. Ayın şavkı, güneşin huzmeleri dervişin gönlüne çavar dem dem. Leyla’nın saçları geceden kaçar, seherlerde düşen çiy damlaları yanaklarında üşür. Ama, o Leyla ırgalamaz dervişi. Derviş büker boynunu Mevla’sına şükür dairesinden çıkmaz. Tespihi de kendi de şükrü talim eder . Dervişin tespihinin miyarını ayarını rakamlar ve harfler ifade edemez. Gönlünde açan güllerin ıtırıyla ölçülür o tespihin değeri ancak.Fani ömrü el verdiği müddetçe aynı sükun dairesinde döner durur dervişin tespihi…



Ateşîn duyguların, serinliğe tebdilini merak edenler, dervişin tespihinin sırrına ermeye çalışmalıdır. Gönül yangınlarından kaçanlarsa o sırra mazhar olamazlar. Üç öğün, beş vakit, ipekli atlas yorganlar o sırrın önündeki engellerin en büyüğüdür. Beli ,her yiğit de İbrahim Ethem değildir ki vazgeçebilsin saltanattan ve ipekten bir çırpıda. Sultanlık mı devlettir, dervişlik mi sultanlıktır , varın siz karar verin gayrı…
Ankara,14.07.2010 İ.K



( Dervişin Tespihi başlıklı yazı İbrahim Kilik tarafından 7/14/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.