Her sabah ve her akşam elimden düşmeyen  bir bardak  çayın sırrına eremesem de.  O hazzın tutsağı olmaktan  asla şikayetçi değilim. Demliğin derununda  imbikten geçmiş güzellik demlenirken beklemek  ayrı bir haz verir hep bana. O bekleme anında, birazdan  şeffaf odasından  billûr bakışlarıyla beni davet edecek periyi hayal ederim… Semaverin içli bestesini dinlemekten,  tarifsiz bir zevk alırım. Suyun çaya tebdil olduğu demler, çayın arifesinde  bayramı beklemek  anlamına  gelir benim  sözlüğümde.
 

 

Billûr bakışlı peri, penceresinden  cilvelenmeden önce  hiç  kimsenin anlayamayacağı bir telaş yaşarım. İsli bir çaydanlığın değerine değer katar onu beklerken  geçen zaman.  Hele bir de aylardan ramazansa,  o beklemenin değerini  ancak  kuruyan dudakların,  yapışan damakların nahif düşünceli  sahipleri bilir. Ve o demlerde çayın buğusu bir başka güzeldir. Ayrı bir ıtırı, daha hoş bir rengi vardır. Rengin, ahenkle bütünleştiği anlardır o anlar. Kristalize düşlerin  kristal anlarda zuhur etmesi  hiçbir tasvire sığmaz.
 

 

Ateşte açan gül,  cümle albenisiyle davet eder  bizi. İnce endamlı peri, dudaklarımıza sımsıcak bir öpücük kondurur ki bî bedeldir. O sıcaklık bir serinliğe dönüşür, yorgunsak yorgunluğumuz alır götürür. Susuzsak susuzluğumuzu.  Umduğumuzu buluruz o perinin dudaklarında. O, ateşin suyla bestelediği en güzel türküdür. Yarpuz kokulu çeşme başlarını hayal ederek söylenen billûr  ahenkli , ezgisi kendine has  türkü. Suyun azizliğini perçinleyen peri. Bahara döner onun nefesiyle zemheri…
 

 

 

“Bir busesi şad eder tutuşan dudakları.

Tepside dizi dizi billûrdan bardakları.

Suya değince teni kan tutar asumanı.

Semaver demlik handan haz yıkar çardakları.

İ.K

Bardağı elime alıp dudaklarıma götürürken, gümüşî bir iklimden beni handan etmeye gelen periyle hem dem olmanın  hazzı bürür hücre hücre bedenimi. Yadıma bir vakitler, bir  peri suretin demlediği  çay düşer. Maziden atiye bir haz bulutu kaplar  asumanı sanki. Hüzünle hazzın harman olmasına şahitlik ederim.  Hasretin buğusu, çayımın buğusuna  karışır. O bîvefa  buğuların arasında bir görünür bir kaybolur…
 

 

 

Hasret,  zümrüt yapraklı bir ağaç  gibi boy verirken, çayımda şeker yerine hüzün erir.  Hasreti ve hüznü harmanlarım ruhumda. Günün hangi saatinde olursa olsun hiç üşenmem  bir çay demlerim.

İki bardak koyarım masaya.  Yüreğimde hasret demlenir, demlikte çay.  Sonra, bardakları doldururum…  Çayın buğusunda  bir hayal belirir, bardağın biri üşür ben üşürüm. Öteki bardağı bir hayalle bölüşürüm… Çay buğusunda  gün ışır aklım  karışır…

Ankara,23.09.2010 İ.K

 

 

 

( Çay Buğusunda Gün Işığı başlıklı yazı İbrahim Kilik tarafından 9/23/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu