Makale / Eğitim Makaleleri

Eklenme Tarihi : 22.05.2009
Okunma Sayısı : 1346
Yorum Sayısı : 1
RAHMET AYLARI

M.NİHAT MALKOÇ


Ameller açısından en bereketli zaman dilimi üç aylardır. Recep, Şaban ve Ramazan diye adlandırılan bu mübarek aylar, müminler için büyük bir manevî fırsattır. Rasûlüllah (s.a.v) bir hadis-i şerifinde; “Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım ve Ramazan ümmetimin ayıdır” buyurmuştur. Ayrıca Peygamber Efendimiz, Recep ayı girince, “Allah’ım! Recep ve Şabanı bize mübarek kıl! Bizi Ramazana ulaştır” diye dua ederdi.

Üç aylar kandillerle bezenmiştir. Beş mübarek kandil gecesinden dördü bu aylar içinde yer almaktadır. Üç aylar zamana nur saçmaktadır. Regaip gecesi, Recep ayının ilk cuma gecesine, Mirac gecesi, Recep ayının yirmi yedinci gecesine, Berat gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesine, Kadir gecesi ise Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine tevafuk eder.

Recep ve Şaban ayları adeta Ramazanın müjdecisi konumundadırlar. Onun içindir ki bu aylarda zaman zaman oruç tutarak Ramazana hazırlanmalıyız. Zira Resulullah Efendimiz bu ayları sık sık oruçla geçirirdi. Hz. Aişe validemiz, Rasûlüllah (s.a.v)’ın Şaban ayındaki orucu hakkında şöyle der: “Şaban ayındaki kadar çok oruçlu olduğu bir ay görmedim”

Bu aylar maneviyat tarlasının ekim aylarıdır. Yüreğe ekilen her bir tohum binlerce başak verecektir. Çünkü feyiz ve bereketinde sınır yoktur bu manevî mevsimin… Rahmet dalgaları gönül dünyamızı arındırır sürekli… Günahlar tel tel dökülür.

Üç aylar müminler için geçmişle hesaplaşma mevsimidir. Gidişatımızı gözden geçirmeliyiz bu aylarda… Doğru yolda mıyız, değil miyiz?...Bunun muhasebesini yapmalıyız. Mevcut duruma göre yarınlarımıza şekil vermeliyiz. Molla Kasımlar’ı beklemeden kendimizi sığaya çekmeliyiz. Zira önümüzde ne kadar ömür kaldığı bilinmemektedir.

Ne de çabuk geçiyor zaman… Geçen yılın üç aylarının manevî lezzeti hâlâ damağımızdayken bir yıl daha mazinin karanlığında kaybolup gitti. Allah’a hakkıyla kul olanlar için bir kayıp değildir bu… Aksine büyük bir kazanç… Çünkü geçen her gün şuurlu müslümanı bir adım daha cennete yaklaştırıyor. Fakat kulluğunun gereğini yerine getirmeyenler için bırakın bir yılı, bir dakika bile telâfisi mümkün olmayan bir kayıptır.

Müslümanların dertleriyle dertlenebiliyor muyuz? Gördüğümüz garibin elinden tutup gözyaşını silebiliyor muyuz? “Müslüman müslümanın kardeşidir” ilâhî ölçüsünü hayatımızda tatbik edebiliyor muyuz? Bunlara müspet cevaplar verebiliyorsanız ne mutlu size… Fakat ne yazık ki bu soruların çoğuna duyarsız kalıyoruz. Aynada sadece kendi suretimizi görüyoruz. Maalesef başkalarının yaşadığı acılar bizi hiç alâkadar etmiyor. Durum bu iken, bir sıkıntımız olunca yardımımıza koşmayanları şiddetle tenkit ediyoruz. Ne verdin ki ne istiyorsun?

Bazı gün ve geceler Allah katında muteberdir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde: “Beş gece vardır ki, onlarda yapılan dualar reddolunmaz, kabul edilir. Bunlar: Recep ayının ilk cuma gecesi (Regaip Kandili), Şaban ayının 15. gecesi (Berat Kandili), Cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı geceleridir.”

Bu ne büyük bir müjdedir inananlar için… Dua ediyorsunuz huşu içinde… Hedefe kilitleniyorsunuz tabir caizse… Allah sizden dua bekliyor. Dualarınıza icabet edeceğinin garantisini bile veriyor. Buna rağmen bu mübarek rahmet sağanağında oturuyorsunuz televizyonun karşısına… Onun bunun magazin dedikodularını seyrediyorsunuz. Böyle bir kalbin fesatla dolup manen iflas etmemesi mümkün mü? Bir düşünün!...

Ne kadar büyük günahkâr olsak da Allah’ın rahmet ve mağfiretinden ümit kesmemeliyiz. Bunun yanında ne kadar çok ibadet etmiş olsak da amellerimize güvenmemeliyiz. Yani ümit ile korku arasında yaşamalıyız. Allah affedicidir, merhametlidir. Hatalarımızdan pişman olup bir daha yapmamak üzere tövbe ettiğimizde hiç günah işlememiş gibi olabiliriz. Nitekim Yüce Allah, engin rahmetine sığınıp, tövbe etmemizle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “(Ey Muhammed!) De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O bağışlayandır, merhamet edendir.” (Zümer S. 53.Ayet)

Fakat Allah affeder diye de günah işlemeye devam etmemeliyiz. Rabbimiz kulun kalbine bakar. Ona göre amellere kıymet biçer. Hem şunu da asla unutmamalıyız ki üç aylarda yapılan ibadetler bizi cennete götürmeye yetmez. Dokuz ay boyunca yan yatıp müslümanlığı üç ayla sınırlı tutup cennet hayaliyle yaşamak hüsrana davetiye çıkarmaktan farksızdır. Bir öğün yemek yemek gelecek günlerde tok olmamıza yetmiyor. İşte ibadet de öyledir; ruhlarımız her gün ibadetle süslenmedir. İbadette devamlılık esastır. Az ama devamlı ve de ihlâslı… Bunu hayatına düstur edinenler iki cihanda da aziz olurlar.

Cennetin anahtarı kulluktur. En büyük hürriyet Allah’a kul olmakla elde edilir. Kula kulluk etmek hürriyetimizi kısıtlar. Bunun aksine Cenab-ı Hakk’a kulluk etmek gönül dünyamızı genişletir. Çünkü sınırsız boyuttaki mülkün sahibi sadece O’dur. Öteki âlemde huzurlu ve bahtiyar yaşamak için kula değil, Allah’a kul olmalıyız. Cennet o kadar ucuz değil ki!… Cehennemde de ateş yok. Herkes ateşini dünyadan götürüyor oraya… Haşr Suresi’nde, Yüce Allah, ahiret için hazırlık yapmamızı emrederek şöyle buyuruyor:

“ Ey iman edenler! Allah’tan korkun, herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir”( Haşr S. 18–19.Ayetler)

Üç aylardan sonra da ibadetlerimize devam etmeliyiz. Çünkü iç dünyamızı besleyen, manevî hazlardır. Kalbimizi üç ay tıka basa doyurup dokuz ay aç bırakırsak iç dengelerimiz sarsılır. Nasıl ki günde üç öğün yemek yiyorsak ve bunda belli bir düzeni yakalamışsak öyle de kulluğumuzun şiarı olan ibadetlerde de Allah’ın belirttiği ölçüleri hayatımızda yaşamalı ve yaşatmalıyız. Üç aylarım bütün İslâm âlemine hayırlı olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.
( Rahmet Ayları başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 22.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu